Madame Coco yine bildiğiniz gibi: 'Ne can güvenliği ne de iş güvenliği var'

Patronların Ensesindeyiz’e ulaşan Madame Coco işçileri yaşadıkları sorunları anlattı: "Mağazaları açıp kaparken can güvenliğimiz yok."

Haber Merkezi

Yılbaşı yaklaştıkça mağaza işçilerinin iş yoğunluğu da katlanarak artıyor. Büyük kentlerin neredeyse tüm AVM’lerinde ve kalabalık caddelerinde karşımıza çıkan mağazalardan biri de ev tekstili alanında çalışan Madame Coco.

Patronların Ensesindeyiz'in aktardığına göre, Madam Coco işçileriyle ilk temas 2018 yılının sonlarında başladı. Yoğunlaşan sorunlara karşı yan yana gelen mağaza çalışanları bir komite kurmuş ve taleplerini yayımlamış, kimi kazanımlar elde etti. Aradan geçen beş yılın sonunda Madame Coco, yine çalışma koşullarına ilişkin sorunlarla gündemde.

Çalışma koşullarını anlatan işçilerin bazıları uzun yıllardır Madame Coco’da çalışıyor, bazılarıysa anlattıkları sorunlardan ötürü şirketten ayrılmışlar. Meltem, Can ve Eda (isimleri değiştirildi) beş yılı aşkın süredir Madame Coco’da çalışıyor. Hasan işe gireli henüz bir yıl olmuş, Selen ve Aydın işten ayrıldı fakat uzun yıllarını bu mağazaya vermişler ve çeşitli kademelerde sorumluluk üstlenmişler. Hatta Aydın, “Madame Coco’daki bu kötü gidişatı durdurmaya çalışıp, durduramayanlardan biriyim” diye anlatıyor işten çıkma nedenini.

Madame Coco’daki sorunlar dönem dönem Patronların Ensesindeyiz’in gündemine girmişti. Sonrasında kimi düzelmeler de yaşandığını hatırlıyorum. Mevcut durumda en temel sorunlar sizce neler? Her birini ayrı ayrı konuşuruz ama başlangıç olarak birer cümleyle özetleyebilir misiniz?

Can: Eksik kadroyla çalışmanın yarattığı sıkıntılar diyebilirim.

Hasan: Hiçbir şekilde sesimizi duyuramıyor oluşumuz; mağaza müdürü, bölge müdürü, genel merkez asla sesinizi duymuyor, herkes kulaklarını kapatıyor.

Eda: Müdürler işe alımda belli bir eğitimden geçmiyorlar, psikolojisi bozuk insanlar müdür yapılıyor ve bu büyük sorunlara yol açıyor.

Meltem: Verilen hedefler ve prim uygulamalarında pek çok haksızlık söz konusu. Ayrıca sağlık ve güvenlik riskleri.

Selen: Ayrımcılıkla karşı karşıya kalabiliyoruz ve buna ilişkin bir sistem bulunmuyor.

‘Can güvenliğimiz yok’

Gerçi sayılan sorunların hepsi birbiriyle bağlantılı ama yine de en baştan başlayalım. Can sen eksik kadroyla çalışmanın yarattığı sorunlardan bahsettin. Bunu biraz açabilir misin?

Can: Tabii, elbette. Eksik kadroyla çalışma ciddi anlamda iş yoğunluğumuzun artmasına yol açıyor. Bu da sağlık ve güvenlik dahil olmak üzere pek çok risk oluşturuyor. Sen misal satış danışmanı olarak çalışıyorsun ama kadro eksikliği nedeniyle pek çok farklı iş yapman isteniyor. Depolama yapıyorsun, ürün açıyorsun, kasaya geçiyorsun, üstüne bir de mağazanın temizliği ve güvenliğinden sorumlusun. Tüm bunlar yapılmadığı takdirde puan kırılır ve bu da mağazanın primini, hak edişini etkiler. Yani sonuçta yapman gerekiyor.

Meltem: Eksik kadro ile çalışıldığı için mağazaları tek başımıza açıp kapamamız gerekebiliyor. Veya mağazada gün içinde yalnız kalıyoruz. Bunlar ciddi risk yaratan durumlar. Tek başımıza açılış veya kapanış yaptığımızda soygun gibi riskler ortaya çıkıyor. Hatta birkaç mağazada kapanışta tek başına kalan mağaza çalışanının üzerine bıçakla saldırıldığını, paranın veya içerideki malların gasp edildiğini duyduk. Bu gerçekten olası bir durum ve bizleri tedirgin ediyor.

