Suruç vahşeti!

Suruç’ta yaşanan/yaşatılan vahşet, içinde biraz insancıl duygular taşıyan yerli-yabancı, dindar-dinsiz, kadın-erkek, zengin-yoksul, işçi-işsiz-memur-emekli, herkesin vicdanında derin yaralar açmış bulunuyor.

Bu gibi durumlar, bir bakıma insanlığın mihenk taşı oluyor. Bu olaya sebep olanlara “insan” denemediği/ denmediği gibi, bu olayda vicdanı sızlamayana da “insan” denemiyor/denmiyor.   

Ancak insanlığı ölçmek için bu tür olaylar gerekmiyor. 40-50 bin yıllık sürede, milyonlarca acıyla yoğrulmuş insanlık tarihinden ders almış olanlar, barış, huzur, kardeşlik ve refah içinde, insanca, yaşamanın ölçütlerini çoktaaaan belirlemiş bulunuyor. Tüm dünya, “insan” yetiştirmek için ne yapılması gerektiğini çok iyi biliyor. Eğitim öğretim süreçlerinde, laikliğe, bilimselliğe, toplumsal cinsiyet eşitliği başta olmak üzere tüm insan haklarına, emeğe ve doğayı korumaya özen gösteriyor; öğrencilerin devinimsel, bilişsel ve duyuşsal gelişimlerine ve özgürleşip kendini gerçekleştirmesine yardımcı oluyor. Öğrencilerin her inancın ve her etnisitenin birbirine eşdeğerde olduğunu benimsemelerini ve içselleştirmelerini sağlıyor.

Böylesi eğitim-öğretim süreçlerinden geçenlerin, iyiyi-kötüyü, güzeli-çirkini, yararlıyı yararsızı, ... ayırabilme; yurtta barışı ve dünyada barışı benimseme, farklılıkları anlama ve hoş görme; kardeşçe yaşama; alın teriyle kazanıp özgürce harcama, … olasılığı artıyor. Böylesi eğitim-öğretim süreçlerinden geçenlerin özdenetimleri yüksek oluyor; yolsuzluk yapma, yalan söyleme, başkasının malına-canına-namusuna göz dikme olasılığı ise çok azalıyor.

Bu arada ve de ne yazık ki, insanın aklını ve emeğini sömürmek isteyenler de, çoktaaaan kişiyi kendisine yabancılaştıran eğitim-öğretim süreçlerinin, bireyi kolaylıkla insanlıktan çıkabildiğini öğrenmiş ve uygulamaya başlamış bulunuyor. Bireyi kendisine yabancılaştırmanın yolunun da, genelde kişiyi, 1) inancına, 2) ırkına ve 3) paraya bağımlı hale getirmekten geçtiğini biliyor.  

Bu arada, erkek egemen anlayışın hakim olduğu eğitim-öğretim süreçlerinden geçenlerin de kendilerine ve insanlığa yabancılaştığını da unutmamak gerekiyor. Erkek egemen anlayışla yetiştirilen erkek, kadına bir hak tanımadığı gibi, benzer anlayışla yetiştirilen kadın da, kadına pek bir hak tanımıyor.

Okuma, düşünme, sorgulama, eleştirme ve araştırma gibi alışkanlıklar kazandırılmayan kişilerin bir şeylere bağımlı hale getirilmesi daha da kolaylaşıyor.  

Bu arada, 

“Dinin ve kininin davacısı olacak” gençler yetiştirilmeye çalışılıyorsa; 

Bir inancın, o inancın kutsal kitabının ve peygamberinin en mükemmel ve diğerlerinde çok üstün olduğunu öğretiliyorsa;

Kişiyi kendisine yabancılaştıran süreçler yeniden üretiliyorsa;

Vadileri, parkları ve yeşil alanları korumaya çalışanların üstüne polisle/jandarmayla, tomalarla ve gaz fişekleriyle gidilirken, IŞİD ya da şeriat için gösteri yapanlar el üstünde tutuluyorsa;

Masum insanları öldüren güvenlik güçlerine dokunulmuyor ve hatta korunuyorsa;

Anadolu Ajansı gibi önemli devlet kurumlarının başına getirilenler, gazetedeki yazılarında, Şuruç katliamı üzerine bile IŞİD’e methiyeler düzebiliyorsa;

Kendi kusurları ve tutumları nedeniyle meydana gelen Soma ve Suruç gibi facialardan sonra, “Güzel öldüler; ölüm sonrasında yapacak bir şey yok; orada ne işleri var?” gibi söylemlerde bulunuyorlarsa;

Hele devleti yönetenlerin ayakları yere basmıyorsa, gerçekçi ve geçerli olmayan düşlerinin esiri olmuşlarsa;

Yetiştirilen insanın insanlığını koruma olasılığı ve özdenetim olasılığı azalırken, kendisine yabancılaşması, bir güce bağımlı olması, kolayca kandırılması ve kendisinden isteneni sorgusuz-sualsiz yerine getirmesi olasılığı artıyor. Beğenmediğiniz bir yabancı ülke liderine karşı oluşumları destekliyorsanız- kargaları besliyorsanız; beslediğiniz kargaların gözünüzü oyma olasılığı da artıyor. Kişinin insanlıktan çıkıp IŞİD, El-Kaide, Taliban, Bako Haram gibi kuruluşlara üye olma olasılığı da.     

Bu durumda, insanın insanlıktan çıkmasını, Suruç benzeri vahşetlerin yaşanmasını, kadının sömürülmesi- tacize ve tecavüze uğraması- cinayete kurban gitmesini önlemenin yolu bulunmadığı gibi, kaos da artıyor.

Ve de ne yazık ki, bu ve benzeri yazılar, ne vahşetlerin yaşanmasını önlüyor, ne yaşanan acıları dindiriyor, ne de bir işe yarıyor.

[email protected]