Aydınlanmacı damarlar buluşmazsa…

Dün Aydemir Güler yazmıştı. Katıldığı bir toplantıda Kobanê’nin düşmesi durumunda Ortadoğu’nun en önemli seküler hareketinin İslamcılara yenileceğine ilişkin bir kaygının dile getirildiğinden söz etmişti.

IŞİD’in, cihatçı teröristlerin Kobanê’ye dönük saldırıları büyük bir vahşete dönüşürken eğri oturup doğru konuşmanın zamanı değil diye düşünülebilir. Ancak IŞİD’den ibaret olmadığını artık herkesin bildiği, AKP’nin doğrudan, emperyalist merkezlerin türlü dolayımlarla desteklediği bu gerici dalgaya karşı etkili bir mücadele hattı örmek için konuşmanın tam da zamanı.

İki yılı aşkın süredir AKP ve emperyalistler eliyle beslenen her türden cihatçıya karşı Suriye halkının yürüttüğü, seküler karakteri çok belirgin mücadeleye emperyalist prizmadan bakmak çok açık ki Kobanê’leri hazırladı. Esadçılık yapmamak uğruna cihatçı çetelerin bölgenin aydınlanmacı birikimini yok etmesini görmezden gelmek ya da hafife almak, güçlü bir ortak direniş hattı oluşturmaktan uzak durmak ya da ortaya çıkan yeni dengelere oynamak gerici çetelerin önünü açmaya yaradı.

Kahramanca direnen Kobanêli kadın ve erkeklere rağmen “siyaset yapan” aktörlerden söz ediyorum. Hiç kuşkusuz kahramanca bir direnişin üzerine gölge düşsün diye değil, Suriye’nin yiğit halklarının verdiği mücadelenin bölgede emperyalizm destekli gerici kuşatmaya karşı ortak bir mücadeleye dönüşmesinin olanakları üzerine akıl yürütmeye fazlasıyla ihtiyaç duyduğumuz için.

Bölgenin ve ülkemizin aydınlanmacı damarlarını birleştirmek için daha fazla oyalanma lüksümüz olmadığı için açık konuşma zamanı.

Kobanê’nin Suriye denkleminden çıkıp “çözüm süreci”nin parçası haline gelmesi tek başına bir AKP operasyonu ile açıklanamaz herhalde.

Suriye’ye bakıp bir koyu karanlık içinde parlayan tek unsurun Kürt direnişi olduğunu düşünmek en başta cihatçı çetelere karşı dişleriyle tırnaklarıyla direnen Kürt kadın ve erkeklerine haksızlık. Bugün her şeyin bittiğini, direnişin yenildiğini kabul etmeye götürür. Suriye’de bunu gören Türkiye’yi çoktan gerici karanlığa teslim etmiş demektir. Türkiye’nin aydınlanmacı birikimini görmeyen ya da güvenmeyenler evlerinde oturup IŞİD’in gelmesini ve kendilerini “yemesi”ni beklemeye geçebilirler.

Türkiye’nin aydınlanmacı birikiminin kritik unsurları, IŞİD terörizasyonu, AKP iktidarının gerici hamleleri ve bölgesel bir çılgınlığa doludizgin ilerlemesi karşısında bir ortak mücadele hattına değil emperyalizmden medet ummaya itiliyor.

Türkiye’nin aydınlanmacı damarları deyince akla hemen Kürt aydın ve emekçiler, Aleviler, kadınlar gelecektir. Ancak hem bölgedeki gelişmeler hem de 12 yıllık AKP iktidarı kimlik siyasetinin aydınlanmacı birikimi kemirdiğini fazlasıyla gösterdi. Sınıf siyaseti ve sosyalizm hedefi olmadan aydınlanmacı damarları buluşturmak, Türkiye’nin kentlerinden ülkenin tamamına ve bölgeye güçlü bir aydınlanma rüzgarı estirmek ne yazık ki mümkün değil…