Şifre skandalından 5 yıl sonra

2011 baharında yürüyen onbinlerce öfkeli liseliden biriydi. Sonra yaza girerken TRT'de bir seçim konuşmasında gördü Türkiye onu. Türkiye Komünist Partisi'nin 19 yaşındaki üyesi Şebnem Topal, seçim konuşmasıyla milyonların karşısına çıktı. 5 yıl sonra o günleri konuştuk.

Haber Merkezi

2011 baharında pek çok insan için unutulmayacak günler yaşandı. Her yıl yapılan ve günü sabit olmasa da herhangi bir milli ya da dini bayram kadar “önemli günler ve haftalar” listesinde yer etmiş üniversite sınavlarında o yıl yaşanan şifre skandalı ülkeyi ayağa kaldırdı.

Liseliler sokaklara döküldü, aileler bu sefer “evinde otur” diyemedikleri çocuklarıyla birlikte tepkiye ortak oldu.

O yıl YGS eylemlerine katılanlar arasında yer alan Şebnem Topal, Türkiye Komünist Partisi'ne yeni üye olmuş bir gençti. Aynı yıl yapılan genel seçimler öncesinde partisinin TRT'de yapılan iki seçim konuşmasından birisi için ona görev verildi.

Aradan 5 yıl geçti. O zaman şifre skandalının üzerini örten iktidar partisi ve lideri şimdi her gün ayrı bir kürsüde günah çıkartıyor: Kandırıldım! Öte yandan büyük sınav yolsuzluğu ile ilgili ne idari ne de siyasi bir hesap verilecekmiş gibi görülmüyor. 5 yıl sonra Şebnem Topal'la o günleri konuştuk.

5 yıldan fazla bir zaman olmuş. O günlerden hatırladıklarınızı anlatır mısınız?

İlk aklıma gelen şu: Üniversite sınavındaki soruların cevapları mod medyan denilen kodlama sistemine göre hazırlanmış ve cemaat yoluyla, 'dindar' gençliğe servis edilmişti. Haklı olarak ardından büyük bir öfke patlaması yaşandı. Düşünsenize aylarca, yıllarca bir gencin üzerine hiç bir şekilde yüklenmemesi gereken bir yük bindirilip, geleceğimizi kazanmak üzere zaten adil olmayan bir sınav için çalışıyor, dershanelere, özel derslere para ödüyor, onun için yine çalışmak zorunda kalıyorsunuz ve birileri gelip emeğinizi, geleceğinizi çalıyor. Bu tablo velileri, liselileri ülkenin her yerinde ayağa kaldırdı. Hemen her şehirde çok büyük eylemler gerçekleştirdik. Lisede pek çoğunda etkili ve başarılı boykotlar örgütledik. O sınavın soruları ve cevapları Ali Demir'in başında olduğu ÖSYM tarafından hazırlanmış ve bunun doğal sonucu olarak yine aynı isim ve kurum aracılığıyla cemaate servis edilmişti. Biz de Ali Demir'in ve ÖSYM'nin hesap vermesi için örgütlenmeye başladık. Sloganımızı “Ali Demir İstifa” olarak belirlemiştik. Dönemin AKP-Cemaat ittifakının bir sonucu olarak AKP'nin ve cemaatin figürleri bu skandala sahip çıkıp, hakkını arayan bizlere saldırdılar. Günler geçtikçe AKP-cemaat bloğundan yapılan her açıklama öfkeyi, bu çetenin bütününe yöneltti ve altını özellikle çizmek gerek, günler ilerledikçe eylemlerin doğrudan hedefi AKP-cemaat ortaklığı oldu, öyle ki en çok attığımız slogan "Tayyip Amerika'ya Fettullah'ın yanına!" sloganı olmuştu.

Kişisel olarak sizin yaşadıklarınız ne oldu?

Tabi, ben de yüz binlerce liseli gibi mağdur olmuştum. Geleceğime ve ülkemin geleceğine ilişkin kaygılarım katlanarak aratmıştı. Ve en ağır yaşadığım duygu öfkeydi. Sorumlularından hesap sormak istiyordum. Şimdi birileri 'şaşırıyor' ancak ben çok fazla şaşırmamıştım. Bu çete ortaklığının memleketimizin bütününde yaptıklarını görüp değerlendirince, hırsızlığa şaşırmıyorsunuz. Çünkü çetenin künyesinde hırsızlık var, kadrolaşma var, emek sömürüsü var, yalancılık var, pişkinlik var... Evet şaşırmamıştık ama mücadele ettik, ettim. Eylemlerin tamamına katıldım, sesimizi tüm Türkiye'ye duyurmak için ben de elimden geleni yaptım. Çünkü haksızlığa uğramıştık ve bu suç çetesi sadece liselilerde değil memleketin tamamında eşi görülmemiş bir saldırıya soyunmuşlardı, hep beraber. Ben zaten memleketin bu halinden yaşadığımız skandalın öncesinde de kaygılıydım ve mücadele ediyordum. Örgütlü mücadele etmek için Türkiye Komünist Partisi'ne üyeydim.

