Sizin casusunuz hangisi?

Erdoğan'ın antiemperyalizmden değil "iktidarda kalma zorunluluğu"ndan beslendiğini, her rehine pazarlığının sonunda bir uzlaşma eğilimi taşıdığını unutmayın! Türkiye'nin emperyalist merkezlerden bir milim dahi uzaklaşması "yeni bir dünya kurulur" diyenler için iyidir. Zira uzlaşmak isteyenler arkalarını döndüklerinde uzlaşacak bir halk bulamayabilir!

Barış Terkoğlu

FETÖ bir suç örgütü.

Bu suçlar Gülen’in örgüt olarak ilk eylemiyle başlıyor ve bugüne uzanıyor.

Suçları ikiye ayırabiliriz:

Bir; ülkeye, devlete, cumhuriyete, yurttaşlara karşı işlediği suçlar.

İki; AKP’ye karşı işlediği suçlar.

Her suçun bir zamanı var. “Ne zaman” sorusunun yanıtı “17 Aralık’tan sonrakiler” olunca FETÖ’ye bir tür “örtülü af” var. Bu durumun doğal sonucu: İlhan Cihaner’in evini basan savcı beraat ederken bakan çocuklarına dokunanlar valizlerini çekerek sınırdan kaçıyor.

Son günlerde en çok konuşulan suçlarıysa "casusluk".

ABD Konsolosluğu’nda görev yapan bazı isimler Fethullahçı savcı ve polislerle görüşerek Türkiye aleyhine ajanlık yaptığı iddiasıyla suçlanıyor. En çok 17-25 Aralık'tan sorumlu tutuluyorlar.

ABD'nin İstanbul Başkonsolosluğu görevlisi Metin Topuz'un tutuklamaya sevk gerekçesinde "Fetullahçı Terör Örgütü’nün taşeron olarak kullanıldığı 17-25 Aralık girişiminde emniyet ve yargı ayağını yürüten şüphelilerle, eylemin asıl faili konumundaki dış istihbarat ve ülkeler arasında 'aracılık görevini' yürüttüğü" yazıyor.

Yargılayanların söylediğinden şunu anlıyoruz: FETÖ’nün azmettiricisi ABD!

Bilinmedik bir sır değil. Halihazırda Gülen ABD’de. Yeşil Kartını alırken referans olanlar: CIA’in Balkanlar uzmanı George Fidas, eski CIA ajanı Graham Fuller, eski Büyükelçi Morton Abramowitz… Liste uzayıp gidiyor.  Gülen’in kefili akademisyenler bile “özel yetkili”.  CIA’in Gülen’in yeşil kart alması için kulis yaptığı yıllardır bilinirken birileri neden yıllar sonra Gülen’in ABD bağlantısını keşfetti!

ESKİ BÜYÜKELÇİ'NİN DİLİNİN ALTINDA NE VAR

ABD Eski Büyükelçisi James Jeffrey, kendi ülkesinin Türkiye'ye vizeleri kaldırmasını, Türkiye'nin buna yanıt vermesini şöyle yorumladı:

“Bu atışma, ABD’yi bilinçli olarak hedef alan, Türk sistemindeki unsurlar ile ilgili bir atışmadır".

ABD'li elçinin sözlerindeki "Türk sistemindeki unsurlar" ifadesi ilginç. Bilinçli mi? Eski elçi bir söz oyunuyla doğrudan AKP'yi hedef almaktan kaçınıyor. Sözleri bize yıllar önce yapılan bir toplantıyı hatırlatıyor.

Şöyle anlatalım...

Tarih: 8 Mart 2002.

Yer: Harp Akademileri Komutanlığı.

“Türkiye’nin Etrafında Barış Kuşağı Nasıl Oluşturulur” konulu sempozyumda AB-Türkiye ilişkileri değerlendiriliyor. Türkiye'nin eksenini Batı'dan kaydırmayı savunan Erol Manisalı’nın Avrasyacı konuşmasının ardından kürsüye çıkan dönemin MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, “Manisalı’nın her sözüne tamamen katılıyorum,” dedikten sonra Amerikalıların yıllarca konuşacağı şu sözleri söyleyecekti: “Türkiye’nin yeni birtakım arayışlar içinde olması kesinkes ihtiyaç. Bunun da en doğru yöntemi zannediyorum, Rusya Federasyonu ile birlikte, ABD’yi göz ardı etmeksizin mümkünse İran’ı da içerecek şekilde arayış içinde olunması.”

Amerikalılar ne zaman Türkiye'de Avrasya konusu açılsa bu konuşmayı hatırladılar.

EDELMAN PUTİN ZİYARETİNİ İZLİYOR

Mahrem ve Sızıntı kitaplarında zaman zaman o konuşmanın izlerinin yansıdığı kriptoları kaleme almıştık.

Tarih: 10 Aralık 2004.

