Seçim süreci

7 Haziran seçimleri öncesinde gariplikler artarken gerçek durumun üstünü örten güzellemeler de yaygınlaşıyor.

Garipliklerin bir bölümünü, sayıları 2 milyonu geçen Suriyelilerin başına gelenler oluşturuyor. Yanlış dış politika nedeniyle, seks işçisi olarak, asgari ücretin altında bir ücretle çalışan, sokaklarda yaşayan ve çoluk-çocuk dilenen Suriyeli sayısı giderek artıyor ve de yanlış politikalarda hâlâ ısrar ediliyor.

“Ülkemi pazarlamaya geldim” diyerek siyasete girenler, şimdi, “Ülkenin özel bir şirket gibi yönetilmesi” gerektiğini savunuyor! Satılacak KİT kalmayınca, satma sırasının ormanlara ve kamu binalarına geldiği görülüyor.

Tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanının, nasıl oluyorsa son günlere sıkıştırılan açılış konuşmaları, öğrencilerin ve devlet memurlarının katılıma zorlandığı ve AKP yanlısı mitinglere dönüşmüş bulunuyor. Bu mitinglerde başbakan, muhalif partileri terör örgütüne benzetirken, Cumhurbaşkanı da, her önüne gelene çatıp “Haddini bil” diyor, muhaliflerini Haşşailikle/paralellikle ve bölücülükle suçluyor!

Seçim arifesinde, ağırlıklı olarak eğitim alanında güzellemeler yapılıyor.

Örneğin ilk iş olarak bir tarikat merkezini ziyaret eden YÖK başkanı Saraç, güzellemede bakan Avcı ile yarışıyor. Üniversiteye giriş sınavlarında açıköğretimde ya da öğretmen eksiği olan okullarda okumak zorunda kalan yoksulla, özel okullarda okuyan, özel hocalardan ders alan ve özel dershanelere giden varsıla aynı sorular soruluyor! Bu sınavlar, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinden soru sorularak Sünni-Hanefi inancını bilmeyenleri ve İngilizceden soru sorarak da, öğretmensiz okullarda okumak zorunda kalan yoksulları eleme işlevi görüyor. Bu sınavlardaki kopya nedeniyle ÖSYM yetkilileri yargılanıyor! Ayrıca üniversiteye girebilenlerin büyük bir çoğunluğu, istemedikleri alanlarda okumak zorunda kalıyor! Ancak, Saraç, “Mevcut yükseköğretime giriş sistemi adil bir düzenek ve bu sistemin korunması lazım” diyebiliyor!

4+4+4 yasasıyla ve sonrasındaki uygulamalarla, daha ne istediğini bilemeyecek 10 yaşındaki çocukların, ailenin isteğiyle imam hatip ortaokuluna gitmesini sağladılar. Genel liseleri kapatıp çoğunu imam hatip lisesine dönüştürerek, yoksul çocukları ya imam hatip lisesine ya da açık liseye gitmeye zorladılar. Sonra da Bakan Avcı, “Çocuklarımızın gerçekten ilgi duydukları, gerçekten yetenekli oldukları alanlara yönlendirilmesi için bu 4+4+4 düzenlemesi yapıldı” diyebiliyor!

Türbanın ilkokula girmesini sağlamışken, kadının fıtratı nedeniyle kadın-erkek eşitliğinin olamayacağından söz edilirken, kadına karşı şiddet tavan yapmışken Avcı, “Üniversitede türban yasağının kalkmasıyla toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanabildiğini” söyleyebiliyor!

Büyük bir tantanayla başlatılan Fatih projesinde 3 yıl 2 ayda ancak 700 bin kadar tablet dağıtabilenler, şimdi “Gelecek 4 yılda 10 milyon tablet” dağıtılacağından söz edebiliyor!

Seçim güzellemelerine, AKP’nin halkla ilişkiler şirketi gibi çalışan Anadolu Ajansı (AA)’nın haberlerine yer veren bazı yayın kuruluşları da katılıyor. Örneğin okullarda, din derslerinde Sünni-Hanefi inancın en mükemmel inanç olduğu, diğer inançların pek geçerli olmadığı, kadının gerektiğinde dövülebileceği, değerler eğitimi etkinliklerinde evrensel değerler değil yalnız inanç değerleri öğretiliyor. Sonra da basın, AA’nın “İnsan hakları, yurttaşlık ve demokrasi’ dersinin taslak öğretim programını hazırladığı” haberini, hiçbir yorum yapmadan yayımlayarak, güzellemelere ortak oluyor!

Türkiye, 30 ülke içinde lise düzeyinde okullaşma bakımından sondan ikinci ve yükseköğretimde okullaşma bakımından da sondan üçüncü geliyor. Türkiye, Avrupa’da zorunlu öğretimi terk edenler konusunda da ilk sırayı alıyor. Öğrenciler TEOG’da, üniversiteye giriş sınavlarında ve PİSA’da dökülüyor. Bizim basın AA’dan gelen, OECD’nin, “Türkiye'de eğitime verilen önem ve eğitimi geliştirme çalışmalarının yoğun olarak devam ettiği ve ülkenin son yıllarda kayda değer bir gelişme gösterdiğini belirttiği” haberini hiçbir yorum yapmadan yayımlayarak, güzellemelere aracılık ediyor. Daha sonraki açıklamalardan bu gelişmenin (!), Türkiye'de geçen yıl yapılan bir düzenlemeyle, özel okullarda eğitim görmek isteyen öğrencilere verilecek ve yalnız varsılın işine yarayacak maddi desteğe dayandırıldığı anlaşılıyor!

Türkiye’de, zorunlu öğretim sürecinde 1 milyon kadar öğrenci imam hatipte ve bir o kadar öğrenci de açık lisede okuyor. Avrupa Birliği (AB)’nde bu okulların muadili bulunmuyor; AB’nin zorunlu öğretim sürecinde, bizdeki gibi papaz yetiştiren okullar olmadığı gibi açık lise de yer almıyor. AB okullarında bizdeki kadar seçmeli din dersi de, bizdekinin niteliğinde değerler eğitimi de bulunmuyor. Ayrıca AB okullarında bizdekilerden çok daha fazla beden eğitimi ve güzel sanat dersleri ile bizde olmayan dersler bulunuyor. Sonra da basın AA’dan gelen, bilmem ne raporunda, Türkiye’deki “12 yıllık zorunlu eğitim müfredatının, yıllık eğitim gün sayısı ve ders saatlerinin AB ile uyumlu, kazanım sayısının ise AB ortalamasının üzerinde olduğunun belirtildiği” haberini hiçbir yorum yapmadan yayımlayıp güzellemeye ortak oluyor!

Avcı’nın her gün bir güzellemesi yayınlanıyor.

Bu gariplikler ve güzellemeler arasında, ülke, seçime hazırlanıyor.

[email protected]