TKP, Türkiye'den İsrail'le ticaret yapanların tek tek dökümünü açıkladı

İktidarın dilinde, yandaş medyanın manşetinde her gün Filistin var. TKP, bu ikiyüzlülüğü ayrıntılarıyla deşifre ediyor.

Haber Merkezi

Türkiye Komünist Partisi'nin (TKP) hafta içi her sabah yayınlanan TKP'nin Sesi adlı podcast yayınında bugün, Parti Meclisi üyesi ve Türkiye Barış Komitesi Başkanı Murat Akad konuştu.

"Türkiye İsrail ilişkileri tam gaz" başlıklı bölümde Akad, iki ülke arasındaki ilişkilere dair hem değerlendirmelerde bulundu hem de İsrail'le ticaret yapan şirketleri isim isim saydı.

Akad'ın konuya dair verilerle dolu konuşmasını yaptığı programın dökümü şöyle:

TKP 7 Ekim’den itibaren yaptığı basın açıklamaları ve eylemlerle, düzenlediği Filistin açık oturumuyla hem Filistin’le dayanışmanın yükseltilmesi hem de konunun çeşitli boyutlarıyla derinlemesine tartışılması için bir dizi adım attı. Bunlardan en çok ses getirenlerinden biri de TKP’nin 7 Ekim’den kısa bir süre sonra iktidara ve çeşitli büyük şirketlere yönelttiği Türkiye-İsrail ilişkilerine dair sorular olmuştu. İsterseniz önce TKP’nin yönelttiği sorulardan başlayalım. Neydi TKP’nin bu sorularının amacı?

Hemen baştan şunu söyleyelim: TKP’nin bu soruları sorma amacı AKP hükümetinin çelişkili tutumunu ortaya koymaktı. AKP hükümeti 7 Ekim’i izleyen günlerde İsrail’i karşısına alan Filistin’i destekleyen bir tutum sergiledi ilk günlerdeki mutedil davranıştan sonra. Oysa “one minute” döneminde bazı açılardan bozulan ilişkiler son yıllarda yeniden toparlanmaya başlamıştı. Karşılıklı üst düzey temaslar yapılıyordu. Askeri işbirliği ile ilgili adımlar yeniden atılmıştı. Ve buna eş zamanlı olarak İsrail bir dizi Arap ülkesiyle “İbrahim anlaşmaları” denen anlaşmalara imza atmıştı. Bu anlaşmalar İsrail’in uluslararası manevra alanının genişlemesini sağlayan anlaşmalardı. Türkiye ile ilişkilerinin toparlanması da aynı döneme denk geldi. 
Aslında tabii Filistinlileri desteklemek, İsrail saldırganlığına karşı çıkmak doğru bir yaklaşım elbette, bu açıdan itiraz edilemez ama AKP’nin yaklaşımında ciddi bir sorun var. Bir tarafta tutturulan bir söylem var ama diğer tarafta İsrail ile sürdürülen ekonomik ilişkiler var bunlar hız kesmeden devam ediyor. İsrail ile Türkiye arasındaki ticarette herhangi bir aksama olmadığı görülüyor.

İsrail'e çimento ihracatı: Oyak, Limak, Aşkale, Sanko, Sabancı...

Aslında iki ülke arasındaki ilişkiler çok eskiye dayanıyor bildiğimiz gibi. Özellikle ekonomik düzeyde çok güçlü bir ilişki var. Birkaç rakam vermekte yarar var bu noktada. 2002’de iki ülke arasındaki ticaret hacmi 1,41 milyar dolar. 20 yıl sonra, yani 2022’de bu rakam 8,91 milyara kadar çıkmış. Yani yüzde 500’ün üzerinde artış yaşanmış 20 yılda. Yine 2022 verilerine göre İsrail Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 10. ülke konumunda ve bu ihracat 7 milyar dolar düzeyinde. Türkiye sermayesinin İsrail ile doğrudan yaptığı ihracatın birkaç temel kalemi var bunlar demir çelik, çimento, otomotiv, plastik ürünler ve elektronik ekipman.

Ayrıca İsrail’e petrol ve doğalgaz ürünlerinin satışına Türkiye aracılık yapıyor. Bazı örnekler verelim; Türkiye’den yapılan gri çimento ihracatında İsrail ikinci sırada yer alıyor. Beyaz çimento ihracatında ise birinci sırada geliyor. Bu ihracattan pay alan önemli şirketler var, Türkiye’de öne çıkan çimento üreticileri Oyak, Limak, Aşkale, Sanko, Sabancı gibi şirketler ve bir de Brezilya sermayesine ait Votorantim adlı firma var. 