Dönemin ABD Büyükelçisi Eric Edelman, o gün Washington’a kritik bir kripto yazıyor. Başlığı tanıdık: “Putin’in Türkiye Ziyareti: Rusya Türkiye’yi Batı’dan Döndürmeye Çalışıyor; Türkler Seçenekleri Masada Tutuyor”

Çok değil, Putin 5 gün önce, 5 Aralık 2004’te Türkiye’ye gelmiş ve Erdoğan’la kucaklaşmış.

Putin'in ziyaretinde ABD'lilerin gözünden kaçmayan iki detay var.

Birincisi Gülen'le ilgili.

Erdoğan'ın FETÖ kavgasından 10 yıl önce Putin, Türkiye'ye bir Fethullahçılar dosyasıyla geliyor. Rus istihbaratı MİT'e bir Fethullahçılık sunumu yaparken Edelman kriptolarına şu notu düşüyor: “Rusya Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı Kunakov konuşmaktan kaçınıp zikzak yapsa da, meselenin gündeme geldiğini biliyor, yine de konunun istihbarat servislerinin toplantısında Rus Gizli Servisi FSB temsilcisi tarafından açıldığını öne sürdü”.

Elbette Rus Gizli Servisi Gülencileri "ABD için ajanlık yapmakla" suçluyor!

Edelman aynı kriptoda Fethullah'ın prensleriyle yaptığı konuşmayı not ediyor. Ekrem Dumanlı'dan Ekrem Tufan Aytav'a Fethullahçılar ABD Elçiliği'nin kapısını aşındırarak Putin'i ve Rusya'yı Edelman'a şikayet ediyorlar. "Ortak düşman" vurgusunun yapıldığı malum...

Edelman'ın dikkatini çeken ikinci noktaysa sözünü ettiğimiz toplantıyla ilgili.

Edelman Putin’le birlikte Türkiye’ye geldiği istihbaratını aldığı bir isimden bahsediyor: Avrasyacılığın teorisyeni Aleksandr Dugin’den.

Edelman’dan aktaralım: “Emekli MGK Genel Sekreteri ve ‘Avrasya’ destekçisi General Kılınç’a yakın bir kaynağımızdan duyduğumuza göre Putin, ‘Avrasya’ bloğunu Türklerle sağlamlaştırmak için ziyaretinden önce ‘Avrasya’ projesinin mimarı Alexandr Dugin’i General Kılınç’a göndermiş (...)”

GÜLEN'İN MEŞHUR SÖZÜ

ABD'nin Erdoğan'dan yana korkusu en azından o dönemde yok.

Jeffrey'in diliyle söylersek alerji yaratanlar "Türk sistemindeki unsurlar".

Birkaç ay sonra Fethullah Gülen Aktüel dergisine unutulmaz sözlerini söylüyor: “Ulusalcı dalga aşılacak”.

Birkaç yıl sonra ise hem Erol Manisalı hem Tuncer Kılınç, FETÖ'cü polis ve savcıların eliyle ve tabii Erdoğan'ın "savcısıyım" dediği bir davayla kendilerini Silivri'de buluyorlar. Yalnız onlar mı? ABD'ye alternatif arayan herkes.

Türkiye'nin kapitalist sistemi eşitlikçi bir devrimle ABD'den kopmaya olanak tanıyor. Ama devrimden daha imkânsızı "ABD'yi göz ardı etmeksizin" diğer koluna Rusya'yı takmak. Söz konusu isimler belki de bu hayalin kurbanı oluyorlar.

DUGİN'İN 6 YIL SONRAKİ NOTU

Aradan geçen yıllarda Putin çeşitli kereler Türkiye'ye geldi. Putin'in ziyaretleri hep "dalga dalga" gelen Silivri haberlerinin ya da Taraf'ın manşetlerinin gölgesinde kaldı.

2012 yılına gelindiğinde yine Putin Türkiye'ye gelmiş ve Dugin şu satırları yazmış olacaktı:

“Türkiye’nin tamamen ABD’nin rotasına girdiğini gösteren gelişmeler var. Bunlardan biri, Ergenekon ve Balyoz davaları. Burada tutuklanan ve sindirilen askerler, siyasetçiler ve aydınların hemen hepsi, ABD’ye mesafeli olan ve Türkiye’nin Rusya ve diğer Avrasya ülkeleriyle yakınlaşmasını savunan kişiler. Türkiye’deki Ergenekon ve Balyoz davaları aracılığıyla yürütülen süreç, Moskova’da, ABD tarafından planlanan ve Rusya’yı da hedef alan bir süreç olarak görülüyor ve Kremlin’de tedirginlik yaratıyor.”

YENİ ORDU'NUN ERDOĞAN'A DARBESİ

Silivri defteri kapandı.

Yeni ordu, yeni polis, yeni yargı içinden bir darbe girişimi, bir yolsuzluk operasyonu, onlarca kaset sızıntısı çıkardı.

Bunlar Erdoğan'ı düşürmeye yetmedi.

