Bakanlık ne yapacağını şaşırınca, “Gün bugündür” deyip öncelikle 8-9 yıldır bir türlü istediği kıvama sokamadığı proje okullarına el atmıştır.
Proje okulları (!)
Rıfat Okçabol
Anımsanacağı gibi AKP lideri, 2012 Şubatında “Dininin ve kinin davacısı olacak gençlik” istemişti. Bu amaçla bir ay kadar sonra ve de oldubittiye getirilerek, 30 Mart 2012’de 4+4+4 yasası çıkarılıp imam hatip ortaokulları açılmıştı. Okula başlama yaşı bir yaş erkene alınıp ortaokullar 6 yerine 5. sınıftan başlatılarak küçücük çocukların imam hatiplere yönlendirilmesinin önü açılmıştı. Yüzlerce okul imam hatiplere dönüştürülürken yeni imam hatipler açılmış ve sınavsız girilen genel liseler kapatılmıştı. Aynı zamanda da iktidar yetkilileri, “İmam hatipli olmak iffetli olmaktır” ve “İmam hatipleri toplumun en gözde okulu haline getireceğiz” gibi imam hatip güzellemeleri yapmaya başlamışlardı.
O yıllarda ülkemizde zaman içinde toplumun gözdesi haline gelmiş bazı Anadolu liseleri vardı. İmam hatiplerin bu okullarla yarışmasının olanağı yoktu. İmam hatipçiler için yapılması gereken işlerden biri, toplumun çocuklarını göndermek istedikleri bu okulları gözden düşürmekti. Öyle de yaptılar: 14 Mart 2014’te dershane yasasını çıkardılar. Bu yasayla eğitim bakanına istediği okulu "proje okulu" olarak seçip doğrudan bakanlık merkez teşkilatına bağlama ve seçilen okulların yöneticilerini ve öğretmenlerini doğrudan atama yetkisi verildi.
Bu uygulama başladığında, İstanbul 12. İdare Mahkemesi tarafından durdurulmuş olsa da, uygulamaya devam edildi.
Bu uygulamayla proje okullarındaki öğretmenlerin bir kısmı keyfi olarak başka okullara gönderildi. Proje okuluna bakanın atadığı kişiler içinde, “Bütün okullarımızın imam hatip lisesi gibi olması zamanı geldi” ve benzeri sözler söyleyenler çıktı. Bu gelişmeler nedeniyle proje okulu öğrencilerinden tepkiler geldi. Örneğin İstanbul Lisesi’nin 2016 mezuniyet töreninde, Bakan Avcı’nın atadığı okul müdürü konuşma yapmak için sahneye çıktığında, öğrenciler arkalarını döndüler. Bu okullarda öğrenciler, “Yandaş değil, çağdaş idare” istediler. Yine de uygulamaya devam edildi.
Danıştay, 1 Eylül 2016’da yürürlüğe giren Proje Okulları Yönetmeliğini, bakana aşırı yetkiler verilmesi ve proje okullarındaki öğretmenlere 8 yıl sınırı getirilmiş olması gibi nedenlerden dolayı Anayasa’ya aykırı bularak Anayasa Mahkemesi’ne başvurmuştu. Ancak mahkeme, 12 Nisan 2017’de bu davayı reddetmişti. Ardından da, proje okullarıyla ilgili uygulamalar günümüze kadar artarak devam etmiş ve okul sayısı 2300’lere ulaşmıştır.
İktidar bu okullarda kadrolaşmışsa da, proje okulları, birikimleri nedeniyle, belirli ölçülerde de olsa niteliklerini koruyabilmiş ve de toplumun gözde okulları olmayı sürdürebilmiştir. İmam hatip tercihi istenilen düzeyde olmayınca, iktidar/bakanlık, gerici 2017 müfredatını uygulamaya başlamış ve ortaöğretime geçiş sınavını, daha çok öğrencinin imam hatiplere yönelmesine sağlayacak yönde değiştirmişti. Bu değişiklikler de işe yaramayınca iktidar/bakanlık, geçen yıl "Türkiye 100 Yılı Maarif Modeli"ni uygulamaya başlamış ve “Dininin ve kininin davacısı” yurttaş değil tebaa olacak gençleri eğitecek öğretmen yetiştirmek üzere "Milli Eğitim Akademisi"ni açmıştı.
Ancak 18 ve 19 Mart 2025 günlerinde iktidarın gerçekleştirdiği akademik darbe (diploma iptali) ve hukuk darbesi (İBB başkanı ve yöneticilerinin tutuklanması) üzerine kitlesel tepkiler artmıştır. Bu tepkiler, toplumun büyük çoğunluğu gibi, lise ve üniversite gençliğinin de genelde dininin ve kinin davacısı olmak yerine özgürlükten ve adaletten yana olduğunu göstermiştir.
Bu tepkiler iktidarda ve bakanlıkta bir panik yaratmıştır. Bakanlık ne yapacağını şaşırınca, “Gün bugündür” deyip öncelikle 8-9 yıldır bir türlü istediği kıvama sokamadığı proje okullarına el atmıştır. Bakanlığın şaşkınlığı ve ne yaptığını bilmemesi, kadro değişikliği için öğretim döneminin bitmesini bekleyememesinden bellidir. Binlerce öğretmenin okullar açıkken görevden alınmasının duyurulması ya da görev yerinin değiştirilmesinin tek anlamı vardır: Proje okullarına darbe vurmaktır; öğrenciyi düşünmemektir. Bu arada bakanlığın şaşkınlığı, ne yazık ki bu olayla da sınırlı değildir. Örneğin bakanlık Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliğini 22 Şubat 2025’te yenileyip yayımlarken, bu yönetmeliğe proje okullarıyla ilgili bir madde koymayı gerekli görmemiştir ya da unutmuştur! Geçen hafta 15 bin öğretmenin atanacağı açıklaması da, bakanlığın, okullarda en azında 15 bin öğretmen açığı olduğunu bile bile bu atamayı okullar açılırken yapmadığını göstermektedir.
Ataması yapılacak öğretmenler içinde din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerinin üçüncü sırada olması, bakanlığın okulları imam hatipleştirme amacının bir başka göstergesidir.
Bir proje okulu müdürünün “Eğer ki Eğitim-Bir-Sen’e üye olsaydınız bu başınıza gelmezdi” demesi, bu görevden alınmaların laik ve bilimsel eğitimi savunanları kapsadığının kanıtı gibidir. Anayasal haklarını kullanıp barış içinde bu görevden alınmaları kınayan öğrencilere proje okulu yöneticilerinin tehditleri ve okulu geçici olarak kapatmaları gibi uygulamalar da, hem şaşkınlığın hem de uygulamanın kötü niyetli olduğunun göstergesidir.
Doğal olarak laik ve bilimsel eğitimi savunan öğretmenler ve sendikalar bu uygulamaya karşıdır. Bu uygulamaya, Cumhur İttifakını destekleyen ve MHP’ye yakın sendikanın da karşı olması, olayın eğitsel açıdan ne denli vahim olduğunu göstermektedir.
18-19 Mart olayları üzerine gösteri yapan öğrenciler için “Baltalarla katıldılar” diyebilen bir kişinin bakan olduğu bir kurumdan, topluma yararlı bir uygulama beklenmeyeceği bir kez daha görülmüştür.