İsrail'e demir-çelik ihracatı: İçdaş, Kardemir, Kocaer, Özkan, Tosyalı, Çolakoğlu, Çelsantaş, Erdemir ve İsdemir

Son yıllarda İsrail’de inşaat sektörü daha hareketli bunun bir nedeni de işgal altındaki Filistin toprağı olan Batı Şeria’da yapılan yeni Yahudi yerleşimleri. Bu nedenle de sektör biraz daha hareketli. Yani aslında Türkiye’den giden çimentonun bir bölümü Filistin’in işgalinde ve ilhakında kullanılmış oluyor. Demir-çelik sektörüne bakarsak burada faaliyet gösteren bazı firmalar İçdaş, Kardemir, Kocaer, Özkan, Tosyalı, Çolakoğlu, Çelsantaş, Erdemir ve İsdemir gibi firmalar İsrail’e ihracat yapıyor. 

Zorlu'nun İsrail'deki yatırımları

Ayrıca Zorlu Enerji’nin İsrail’de doğrudan yatırımları var. Zorlu bu ülkede elektrik üretimi ve dağıtımı alanında santrallere sahip. Ayrıca Türkiye-İsrail iş konseyi yürütme kurulu başkanlığını da aynı zamanda Zorlu Enerji grubunda sektör başkanı olan kişi yapıyor. 

Bir de İsrail’e aktarılan petrolden söz etmek gerekir. Azerbaycan’dan Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı üzerinden gelen petrol var. Bir de Irak’tan Kerkük- Yumurtalık hattı üzerinden gelen petrol gemilerle dünyanın çeşitli ülkelerine sevkediliyor ve bunlar arasında İsrail de var. 

Aslına bakılırsa bu ilişkiler açıkça yürütülüyor, reddedilmiyor. Bütün bu bilgiler ve çok daha fazlası internette var, aranırsa bulunabilir. TKP’nin bu konularla ilgili sorduğu sorular CHP milletvekilleri tarafından da meclise taşındı ve çeşitli bakanlara soruldu. Böylece aslında TKP ikiyüzlüce bir yaklaşımı ortaya koymuş oldu. Verilen soru önergelerine yalnızca Dışişleri Bakanı Hakan Fidan yanıt verdi ve o da tam olarak şunu söyledi: “İsrail'le 74 yıllık bir geçmişi bulunan ilişkilerimiz hiçbir zaman Filistin'in haklı davası hilafına yürütülmemiştir". Böyle diyerek de aslında son derece çelişkili yaklaşımı kendisi ortaya koymuş oldu. 

Silah sanayisi açısından durum nasıl?

Aslında Türkiye’den İsrail’e silah satılmadığı iddia ediliyor. Ama bir ihracat faslı var tam başlığı “Silahlar ve mühimmat; bunların aksam, parça ve aksesuarı”. Bu ihracat faslı dahilinde yüksek miktarda olmamakla birlikte satış yapılıyor. Belki doğrudan silah satılmıyor, ama bazı aksam ve parçalar satılıyor. Ama bu kullanılan silahların Filistinlilere yönelik olarak kullanılmadığını kim iddia edebilir. Bunları İsrail ordusu kullanmasa bile yerleşimci adı verilen milislerin kullanmadığını kim iddia edebilir?

Başka örnekler, başka bağlantılar var. Örneğin Israel Aerospace Industries isimli silah şirketinin Türk Silahlı Kuvvetleri ve ülkemizdeki silah sanayisi ile ilişkileri biliniyor, geçmişten bu yana ilişkileri var. Daha önce bu firmadan insansız hava araçları alınmış, aynı firmaya savaş uçaklarının modernizasyonu yaptırılmıştı. 

Yine geçtiğimiz günlerde sosyal medyada çok yaygın görüntülerini izledik, İsrailli askerleri için iç giyim malzemelerinin Türkiye’den gitmiş bu görüntüleri gördük. Hangi firma olduğu da ortadaydı bu görüntülerde.  

Bu arada Ticaret Bakanı Ömer Bolat bir açıklama yaptı. Sözü edilen ticareti devletin değil özel sektörün yaptığını belirterek aradan sıyrılmaya çalıştı. Bu açıklamanın herhangi bir hükmü yok. Biliyoruz ki kapitalist bir düzende devlet sermayenin hizmetinde. Devlet sermayenin devleti ve gerekli her türlü düzenlemeyi devlet yapıyor. Bu ortadayken bu açıklamanın herhangi bir hükmü olmadığını kolayca söyleyebiliriz. Hele bir de İsrail’le yapılan ticarette AKP’li sermayenin önemli bir payı varken. 