Sahnede gördüğünüz kişileri hatırlıyor musunuz? Ali Demir, Erdoğan.. O günlerde söyledikleri şeyler sizi nasıl etkilemişti?

Elbette, çok sivrilen ve unutamayacağım figürler var. Dediğiniz gibi Ali Demir, Tayyip Erdoğan bunların başında geliyor. Ama o dönem gördüğüm sivrilen isimlerin ötesinde, yedikleri haltı savunan, arkasında duran bir iktidardı. Çok da değil bundan beş sene öncesi; AKP'nin ustalık dönemi, cemaatin altın çağları, tüm gericiler, liberaller onlara çalışıyor... Ali Demir'in, ardı ardına çelişkili ifadelerle açıklamalar yaptığını hatırlıyorum. Bir gün şifreyi kabul etmiyor, ertesi gün şifre var ama kimseye vermedik diyor, sonrasında her şeyi reddediyordu. Tayyip Erdoğan çıkıyor, ÖSYM'yi ve Ali Demir'i savunuyor, bizi tehdit ediyordu: "Taksim'de bin iki bin genci yürütmek problem değil, biz de kalkar onların karşısında 5 bin 10 bin genci koyarız." Başta yandaş basın olmak üzere, o dönemin gazetelerinin manşetlerine bakın, bugünün 'şaşkınlarının' riyakarlığını bir kez daha göreceksiniz. Zaman Gazetesi'ne, Taraf Gazetesi'ne özellikle bakın ve nasıl haberleştirdiklerini, kullandıkları dili görün. Başlarken dediğim gibi karşımızda hırsızlığı yapanlar, siyasal olarak onları savunanlar, siyasi figürler, medya vs. vardı. Tamamını uzun uzun saymayayım; 'Yeni Türkiye'nin mimarları ve o Türkiye üzerinde hesabı olan herkes o gün yan yanaydı ve karşımızda duruyorlardı.

5 yıl sonra, bugün ne düşünüyorsunuz?

Bugün ülkemiz bir krizden geçiyor. Uzun analizlere herhalde bu sohbet içinde çok gerek yok ancak krizin esas sebebinin 'Yeni Türkiye' denilen ucubenin kendisi olduğunu düşünüyorum. Bu ucube ve ucubenin sahipliğini kimin yapacağına dönük, dünkü ortakların bugün yürüttüğü savaş ülkemizi bu noktaya getirdi. Dün ortaklıklarını haykırdıkları, birbirlerinin pisliklerini temizlemeye çalıştıkları ekranlardan bugün, kandırıldıklarını haykırıyorlar. Bir de buna YGS şifre skandalını alet ediyorlar! On binlerce genç 2011 yılında hep beraber haykırdık ve cemaatin nasıl suç işlediğini ortaya koyduk. Söylediklerimiz, yazdıklarımız duruyor, onlarınki de. Kimse cemaate suç atıp, kendini aklamaya çalışmasın. Kimse haberimiz yoktu, bizi de kandırmışlar demesin. Şifrenin varlığı, hak yendiği, cevapların servis edildiği herkes tarafından biliniyordu.

Biz o gün de kanmadık, bu gün de kanmıyoruz. On binlerce genç YGS skandalı ile nasıl aynı duygular, aynı kaygılarla yan yana gelip örgütlü hareket ettiysek, 'kandırıldım' sahtekarlığına karşı da yan yana gelmek, örgütlü bir şekilde mücadele etmek zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Memleketimizin buna ihtiyacı var.

YGS skandalından sonra sokağa çıkanlar, sonrası yıllarda AKP'nin yarattığı her skandalda karşısına dikildi; ODTÜ'den Tayyip'i kovdu, üniversitelerde büyük eylemler örgütledi, nihayetinde Haziran Direniş'inde yerini aldı. Tayyip'in o gün sokağa dökerim dediği gençler ise, ya Suriye'de mücahit ya darbe girişiminde bomba yağdıran F-16 pilotu ya da başkomutanlarının emriyle silahlanıp, erlerin kafasını kesen 'demokrasi kahramanları' oldular. Dediğim gibi taraflaşma dün nasılsa bu gün de aynı. Örgütlü kötülük kazanmasın diye bizim tarafa büyük iş düşüyor: Örgütlenmek ve mücadele etmek... Dün AKP'yi ve cemaati salladığımız gibi.

Şimdi elbette, YGS skandalına karşı beraber mücadele ettiğimiz arkadaşlarımı aslında herkesi 4 Eylül mitingine davet etmeden tüm bunların bir anlamı olmayacak.

Yeniden "Tayyip Amerika'ya, Fettullah'ın yanına" demenin tam zamanı. Bizim taraf için iyi bir başlangıç olacağına inanıyorum...

Şebnem Topal'ın TRT konuşması:

4 Eylül mitingine çağrı: