Partiyle 1 Mayıs’a ya da birinci ünite

Diyelim ki Türkiye’de sol birçok açıdan yetersiz. Solun “cahil” olması için bence kuvvetli bir neden yok, ama vazgeçtim; diyelim ki, bir sürü konuda hakikaten bir şey bilmiyoruz… Bu kabul altında bile solun 1 Mayıs konusunda, dünyada benzersiz bir deneyim ve görgüye sahip olması gerekirdi.

Neler yaşanmamış ki, diye liste yapacak değilim. O upuzun listenin bir tuzağa dönüştüğünü söylemek durumundayım. Ne yazık ki, tek başına 1 Mayıs zenginliği, 1 Mayıs’ı bile kurtarmaya yetmiyor.

Sol birtakım kalıpların içine itiliyor diye yazıyoruz ya. Kendi işimiz de bu kalıplar içinde işçi sınıfının sosyalist devrim rotasının buharlaşmasını önlemek… Bu öyle bir misyon ki, buharlaşmayı durdurduğunuz anda geride kalan madde katılaşmaya ve çevresinde değerli ne varsa kendisine yapıştırmaya başlıyor. 1 Mayıs politikası bu nedenle önemli. Sınıf mücadelesinde, memlekette erdemli ne varsa sosyalist devrim perspektifinin çekimine girsin diye yarın alanlara çıkacağız.

Seçime giren komünistlere çok kızılıyor solun diğer kesimlerinde ya. Artık nasıl bir cinnet haliyse, geçmişte CHP’yi destekleyen komünistleri hatırlatacak kadar işi ifrata vardırmış kimisi. Oysa çok basit: Bugünün komünistleri olarak kendi sağından medet uman, siyasal devrim kavramını unutan tüm geçmişle hesaplaşıyoruz. Sosyalizmden kaçanların solun ve komünistlerin geçmişinde yalan yanlış, eksik, hatalı ne varsa hepsine sahip çıkmasını normal buluyoruz.

1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanması AKP medyasının iddia ettiği gibi darbe girişimi değil tabii ki. Merkez medyanın resmettiği gibi manasız bir “inat” da söz konusu değil. Toplumun gözü kentlere, en çok emekçi barındıran kentin en merkezi noktasına bakar. Eylem yapmak için tersi istikamete gidilmez. Merkeze yürünür. Bu birinci ünite dersidir.

Egemen güçler bu nedenle kaç yıl kaç kilometre kareyi insansızlaştırıp gaza boğar bilemeyiz, ama bu çaba tarihin akışına, toplumun doğasına, insanın aklına terstir. 1950’lerde işçi sınıfı taleplerini haykırmak için nereye çıkacağını düşündüğünde akla ilk Taksim’in gelmesi ve düzenin sahiplerinin delirmesi rastlantı değildi. 61’de yüz binlik Saraçhane mitingi için İstanbul İşçi Sendikaları Birliği’nin son ana kadar Taksim diye diretmesi boş bir inat değildi. Egemen güçler tarihe, akla direndiler ama nedenleri güçlüydü. Bugün de AKP’nin kendisi saçma; ama 1 Mayıs kavgası nedensiz değil.

Sendika yönetimlerinin ve “sol”un bütün bunları yanlış anladığını görmek durumundayız. Biz sınıf mücadelesini yükseltmek ve derinleştirmek için, 1 Mayıs’ı ve kutlama alanının neresi olması gerektiğini önemseriz. İstanbul’un sokaklarını dolduran yasak savma afişlerinde bu yok. Avatar’dan çıkma karakterlerin, açıkça parlamentarizme bağlanan barikat sloganlarının, sokak kavgasına çağıran ifadelerin arkasında nasıl bir iktidar perspektifi olabilir? Bıraktım memleketin bütününü, merkezi İstanbul olan 100-200 km’lik bir daire çizin. Taksim’de kutlama diyen sendikalar bu dairenin içinde 10 küsur miting düzenliyorlarsa, kendi söylediklerine kendileri inanmıyor demektir.

Sol önce Taksim ısrarını siyasal iktidar ve sosyalist devrim mücadelesinde ısrarın parçası haline getirecek ki, 1 Mayıs politikası cahillikten arınabilsin. Teknik 1 Mayıs bilgisi bu anlamda cahilliği gidermiyor. Bizim 1 Mayıs’ı yeniden sınıfın mücadele günü olmaya döndürmemiz içinse 364 gün daha var. Yarın bu nedenle asla önemsiz değil. Tersine her gün çok önemli. 1 Mayıs en az diğer günler kadar önemli. Bu 1 Mayıs, işçi sınıfı partisinin farkı ayırt edilebildiği ölçüde “kutlanmış olacak.”

1 Mayıs ve mekân sorunu sosyalist devrim perspektifiyle bağlıdır. Bu da birinci ünitenin parçasıdır.