Kısacası, Filistin halkına uyguladığı soykırım politikası nedeniyle İsrail’e yönelik tepki gösteren hükümet, sıra akçeli işlere geldiğinde susmayı tercih ediyor. 

Türkiye'deki İsrail sermayesi

Bu anlattıklarınız Türkiye sermayesinin İsrail’le ilişkilerinin nasıl kesintisiz devam ettiğine ve İsrail’e nasıl bir soluk sağladığına ilişkin net bir fotoğraf ortaya koyuyor. Ancak bir de ilişkinin diğer yönü var. İsrail sermayesinin Türkiye’deki varlığına ilişkin neler söylersiniz? 

Evet İsrail sermayesinin Türkiye’de belli bir varlığı var. Birkaç örnek verelim. Başta siber güvenlik olmak üzere silah sanayisi, imalat sanayisi, uydu teknolojisi, haberleşme ve internet teknolojisi gibi alanlarda İsrail sermayesine çeşitli düzeylerde bağımlılık var. Örneğin çeşitli firmalar tarafından kullanılan lisanslı güvenlik sistemleri var İsrail kökenli. Buralarda siber güvenlik İsrail’e emanet demektir, bunları kullanıyorsa bu firmalar. Geçmişte çeşitli askeri teknolojik modernizasyon işlemlerinde İsrailli kamu şirketleri ile Türkiye’deki ilgili silah şirketleri arasında doğrudan ortaklık kurulmuştu. Bunun çok önemli bir örneği var, F-4 ve F-16 savaş uçaklarının modernizasyonu bu bağlar üzerinden yapılmıştı İsrailli firmalar tarafından ve bu bağlar da devam ediyor. İki ülkenin silah sanayileri arasında bir işbirliği yapılıyor ve bu işbirliği temel araştırma-geliştirme faaliyetlerinin ötesinde yapılıyor ve 7 Ekim’den bu yana bu bağların koptuğuna dair herhangi bir işaret görmedik. 

Başka birkaç örnek verilebilir örneğin imalat sanayinde yaygın kullanılan ISCAR kesici takımları var, e-ticaret kurma sitesi olan wix.com var veya gelişmiş kilit sistemleri sunan mul-T-lock gibi bir örnek var. Bunların hepsi günlük hayatta karşımıza sıkça çıkan markalar ve bunlar İsrail sermayesine ait ve bunların Türkiye pazarındaki payı da küçük değil. Bunlar dışındaki sektörlerde de İsrail sermayesinin yatırımları var ama hepsini saymamız mümkün değil. 

TKP’nin soruları arasında vize ile ilgili bir soru da vardı. 

Evet, bu da ilginç bir konu. İsrail vatandaşları Türkiye’ye girerken vize almak zorunda değil. 7 Ekim’den önce, yani uçuşlar henüz durmamışken Tel Aviv’le Türkiye arasında her gün çok sayıda uçuş yapılıyordu, her gün binlerce İsrail vatandaşı Türkiye’ye vizesiz girebiliyordu. Öte yandan Filistin vatandaşları Türkiye’ye girerken vize almak zorunda. Filistin’i destekliyorsa Türkiye, bu nasıl bir destek? Üstelik başka bazı Arap ülkelerinin vatandaşları da vizesiz girebiliyorken Türkiye’ye...

'Filistin’e gerçek anlamda destek vermek için emperyalizmle ilişkilere son vermek gerekir'

Biraz da emperyalizmin süreçteki güncel tavrını konuşarak söyleşimizi sonlandıralım. Bu süreçte tüm dünyada Filistin halkıyla dayanışma gösterileri yükselirken ve en güçlü gösterilerden birine de ABD ev sahipliği yaparken diğer yandan ABD emperyalizminin İsrail’e desteği aralıksız sürdü. ABD’den İsrail’in saldırılarına verilen “insani ara”nın uzatılmasına dair ya da İsrail’de hükümet değişikliği gereğine ilişkin kimi açıklamalar gelse de ABD’nin kalıcı bir ateşkesi desteklemediği açıktı ve bu tavır son olarak BM’de ateşkes önerisini veto etmesiyle de tasdiklendi. ABD’nin rolünün geleceğine ilişkin ve bunun Türkiye’nin tutumu üzerindeki etkilerine ilişkin ne söylersiniz? 

