Rıfat Okçabol

Akademisyenliklerine gölge düşürmek istemeyenlerin yapacağı bir şey vardır: Böylesine rektör atama yönteminin geçerli olduğu sürece, rektör adayı olmamak ve de rektör atanma önerilerini de kabul etmemektir; üniversitelere kayyum olarak atanmayı reddetmektir.

Rektör atama!

Rıfat Okçabol

Bilindiği gibi Darülfünun Osmanlı'dan miras kalmış bir yükseköğretim kurumudur. Bu kurum 1933’te bir yasayla kapatılıp, halk egemenliğine dayalı Cumhuriyetin akıl gücü olması umuduyla İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülmüştür. 24 Ekim 1934’te çıkarılan üniversite yönetmeliğine göre, eğitim bakanının önerisi üzerine (bakan, başbakan ve cumhurbaşkanının imzalayacağı) üçlü kararnameyle rektör atanmasına başlanmıştır. Dekanları ise bakan atamıştır.

Üniversitelerin bilimsel araştırmalarla toplumsal sorunları çözme ve toplumu aydınlatma işlevini hızlandırmak ve bunun için gerekli olan üniversite özerkliğini sağlamak üzere, 8 Haziran 1946 tarihinde 4936 sayılı Üniversite Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanuna göre, fakülte profesörlerinin seçeceği kişi dekan ve üniversite profesörlerinin seçeceği kişi de rektör olmuştur.

İlgili kurulların kendi yöneticilerini seçmesi yöntemi, 12 Mart 1971 askeri müdahalesinden iki yıl sonra çıkarılan 1750 sayılı Üniversiteler Kanunu’nda da aynen korunmuştur.

Ancak 12 Eylül 1980 darbecilerinin 6 Kasım 1981 tarihinde kabul ettiği 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu, üniversitelerin özerkliğine son vermiştir. Üniversiteleri denetim altında tutacak YÖK kurulmuştur. Cumhurbaşkanının YÖK’ün göstereceği 4 adaydan birini rektör olarak ataması ve dekanların da YÖK tarafından atanması yöntemi getirilmiştir.

1992 baharında ikinci kez rektör atama süreci yaklaştığında, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) akademisyenleri, “Kendi rektör adayımızı kendimiz belirlemek istiyoruz” girişimini başlatmıştır. Bu süreçte YÖK başkanı Prof. Dr. İhsan Doğramacı, her üniversitede 7 YÖK üyesi ile o üniversitenin fakülte temsilcisi senatörlerinden oluşturulacak komisyonun, üniversitenin rektör adaylarını belirlemesi yöntemini getirmiştir. BÜ akademisyenleri YÖK ile işbirliği yapılmasını kabul etmemiştir. Üniversitede yoğun katılımla gerçekleştirilen seçim sonunda belirlenen ilk 6 rektör adayının adları, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere ilgili tüm birimlere gönderilmiştir. Bu gelişmelerin ardından 1 Temmuz 1992 tarih ve 3826 sayılı yasa değişikliği ile üniversitelerin seçimle 6 rektör adayını belirlemesi, YÖK’ün bu 6 adayı üçe indirmesi ve Cumhurbaşkanı’nın da bu üç adaydan birini rektör olarak ataması yöntemi getirilmiştir. Bu yasanın kabulü üzerine, İhsan Doğramacı YÖK başkanlığından istifa etmiştir.  

Bu uygulama, 1-2 istisna dışında 2008’e kadar en çok oy almış adayın rektör olarak atanmasıyla devam etmiştir. 2008’den sonra ise 1-2 istisna dışında, AKP’ye yakın olan adaylar, kaçıncı sırada oy aldıklarına bakılmaksızın, rektör olarak atanmıştır. Ne yazık ki bu tür atamalar, üniversiteler yeterince karşı çıkmayınca, bir gelenek haline gelmiştir. BÜ’de 2018 Temmuz’unda yapılan rektör adaylarını belirleme seçiminde, oyların yüzde 80’ninden fazlasını alan aday rektör olarak atanmadığı gibi, diğer adaylar da oyların çoğunluğunu almadıkları için rektörlüğü kabul etmemişlerdir. Yürürlükte olan yasal mevzuata karşın, uzun süre BÜ’ye rektör atanmamıştır.  