Sızıntılar ABD'ye taşındı. Zarrab'la başlayan Zafer Çağlayan'la süren ve tabii Halkbank'ı içine alan davanın Erdoğan için 17 Aralık'ı hatırlattığı açık.

Emperyalist sistemde Trump'ın gelişiyle her şeyin değişeceğini sananlar yanıldı.

Erdoğan, ABD'nin kimi Gülen'li kimi Gülensiz bir operasyon yaptığının farkında.

Son ajan krizi bu operasyona yanıtın bir yüzüyse, sınır ötesinde Rusya'yla anlaşarak yapılan operasyon bir başka yüzünü gösteriyor.

Türkiye, S-400 füzelerini mi yoksa "Rusya vesayeti"ni mi satın alıyor? Bu sorunun yanıtı da açık...

UZLAŞMA OLUR MU

Gıda toptancılığıyla başladığı yolculuğa Cumhurbaşkanlığıyla devam eden Erdoğan, iktidardan düşmemek adına eski bir diplomasi oyununu oynuyor.

Peki uzlaşma olur mu?

ABD'deki tutuklamaya Türkiye'deki elçilik tutuklamalarıyla yanıt verildiğini ya da Erdoğan'ın "Gülen'i verin tutuklu papazı verelim" teklifinde bulunduğunu görenler süreç için haklı olarak "rehine pazarlığı" diyor.

Erdoğan'ın antiemperyalizmden değil "iktidarda kalma zorunluluğu"ndan beslendiğini, her rehine pazarlığının sonunda bir uzlaşma eğilimi taşıdığını unutmayın!

Türkiye'nin emperyalist merkezlerden bir milim dahi uzaklaşması "yeni bir dünya kurulur Türkiye de bu düzende yerini alır" diyenler için iyidir.

Zira uzlaşmak isteyenler arkalarını döndüklerinde uzlaşacak bir halk bulamayabilir!

Dışişlerinden polisine gönüllü casuslar

Başka bir ülke için ajanlık yapmak her zaman ağır bir suç. Silahlı örgütlerin bile ajanlara verdiği cezalar genelde ölümden aşağı olmuyor.

Peki Türkiye'de ajanlara ne yapılır?

Hatırlatalım...

21 Kasım 2008 tarihinde Türk Polisi Ankara'da bulunan ABD Büyükelçiliği'nde ABD'li yetkililere Ergenekon Operasyonu hakkında oldukça ayrıntılı bir brifing verdi. Brifingin bilgisini içeren kripto ise üç gün sonra "Polis, Ergenekon Soruşturmasındaki perdeyi kaldırdı" başlığıyla ve Daniel O'Grady imzasıyla yazıldı. Diplomatın anlattıklarına göre Türk polisi ABD'lilere "vermedik bilgi" bırakmıyordu. Öyle ki eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'ın kızına ait mahrem görüntüler dahi ABD Büyükelçiliği'nde ABD'lilere sunulanlar arasındaydı. Bu durum Sızıntı kitabıyla ortaya çıktıktan sonra AKP hiç adım atmadığı gibi, söz konusu polislere sahip çıktı.

AKP'NİN OYLARI ARTSIN DİYE ABD'DEN OPERASYON İSTİYORLAR

Ya da 18 Haziran 2007 tarihli Janice G. Weiner tarafından kaleme alınan belgeden söz edelim...

22 Temmuz 2007 seçimleri arifesinde yazılan belgenin içeriğinde, Ahmet Davutoğlu’ndan nefret ettiğini, Abdullah Gül’e ise hayranlık duyduğunu söyleyen üst düzey bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi ile ABD Büyükelçiliği arasındaki bir görüşmenin notları var. Dışişleri yetkilisi, ABD’li diplomatlara 22 Temmuz’da sandıktan CHP-MHP koalisyonu çıkması durumunda neler olacağını şöyle anlatıyor: “Ona göre (Dışişleri yetkilisi), 22 Temmuz seçimlerinin sonucu bir CHP-MHP koalisyon hükümeti olabilir ki, bunun özellikle Irak söz konusu olduğunda ‘sizin için de bizim için de felaket’ olacağına inanıyor. İrtibatta olduğumuz yetkili, sınır ötesi bir operasyonu önleyerek durumun AKP lehine değişmesini ve rasyonel Irak politikasının devamını sağlayabilecek yegâne şeyin Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı Amerikan eylemi olduğu görüşünü açıkladı." Özetle Türk Dışişleri AKP'nin iktidarda kalması için ABD'den göstermelik de olsa PKK'ya operasyon yapmasını istiyor.  Amerikalılar bile bürokratın verdiklerine şaşırmış olacak ki Büyükelçi  kriptosuna "bu, tek bir kişinin görüşünü yansıtsa da bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin bize kendi endişelerini bu denli çıplak biçimde ifade etmesi şaşırtıcı” notunu düşmüş.

Casus derken hangisini kastetmiştiniz!


Bu yazı haftalık Boyun Eğme dergisinin 95. sayısından alınmıştır.