İkinci Pelikan vakası

Davutoğlu ve ekibinin, başka bir deyişle Erdoğan’ın zayıflatıldığı bir AKP denemesinin boşa düşürülmesi olayını hatırlayan vardır.

Mayıs 2016’da internet üzerinden “Pelikan Dosyası” başlığıyla bir blog hesabı açılmış, buradan imzasız tek bir yazı yayınlanmış, Davutoğlu’nun Erdoğan’ın arkasından ne işler çevirdiği cümle aleme ilan edilmişti. Sonraki gelişmeler bu operasyonun Erdoğan’ın isteği ya da onayı dahilinde yapıldığını göstermiş, başlayan tartışma sürecinin sonunda Davutoğlu istifa etmek zorunda kalmıştı. 

**

Şu aralar Davutoğlu, Babacan ve Gül isimleri etrafında yeni parti kurma girişimlerinden bahsediliyor. İddia o ki çok sayıda şehirde örgütlenme hazırlıklarını tamamlayanlar bile var. Partinin kuruluşunun ilan edilmesi için seçim sonuçlarının beklendiği söyleniyor.

Önceki gün yayına alınan “yenibirparti.com” adresli sitede, adı açıklanmayan bir partinin kuruluş çalışmalarından bahsedildi. Bahsi geçen partinin sadece adı değil, kimlerden oluştuğu da açıklanmadı. Buna gerekçe olarak da isimlerin, parti programının önüne geçmesinin istenmediği söylendi. Doğal olarak gözler de eski AKP’li bu isimlere çevrildi.

Böyle parti ilanı mı olur demeyin, artık oluyor. Yine de bu yöntemi basit bir pazarlama tekniği olarak görmemek için çok neden var.

Adı geçen eski AKP’li zatların korkaklık, temkinlilik ve garanticilikleriyle nam salmış olması ve belli yerlerden güvence almadan, AKP’nin gerilediğine dönük net bir fotoğraf ortaya çıkmadan –mesela seçim sonuçları- bir adım atmayacaklarını tahmin edebiliriz. Bu sitenin yayınlanmasında onların parmağı var mı bilemiyoruz. Dün çıkan bir haberde Gül ve Davutoğlu ekiplerinin bu iddiayı yalanladığı söylendi.

Her ne kadar Babacan’ın ismi güçlü ihtimal olarak geçse de, bu ilanın arkasından çok alakasız isimler de çıkabilir. Ya da bu girişim seçim sonuçlarına göre tamamen rafa kalkabilir. Neticede imzasız afişler, partisiz adaylar dönemindeyiz. Kimin eli, kimin cebinde belli değil.

En nihayetinde bu isimlerin sözlerine güvenmek için bir neden de yok.

Zaten olay bir parti kuruluşundan çok bir operasyonu andırıyor. Yazının girişine dönecek olursak tıpkı Pelikan hadisesindeki gibi, yine bir imzasız deklarasyon söz konusu. Benzerlik sadece biçimsel de değil.

Pelikan dosyasındaki içerikte AKP içindeki sırlar, kamuoyu önünde konuşulamayanlar, taraflaşmalar ilk defa bu kadar açık şekilde ortaya saçılmıştı. O yüzden sonuç da verdi.

Şu isimsiz parti ilanında yer alan içerikte de, herkesin bildiği ama kimsenin açıkça, kamuoyu önünde söylemeye cesaret edemediği siyasi sırların ifşa edildiğini görüyoruz.

Babacan, Gül, Davutoğlu gibi isimlerin rahatsızlığı az çok biliniyor ama kimse bu isimlerden AKP’ye dönük açık bir siyasi eleştiri duyamadı bugüne kadar. Sadece tahminler yürütülüyor.

İşte bu sitedeki isimsiz-imzasız parti manifestosu ve vaatlerle birlikte, böyle bir siyasi çerçeve ilk defa ortaya atılmış oldu.