15 Temmuz 2016 "Fetöcü" darbe girişimi, bu noktada da AKP iktidarına yaramış ve 20 Temmuzda OHAL ilan edilmiştir. 29 Ekim 2016’da Resmi Gazete'de yayımlanan 676 sayılı OHAL KHK’sinin 85. maddesinde, “Devlet üniversitelerinde rektör Yükseköğretim Kurulu tarafından önerilecek, profesör olarak en az üç yıl görev yapmış üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanır. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör ataması, mütevelli heyetinin teklifi üzerine yapılır” ifadesi yer almıştır. Böylece üniversitelerin seçimle altı rektör adayı belirlemesi yöntemine son verilip darbe dönemine geri dönülmüştür. Anayasa Mahkemesi (AYM), nedense OHAL ile ilgisi olmayan rektör atamayla ilgili bu KHK maddesini iptal etmemiştir.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildiğinde de 2 Temmuz 2018 tarih ve 703 sayılı KHK’nin 135’inci maddesinde, “Devlet ve vakıf üniversitelerine rektör, Cumhurbaşkanınca atanır. Vakıflarca kurulan üniversitelerde rektör ataması, mütevelli heyetinin önerisi üzerine yapılır” ifadesine yer verilmiştir. AYM, 4 Haziran 2024 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan kararıyla, üniversite özerkliği gibi gerekçelerle, 703 sayılı yasada Cumhurbaşkanına verilen rektör atama yetkisini iptal etmiştir. AYM’nin bu konuda 6 yıl sonra karar vermesi de, iktidara yasal değişiklik yapması için 1 yıl gibi uzun bir süre tanıması da düşündürücü olmuştur. 2018’den bu yana atanan tüm rektörlerin AKP’li ya da yandaş olması nedeniyle üniversitelerin içine düştüğü (en son BÜ’de de görülen) durum göz önüne alındığında, AYM’nin bu konudaki tutumu daha da düşündürücü olmaktadır.

Demokratik yaşamda çağ atlattığı iddiasındaki iktidar, bir yıldır, AYM’nin yetkisiz gördüğü yetkiyi kullanıp yandaş kişileri rektör atamaya devam etmiştir. İktidarın bu yetkiyi kaybetmek istemediği görülmektedir. Çünkü iktidarın üniversiteleri toplum yararına bir kurum olarak kullanma gibi bir derdi yoktur. İktidarın, işine gelmeyen AYM kararlarına (Can Atalay konusundaki kararı gibi) uymadığı bilinmektedir. Ayrıca iktidar, AYM’nin çeşitli gerekçelerle iptal ettiği yasa maddelerini, kısa bir süre sonra meclisteki çoğunluğuna ve de AYM’in iptal kararında (öğretmenlerin kariyer basamaklarına ayrılması konusunda olduğu gibi) ısrarcı olmamasına dayanarak yeniden yasalaştırma alışkanlığını edinmiştir. Bu nedenle iktidarın rektör atama sürecini birazcık olsun demokratikleştirmesi beklenmemektedir.

Oysa halk egemenliği ve demokrasi anlayışı gereği, değişik öğrenim düzeyine sahip seçmen kendi muhtarını, belediye başkanını ve devleti yönetecek kişileri seçebildiği gibi, en az doktora düzeyinde öğrenim görmüş akademisyenin de, kendi yöneticisini seçmesi her halde doğal bir durumdur. Ancak iktidarın ileri demokrasisinde böyle bir anlayışa yer yoktur. Gündemde olan torba yasada, AYM’nin iptal ettiği madde aynen korunduğu gibi, Cumhurbaşkanına YÖK’ün 14 üyesini doğrudan belirleme, 7 üyesini de Cumhurbaşkanın atadığı rektörlerin büyük çoğunlukta olduğu Üniversitelerarası Kurul aracılığıyla dolaylı yoldan belirleme yetkisi vermektedir. Amaç bellidir: İstenen zaten AKP’nin üniversitesine dönüşmüş kurumları aynen devam ettirmektir.

Bu durumda, akademisyenliklerine gölge düşürmek istemeyenlerin yapacağı bir şey vardır: Böylesine rektör atama yönteminin geçerli olduğu sürece, rektör adayı olmamak ve de rektör atanma önerilerini de kabul etmemektir; üniversitelere kayyum olarak atanmayı reddetmektir.

Bu arada AKP iktidarının ileri gelenlerinin, torba yasalarla Cumhurbaşkanını olağanüstü yetkileriyle donatmak istemelerini ve yeni yetkiler verme konusunda yarışmalarını anlamak mümkün değildir.

[email protected]