Selen: Hatta bu durumda, mağazada yalnız olduğun için, suçu senin üzerine atmaları dahi mümkün. Ya da mesela her akşam bizlerden elektrik sayacının fotosu isteniyor. Gidiyorsun, sigortaları açıp, fotoğrafı çekip gönderiyorsun. Düşünsenize, tek başınayım mağazada, o sırada çarpılsam, beni ancak sabah bulurlar.

Aydın: Mağazada tek başına olan çalışanın can güvenliği tehlikede oluyor. Düşse, başını vursa, kimsenin haberi dahi olmaz. Bir tinerci gelip bıçak çekse mesela, parayı vermek zorunda ama tek başına olduğu için sonrasında hiçbir şey kanıtlayamaz. Ayrıca kimi çalışanlar düzenli olarak sayıma kalıyor ve bunun karşılığında fazla çalışma ücreti veya serbest zaman verilmiyor. Gece çalışmasını takip eden gün saat 12.00’de yine mağazada olması isteniyor. Çünkü eksik kadroyla çalışılıyor ve mağazanın shift’inin dönmesi gerekiyor. O anlamda da ciddi bir sömürü ortaya çıkıyor.

'Madame Coco’nun kendi iş sağlığı ve güvenliği çalışanı yok'

Az kişiyle çok iş yapma durumu aslında iş kazalarına ve meslek hastalıklarına da davetiye çıkarıyor. Madame Coco’da bu konuda durum nedir?

Eda: Bu kesinlikle önemli bir sorun. Mağazalarda depocu olmuyor ve genellikle kadın çalışanlar var. Kolilerin indirilip kaldırılması büyük sorun. Örneğin benim ayağıma koli düştü ve bir süre topalladım.

Meltem: Mağazada cam ürünler var. Bunların kırılması durumunda temizliği risk oluşturuyor. Mağazada elektrikli süpürge olmadığından kırık camlar gerekli şekilde temizlenemiyor. Bu da ellerimizde, ayaklarımızda ve bacaklarımızda kesikler oluşmasına yol açabiliyor.

Selen: Gelen sevkiyatı içeri almak, taşımak, kaldırmak, açmak, yerleştirmek zorundasın. Üstelik bunun için gerekli aparatlar da verilmiyor. Taşıma için yük asansörü, el arabası türü araçlar yok. Bu da ister istemez bel sakatlıklarına neden oluyor. Ayrıca mağaza tavanına bir şey asılacağında da bizlerin asması gerekiyor. Tavanlar yüksek olduğundan, elbette merdivene çıkılması gerekiyor. Eğer asmazsan, asamazsan üst yöneticinden azar işitiyorsun. Örneğin ben bir kere merdivenden düştüm ama kimse umursamadı bile.

Aydın: Zaten mağazalardaki merdivenlerin bile birçoğu kırıktır. Neredeyse hiçbir mağazada sağlam merdiven bulunmaz. Ve çalışanların bu merdivenin üzerine çıkıp, ürün yerleştirmesi beklenir. Çalışanlar hiç uzanılmaması gereken uzaklıklara yetişmeye çalışır. Klimalar asla çalışmaz, yazın sıcak, kışın soğuk olur. Zaten aslında Madame Coco’nun kendi iş sağlığı ve güvenliği (İSG) çalışanı yok, dışarıdan destek alıyorlar ama o da kâğıt üzerinde bir destek.

'Dikkat! Koli düşebilir’

Sevkiyatlardan bahsettiniz, mağazaların bazılarında yanılmıyorsam depo da bulunmuyor. Dolayısıyla sevkiyat geldiğinde bir kaos oluşmuyor mu? Eda demin depocu da olmadığından bahsetmişti. Nasıl çözüyorsunuz?

Can: Ya açıkçası bazen öyle durumlar oluyor ki, gelen sevkiyattan dolayı müşterinin geçeceği alan dahi kalmıyor. Bu durum koli devrilmesi gibi riskleri de ortaya çıkarıyor. Hatta özellikle bebekli kadınlar için tedirgin oluyoruz. Dediğin gibi, bazı mağazalarda depo bile yok ve tüm mağaza depo gibi kullanılıyor. Kolilerin açılması gerekiyor, açılmazsa bölge müdürü laf ediyor zaten.