Kuruluş çalışmalarına başlandığı iddia olunan partinin manifestosunu bu sitenin okurlarının yabancısı olmadığı bir kavramla özetlemek mümkün: Normalleşme vaadi.

Öncelikle partinin merkez sağda olduğu, sağın “dört eğilimini” de bünyesinde birleştireceği ilan ediliyor. O eğilimlerin ismi anılmasa da merkez, milliyetçi, muhafazakar ve koyu İslamcılık (milli görüş geleneği) olduğunu tahmin etmek güç değil. Aslında AKP’nin üzerine çöktüğü sağ geleneğin neredeyse tamamı işaret ediliyor.

Partinin “biz kimiz” başlığı altında ilan edilen görüşlerinde AKP’nin ilk yılları övülüyor, ancak artık yorulduğu, yerini daha genç ve yıpranmamış yüzlere bırakması gerektiği dile getiriliyor.  “Kutuplaşmadan” ve “otoriterleşmeden” duyulan rahatsızlık ifade edildikten sonra demokratikleşme vaat ediliyor. Bunların ardından devlet tecrübesine sahip icraat odaklı bir ekip olduklarının altı çizilerek sermayeye “normalleşeceğiz” “işimize bakacağız” “bizi tanıyorsunuz” mesajı veriliyor. Dış politikanın aşırılıkları eleştiri konusu yapılırken, Suriye Devleti ile işbirliğinin, Kürt ve Alevi başlıklarında liberal bir uzlaşının kapısı aralanıyor. Açıklamada “Erdoğan tipi” başkanlık eleştirilirken, denge unsurları kuvvetlendirilmiş bir başkanlık sistemiyle yola devam edileceğinin vurgulandığı görülüyor.

İşte “yenilik” dedikleri aslında bu: Yani “normalleşme”... Özetle AKP’nin başkanlık sistemi, düzen siyasetindeki sağcılaşma, piyasalaşma gibi düzen açısından tüm kazanımları sahiplenilirken, bir iki makyajla AKP’nin ilk yıllarına dönülecek!

Vaatler kısmına yazmayı düşünmemişler ama bunca yıl sonra emekçilere de “biz bu b*ku niye yedik o zaman” sorusu düşecek herhalde.

AKP’nin seçimlerde gerileyeceğine dönük beklenti, TÜSİAD cephesinden yapılan eleştirel açıklamalar ve yeni parti söylentilerinin eşliğinde yapılan bu deklarasyonun ne sonuç vereceğini, arkasından kimlerin çıkacağını ya da çıkamayacağını göreceğiz. Ancak her koşulda gerekli yerlere gerekli mesajların verilmesi, AKP düzenini referans alarak, onun “karşı devrimi” sahiplenilerek kaleme alınan ilk derli toplu metin olması bu çıkışı dikkate değer kılıyor.

Böyle parti kurulur mu bilemiyoruz ama böyle “mesaj” verilir!

Burada ilan edilen metin, AKP iktidarının eleştirisinde önümüzdeki dönemin referanslarından biri olacak gibi görünüyor. Çünkü sermaye koridorlarından, kapalı kapılar arkasında yapılan ittifak görüşmelerine, AKP içindeki memnuniyetsizlerden, emperyalist merkezlere kadar geniş bir koalisyonun isteklerini burada bulmak mümkün.

İşin bir diğer yönü de, bu metnin altına bugün AKP dahil tüm düzen partilerinin imzasını atmasının mümkün olması. Belli pazarlıklarla Erdoğan’ın bile... İmzasız olması bu açıdan manidar sayılabilir.

Kim bilir belki de Erdoğan’ın danışmanlarından birinin zihni sinir projesidir bu iş. Çıkıp “bu ülke normalleşme getirilecekse onu da biz getiririz” deyiverirler.

Şapkadan tavşan çıkar mı bilinmez, ama bu tablodan emekçilerin hayrına bir şey çıkmayacağı açık.