Emperyalizm 7 Ekim’den bu yana buraya odaklanmış durumda. Bundan önceki odak noktası Ukrayna’ydı. Ama Ukrayna savaşında emperyalizm istediği başarıyı elde edemedi, edemeyecek gibi görünüyor. Dolayısıyla odak Ortadoğu’ya kaymış oldu emperyalizm açısından. Elbette tabii biliyoruz ki başta ABD olmak üzere Batı emperyalizmi İsrail’i hep destekledi. İsrail’in kurulmasına zemin hazırlayan Siyonizm projesini baştan beri destekledi ve bu desteğe de devam ediyor.

Bu noktada Siyonizm ile ilgili birkaç cümle söylemekte yarar var. Siyonizm, tam olarak bir sömürge projesi. 19. yüzyılın sonlarında gelişmeye başlamıştı bu proje ve bu projeye göre Avrupa’nın farklı ülkelerinde yaşayan Yahudiler, tarihsel hak iddia ettikleri Filistin topraklarında yeni bir ülke kuracaktı. Ama bu ülkeyi kurarken, Filistinlilerin topraklarından sürülmesi gerekiyordu. Bu topraklara el konulması ve sömürülmesi esas alınmıştı. Elbette bunun için de Yahudi sermayesinin bölgeye akması gerekiyordu ve yıllara yayılarak da bu proje gerçekleşti. Ama bu sömürge projesinin bizim alışageldiğimiz sömürge projelerinden önemli farkı var. Daha önceki sömürgecilik faaliyetlerinde belli bir ülkenin başka ülkelere yayılıyor şeklinde gerçekleşmişti bunlar. Ama burada, Siyonizmde, dağınık yaşayan bir topluluğun sömürülecek ülkede bir araya gelmesi ve yeni bir devlet kurması gerekiyordu. Bu da tek başına Yahudilerin gerçekleştirebileceği bir şey değildi ve emperyalizmin desteğine gereksinim vardı. Dönemin başat emperyalist ülkesi Britanya bu nedenle en başından itibaren sahip çıktı, destekledi ve Siyonizm projesinin hamisi oldu. Sonra bildiğimiz gibi 1940’lı yıllarda bayrağı ABD devraldı. Bu nedenle de İsrail emperyalizme göbekten bağlı, emperyalizmin desteğine sonuna kadar muhtaç. Öte yandan İsrail ayrıca emperyalizm için vazgeçilmez bir ortak, bölgede emperyalizmin güçlü bir ileri karakolu durumunda. 

Bu çizdiğimiz çerçevede başta ABD olmak üzere Batılı emperyalist ülkeler 7 Ekim’den itibaren İsrail’e her türlü desteği verdiler, vermeye devam ediyorlar. Bu destek sadece askeri destek değil çok ciddi bir ideolojik mücadele de yürütülüyor bu ülkelerde. Hatta ABD’de Siyonizm karşıtı olmak yasadışı olmaya eşitlendi. Ama bu ideolojik mücadele ne kadar başarılı oluyor büyük bir soru işareti var ortada. Çünkü bu ülkelerde yüzbinlerce insan İsrail’in saldırganlığına şiddetle karşı çıkıyor. Hepimizin bildiği gibi büyük, çok kitlesel sokak gösterileri gerçekleşiyor. 

Bu noktada bir de Türkiye’nin bu çerçevedeki pozisyonundan söz edelim. Türkiye de hâlâ ABD’nin bir müttefiki olarak bu oyunun parçası olmaktan kurtulamıyor. Türkiye’de hâlâ ABD ve NATO’nun kullanımına açılmış olan üsler var, radarlar var, başka tesisler var. ABD’nin bunlardan İsrail’e destek vermek amacıyla da yararlanmaması mümkün mü? Bu noktada da hükümetin çelişkili yaklaşımını görüyoruz. Emperyalizmin ülkemizdeki faaliyetlerine izin verilmeye devam ediliyor dolayısıyla aslında İsrail’e bir tür destek verilmiş oluyor. Filistin’e gerçek anlamda destek vermek için emperyalizmle ilişkilere son vermek gerekir. AKP hükümetinden de bunu beklememiz mümkün değil.  

Son olarak Türkiye’de ve ülkemizin de içinde yer aldığı bölgede emperyalizme karşı mücadeleyi yükseltmek gerekiyor. Zira emperyalizmin müdahaleleri nedeniyle bölgemiz, bütün dünyayı içine alabilecek derecede çatışmalara gebe. Ama Türkiye örneğinde de açıkça gördüğümüz gibi kapitalist ilişkiler içerisinde kalarak emperyalizme karşı olmak mümkün değil. Bu nedenle, emperyalizme karşı gerçek, tutarlı bir mücadele verilmesi için solun güçlenmesi gerekiyor. Bu Türkiye’de de böyle, Filistin’de de böyle, İsrail’de de böyle, diğer ülkelerde de böyle.