Aydın: Madame Coco’da mağaza hacmi ile gelen sevkiyat hiçbir zaman birbirini tutmaz. Küçücük depolara yığınlarca sevkiyat gönderirler. Depolar, mağazalar ağzına kadar ürün dolu. Her an çalışanların, müşterilerin kafasına koli düşebilir. Hatta çalışanların depoda en üst rafa çıkıp, üst üste 20 koli dizdiği dahi olur. Düşünsenize üç katlı mağazalarda koli taşımak için asansör yok. Çalışanın kolileri merdivende taşıması bekleniyor. Ben böyle üç katlı mağazası olup da yük asansörü olmayan başka firma görmedim.

'Bölge müdürü tarafından azarlanıyoruz'

Bunların tümü ciddi sorunlar. Peki bu sorunları dile getirdiğinizde, çözmeye çalıştığınızda neler oluyor? Muhatap bulabiliyor musunuz, çözüm sağlanıyor mu; yoksa tam aksine mobbing, baskı ve ayrımcılığa mı maruz kalıyorsunuz?

Meltem: Çözüme yönelik olmuyor, baskı ve mobbingle karşı karşıya kalıyoruz.

Hasan: Mağazada bir eksik görüp söylediğimizde, bölge müdürü tarafından azarlanıyoruz. Bu durumlarla çok sık karşılaşıyoruz.

Selen: Üst yöneticiler kimi personelle arkadaşlık boyutunu aşan ilişkiler kurabiliyor. Bu kişisel ilişkiler de prim, mobbing, terfi, iyi mağazalarda çalışmak gibi pek çok başlıkta etkili oluyor, yani şirket içi kararları etkiliyor. Bunun yanında kimi zaman WhatsApp veya tüm mağazaların olduğu toplu eposta gruplarında kişiler hedef gösteriliyor. Mesela “karneye giremeyen bir tek sen varsın Selen” diye teşhir ediyor seni. Ayrıca çalışanlara hiç güvenmiyorlar. Hasta olup rapor aldığında dahi yalan söylüyor, numara yapıyormuşsun gibi davranıyor ve baskı yapıyorlar.

Aydın: Gruplarda zaten zorla yorum yaptırılır. Herkes şirketin bu tutumunu bildiği için “şirketimizi seviyoruz kalp kalp kalp” diye yorumlar yazar. Birkaç kişi eleştirel yorum yazdığında, hemen ellerindeki sopayı çıkarırlar. Yorum yapan kişiyi ararlar, hakaret, azarlama vs… Yani aslında çalışanın yorumunda küfür, hakaret filan bulunmuyor ama hiçbir şeye tahammülleri yok.

Eda: Müşteri şikayetlerinde de hemen savunma istiyorlar. Kim haklı, kim haksız bakılmıyor. Bizi dinlemiyorlar. Şirketin üst kademesinden biri gelip bir gün mağazada çalışsın, inanın bırakın bir günü, bir saat dahi dayanamaz o strese, çünkü sürekli herkesi memnun etmek zorundasın.

Tuvalete dahi gidemezsin!

Mağazalardaki sosyal ortam nasıl? Mesela mola saatlerinizi nasıl geçiriyorsunuz? Bir dinlenme alanı mevcut mu? Yemek, çay, tuvalet gibi temel ihtiyaçlar nasıl çözülüyor?

Can: Her mağazanın konfor alanı farklı oluyor. Ama sonuçta çalışanlar açısından depolarda nefes alabilmek, dinlenebilmek mümkün değil. Depolar zaten ağzına kadar ürün dolu. Mağazada mevcut bir çay bahçesi varsa ancak orada dinlenilebilir. Aslında, özetle, mağazalar çalışanlar için dizayn edilmemiş ve çalışanın dinlenebileceği alanlar planlanmamış.

Selen: Çalışanlar kendi imkanlarıyla alan yarattıklarında da aslında öyle bir alanın olmamasını istiyorlar. “Burası depo, burada oturamazsın” diyorlar mesela. Ayrıca tüm mağaza ihtiyaçları belli limitler içinde zorunlu olarak bir şirketten alınıyor. Çalışanlar buradan kendilerine sallama çay bile söyleyemiyor. Yani aslında suyumuz, çayımız bile kendi cebimizden. Verdikleri limitlerle mağazanın temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamıyorsun ki…

Aydın: Mağazaların hiçbirinde çalışanlar için sosyal alanlar planlanmamış. Hatta cadde mağazalarda tuvalet bile yok. Yani çalışanlar en temel ihtiyaçlarını dahi gideremiyor. Ben çalışanların tuvalet için sağa, sola, camiye gittiğine çok tanık oldum.

