Rıfat Okçabol

Şiddet olaylarının önlenmesi için, en azından hukukun tarafsız olması, “dininin ve kininin davacısı” olacak genç yetiştirmekten ve nefret söyleminden vazgeçilmesi gerekiyor.

Şiddet prim mi yapıyor?

Rıfat Okçabol

Şiddet içeren olayların her geçen gün arttığı görülüyor. Geçmişte fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet olayları yaşanırken, son yıllarda dijital şiddet de yaygınlaşıyor. Örneğin bir siyasetçinin Sırrı Süreyya Önder’in ölümü üzerine X hesabında “Sarı torba”dan söz etmesi ya da yandaş bir yazarın CHP liderine yapılan saldırı üzerine, “Bu adam da sürekli bir yerlerde dayak yiyor. İnsanın ‘hak etti bunları’ diyesi geliyor” demesi dijital şiddet oluyor.

İlgili yazılım şiddet uygulamanın ağırlıklı olarak biyolojik, psikolojik ve sosyoekonomik etmenlerden kaynaklandığını gösteriyor.

İnsanlar günlük yaşam deneyimleri üzerinden de, 

  • çocukluğunda şiddet görenlerin, 
  • haksızlığa uğrayanların, 
  • yaşamsal gereksinimlerini karşılayamayanların, 
  • dininin ya da kininin davacısı olanların, 
  • şiddet içeren görsel yayınlara kendini kaptıranların, 
  • yeterince eğitim görmediği/göremediği için öfkesine ve/ya da nefretine hakim olamayanların, 
  • kendini ayrımcı/ötekileştirici/kışkırtıcı ve hatta gerçek olmayan söylemlere kaptıranların,

şiddete başvurma olasılığının yüksek olduğunu düşünüyor. 

Toplumun önemli bir kesimi de, AKP liderinin, 

  • 2 Ağustos 2014 tarihli İzmir mitinginde, “Kılıçdaroğlu sen Alevisin ben Sünni. Bunu söyle. Demirtaş sen de Zazasın. Bunu söylemekten korkma”,
  • 1128 akademisyenin imzaladığı "Barış Bildirisi" üzerine 12 Ocak 2016’da, “… Bunlar sadece vicdansız değil, aynı zamanda ahlak yoksunu. …” 
  • 25 Ekim 2019 Cuma namazı sonrasında topluluğu hitap ederken “Küffara karşı da şiddetli olacağız”,
  • 8 Haziran 2022’de 2013’te gerçekleşmiş olan Gezi Parkı eylemcileri için, “… Bunlar böyle, bunlar çürük, bunlar sürtük. Bunlar için ulu mabet nedir, ne değildir, böyle bir şey yok…”,
  • birilerinin Şehzadebaşı Camii bahçesindeki bazı mezar taşlarını tahrip etmesi üzerine “Ey Özgür Özel! Senin de kabrini birileri gelip ya kazar ya yıkar”,
  • geçen hafta “Cumhurbaşkanlığı hevesiyle daha kaç kişi siyaset girdabında telef olacak” ve
  • Pazar günü şiddete maruz kalan muhalefet liderine geçen gün, “Yaşananlardan umarım ders alır”  

gibi söylemlerinin kimilerini ötekileştirerek yandaşlarını şiddete yöneltme olasılığı taşıdığını düşünüyor. 

Son yıllarda ülkemizde yaşanan 

  • istismar suçu işleyenlere, mahkemede saygılı davrandıkları (!) için “İyi hal” uygulamasıyla orantısız ceza indirimine gidilmesi,
  • Cumhurbaşkanına sözle/yazıyla hakaret edenler aylarca hapsedilirken, muhaliflere saldıranlara dokunulmaması ya da göstermelik cezalar verilmesi,
  • Yargıtay’ın, Pınar Gültekin’e şiddet uygulayarak bayıltıp boğan ve daha canlıyken yakıp cesedini ormana atan katile verilen müebbet hapis cezasını “Kasıt yok” diyerek bozması, 
  • yasal olarak herhangi bir kanıt olmamasına karşın Selahattin Demirtaş ile Gezi Parkı ve 28 Şubat sanıkları yıllardır hapiste tutulurken; 
    - 2004 yılında tabancayla ve yetmeyince bıçakla iki çocuğunu öldüren ve bir çocuğunu yaralayan kişinin 2020 yılında şartlı tahliye ile serbest bırakılması, 
    - 2023’te Madımak-Sivas katillerinin af edilmesi, 
    - Hizbullah katillerinin 29 Mart’ta af edilmesi ve 
    - “Deccal Siyonist Haçlı Batı zulmü varyantı Kemalizmin sonu olacak, İslam birliği kurulacak” diyen bir ilkokul müdürüne verilen cezanın geçen ay iptal edilmesi   

gibi olayları anımsayanlar da, hukukun işlememesi ya da tarafsız olamaması nedeniyle şiddet içerikli uygulamaların çoğaldığını düşünüyor.

Kimileri de, insanların, ırkların ve inançların eşitliğine-insan haklarına- saygılı olamayanların şiddete eğilimli olduğunu biliyor.

Bu arada bir yandan “Dayak cennetten çıkmadır; elinin hamuruyla erkek işine karışmak; parayı veren düdüğü çalar; vakitsiz ölen horozun başını keserler” gibi deyişler, kimilerini şiddete yöneltebiliyor. Öte yandan da “Kol kırılır yen içinde kalır ve üzümü ye, bağını sorma” gibi deyişler de, şiddete maruz kalanları sessiz kalmaya yönlendirip o şiddetin devam etmesine yol açabiliyor.

İlgili istatistikler ise, şiddete başvuranların büyük çoğunluğunun öğrenim düzeyi düşük insanlar olduğunu gösteriyor.

Ne yazık ki ülkemizin içinde bulunduğu siyasal ve ekonomik koşullar nedeniyle, şiddete yol açan etmenlerin, ülkemizdeki faylar gibi, bayramdır, ramazandır, cenaze törenidir demeden her an patlamaya hazır olduğu görülüyor. Bu nedenle muhalefet liderine bir cenaze töreninde saldırılması çok üzücü bir olay olsa da, beklenen bir olay oluyor.

Şiddet olaylarının önlenmesi için, en azından hukukun tarafsız olması, “dininin ve kininin davacısı” olacak genç yetiştirmekten ve nefret söyleminden vazgeçilmesi gerekiyor.  

[email protected]