Şimdilik!

Bazı valilerin “ileri demokrasi”nin ilerlemesine ayak uydurmaya çalıştıkları görülüyor. Anımsarsınız, işe AKP teşkilatı olmaya özen göstermekle başladılar. AKP’ye oy verenlere kömür, erzak ve beyaz eşya gibi şeyler dağıttılar.

AKP’lilerin liderlerinin hoşuna gidecek söylemlerini duyup eylemlerini gördükçe, ileri demokrasiye ayak uydurmanın niteliği de değişiyor. Valiler arasında illerinde içki yasağı koymaya başlayanlar çıkıyor. Bir üniversitenin medrese konulu konferansında açış konuşması yapan bir vali, medreselerin yalnız Müslüman erkeklere özgü, dini ağılıklı öğretimle sınırlı ve dünyadaki gelişimlere ayak uyduramamış kurumlar olduğunu bile bile, “Medreseler kapatılınca yolumuzu kaybettik” diyebiliyor.

Bakanların bir bölümü, “Ben evrim kuramına inanmıyorum” deyince, bir valimiz ilindeki karmaşık bir olayı, cinlere-perilere bağlayabiliyor!

İleri demokrasi ilerledikçe, parti liderini yere göre sığdıramama söylemleri bakanlara da yansıyor. Bir bakan (Ö. Dinçer), “Başbakanımızın sözü bizim için bir vizyondur, bunu biz tartışmayız bir şekilde bir hedef olarak alırız ve yaparız” deyince, bakanlar arasında yarış başlıyor. Bir başka bakan (E. Bağış), Dinçer’den geri kalmadığını göstermek için, “Başbakanım istesin, genel merkezin camlarını bile silerim” diyor! Bu söyleminin o kadar da etkili olmadığını düşünmüş olmalı ki, hızını alamayıp arkasından da, “Rize, İstanbul ve Siirt mübarektir. Çünkü bu üç şehir, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük liderinin doğmasına vesile olmuştur” deyiveriyor! Hiç akla gelmeyen bu övgü türünden daha anlamlı övgü sözlerinin aranması süreci başladığından, şimdilik bakan övgülerinin hız kestiği görülüyor.

Bakanlar hız kesince, anlaşılan bu boşluğu doldurma fırsatını yakalayan bir vali golünü atıveriyor: Okul Sütü Programı’nın uygulanmasıyla ilgili olarak bir okulu ziyarette giden bir vali, “Başbakanımız süt içen çocukları çok seviyor ve mutlu oluyor. Başbakanımızı seven sütünü içsin” deyiveriyor!

Valinin bu sözünden, “Başbakanımızı sevmeyen sütünü içmeyebilir” demek istemediği, çocukların sağlık, gelişim vb nedenlerle süt içmeleri yerine, Başbakanımızı mutlu etmek için süt içmelerini daha uygun bulduğu anlaşılıyor.

Oysa demokrasi ne kadar ileri giderse gitsin, valilerin, (şimdilik) bakanlar kadar ileri gitmemesi bekleniyor.

Çünkü milletvekili olma koşullarına sahip olan herkes, bakan olabilirken vali olamıyor. Başbakanlar, milletvekili olma koşullarına sahip olan her kişiyi, bakan olarak atayabilirken, (şimdilik) vali olarak atayamıyor. Başbakanlar, yurt dışında, Amerika’da, İngiltere’de, bir yerlerde eğitim görüp kalmış bir yurttaşı, bakan olarak atayabilirken, böylesi birini allameyi cihan olsa da, (şimdilik) vali yapamıyor. Bakan olmak başbakanların iki dudağı arasından çıkan söze bağlı olduğundan, hemen her bakan olmuş kişiden, “Hiç beklemiyordum. Benim için sürpriz oldu” gibilerinden yorumlar duymak sürpriz olmuyor. Vali olmak için ise, belirli öğrenimden ve kamu hizmetinde belirli aşamalardan geçilmesi gerekiyor. Vali, vali olduğunda genelde, bu göreve bileğinin hakkıyla geldiğini düşünüyor.

Çünkü başbakanlar istediği anda bir bakanı görevden alabilirken, (şimdilik) istediği valiyi görevden alamıyor. Görevden alınan bakan, başbakanın haksız tasarrufta bulunduğunu düşünse de, ne bu haksızlığa karşı çıkmak aklından geçiyor, ne de haksız bulduğu bu tasarrufun düzeltilmesi için idari mahkemeye başvurma hakkı bulunuyor. Oysa valiyseniz ve haksız bir tasarruf sonucu görevden alındığınızı düşünüyorsanız, (şimdilik) idari mahkemeye başvurabiliyorsunuz ve haklı bulunduğunuzda mahkeme tarafından eski görevinize iade edilebiliyorsunuz.

Çünkü bakan olunurken aranan koşulların başında, genelde hükümeti kuran partinin düşüncelerini benimsemek, başbakanın tanıdığı ve birlikte çalışabileceği bir kişi olmak, toplumdan önce partiye hizmet etmek gibi özellikler geliyor. Oysa vali olurken genellikle (ve şimdilik) yılların belirlediği ve kişiliklerden olabildiğince bağımsız olan yöntemler işliyor.

Çünkü bakan, ağırlıklı olarak partisinin ve başbakanının bekası için çalışırken valinin önceliği, (şimdilik) devletin bekası için çalışmak oluyor. Bakan daha çok başbakanı temsil ederken vali, devleti temsil ediyor.

Bu nedenle, devletin belirlediği kurallara bağlı olan ve devleti temsil eden valilerin, başbakanın iki dudağı arasından çıkacak sözlere bağlı olan ve başbakanı temsil eden bakanlarla yarış içine girmemesi gerekiyor.

Yalnız valilerin değil, kamu görevi yapan savcı, hakim ve öğretmen gibi her devlet memurunun kişisel saygınlığına önem vermesi beklendiği gibi, meslek onuruna da önem vermesi gerekiyor. Meslek onuru, mesleğin inançlardan ve siyasal görüşlerden bağımsız olarak tarafsız bir şekilde icra edilmesiyle, laik, demokratik ve sosyal hukuk devletine uygun görev yaparak korunabiliyor.

En azından şimdilik!

[email protected]