Selen: Evet ya, tuvalet çok ciddi bir sorun. Düşünsene, bazı mağazalarda hem tek başına çalışıyorsun hem de tuvalet yok. Mağazayı kilitleyip tuvalete gitmen lazım. Ona bile tolerans göstermiyorlar, “neden kapıyı kapattın”, “neden gittin” diye bir sürü fırça yersin.

Hedef tutunca firma yan çizdi

Prim meselesi de yıllardır sorun olan başlıklardan biriydi. Selen de şimdi bu başlıkta ayrımcı uygulamalar olabildiğini belirtti. Son dönemde bu konuda durum ne? Primlerin nakit verilmesi yerine alışveriş kartına yüklenmesi gibi ek uygulamalar da gündeme geldi sanıyorum.

Aydın: ‘Muhteşem Kasım’ kampanyasında, inanılmaz yüksek, kimsenin yapamayacağı hedefler koydular tüm mağazalara. Ancak çalışanlar deli gibi çalıştı ve mağazaların büyük çoğunluğunda hedefler yakalandı. Hedefe ulaşınca belli bir prim hak edilir. Bu kadar mağaza hedefi tutturunca, firma diyor ki, “para yok, biz size bunu kart olarak verelim”. Üstelik bunu insanlar çalışırken duyurmuyorsun. Ödemenin yapmasından bir gün önce duyuruluyor. Keyfi ve tamamen adaletsiz bir şey.

Meltem: Herkes buna isyan edince diyorlar ki, “biz size hedef olarak bunun iki katını verseydik, zaten yapamayacaktınız. Böyle yapınca herkesin prim almasını sağladık”. Sonraki hafta tekrar kampanya oldu. O kampanyada ise yapamayalım diye yapılabileceğin dört katı hedef koydular. Adlı adınca ‘yapmayalım’ diye hedef koyuldu yani.

Aydın: Zaten her türlü açık da çalışanlardan kesiliyor. Sayım açıkları eskiden maaştan kesilirdi, şimdi primlerden kesiliyor. Ama adaletsizlik şurada, sevdiği adamdan az kesiyor, sevmediğinden çok. Ayrıca mağaza müdürü usulsüzlük yapıyor mesela, müdürü korumak için satış danışmanından da kesinti yapılıyor.

Eda: Bir hedef veriliyor, insanlar koşuyor, çalışıyor o hedefi yakalamak için ama son anda prim sistemini değiştiriyorlar. Olur mu hiç böyle şey? Ayrıca mağazalarda alarm da olmadığı için çalınan ürünler de bizim primimizden kesiliyor.

'Yan yana gelmeliyiz'

Peki son olarak, bu tariflenen sorunların çözümüne ilişkin neler söyleyebilirsiniz?

Eda: Sıkıntılarımızı dinlemeleri lazım. Diyalog kurulabilmeli, muhatap olabileceğimiz insanlar yok şu anda.

Meltem: Sorunları söylediğimizde “kapı orada” diyorlar. Ne demek ya? Olacak iş mi? Ben burada bir günlük çalışan bile olsam fark etmez, firma olarak sen kendini düzeltmelisin. Ben emek veriyorum, çalışıyorum. Sen kendini düzelteceksin. Yani şirket adım atmalı. Personel eksiği mi var, personel alacak. Bana ne patronun ne kadar kazandığından, ben çektiğim sıkıntıyı bilirim.

Aydın: Her şeyin prosedürü belli olmalı, yazılı hale gelmeli ve şeffaflık sağlanmalı. Kişiye göre uygulamalar yapılmamalı. Bunları hazırlarken sendikalardan mı destek alacaklar, başka yerden mi kopya çekecekler bilemem ama yazılı ve açık politikalar üretilmesi gerekli.

Meltem: Aslında çok özetle, taleplerimiz elbette ki çalışma koşullarımızın düzeltilmesi. Bu da bizler bir araya gelmeden olmaz. Çalışanlar olarak yan yana geldiğimizde, birlikte hareket ettiğimizde çözülebileceğini düşünüyorum.