Okullar Açılıyor, Eğitim Dökülüyor

Milyonlarca çocuk ilk kez okula gitmenin, yaz başında tatile girdiği okuluna geri dönmenin ya da son sınıfına gitmenin heyecanı içinde bu hafta okullu oldu.
Ancak okulların açıldığı günlerde televizyon haberlerine bakanlar, ayrıcalıklı okullarda “akıllı tahta” uygulamasını görürken genellikle gelişmemiş yörelerdeki bazı okulların “dökülen” görüntülerine tanık oldular.

İç sızlama bu görüntülerle sınırlı kalsa, yine de şükür! Gün gelir, basketçilere hovardalık yapacağına okullara para harcayan bir başbakan çıkar, okullar bu döküntüden kurtulur. Bir iktidar gelir, yalnız AKP döneminde, özelleşen KİT’lere sahip olanlarla bir anda armatör, turizmci, yumurtacı vb. olan bakan çocuklarının gelirini vergilendirir, okulların sorunu çözülür tüm okullar pırıl pırıl olur ve akıllı tahtaya kavuşur.

Ne yazık ki, iç sızıntısına neden olan çok şey var. Heyecan içinde olan milyonların yanında, yine milyonlarca çocuk okula gidememenin üzüntüsünü yaşıyor. Mevsimlik işçilik yapan ya da tarımsal işlerde çalışmak zorunda kalan aile çocuklarının bir bölümü gecikmeli olsa da okula gidebilecekler de, ya ötekiler? Yoksul ya da dar gelirli aile çocuklarının bir bölümü (hâlâ) ya hiç okul yüzü görmeyecek ya da başladığı öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kalacak. Sayıları milyonları bulan işsizlerin, asgari ücretlinin, topraksız köylünün, yeme içme masrafını zor karşılayan küçük toprak sahibi köylünün, kısaca toplumun belkemiğinin oluşturanların kamu okullarında bile 3.000 lirayı geçen harcamaları karşılaması kolay mı?

Üzüntü bunlarla da sınırlı değil. Bir de disiplin cezası nedeniyle okula gidemeyecekler var. İstanbul Üniversitesi, “‘1 Mayıs'ta Taksime. AKP'yi yeneceğiz!’ diyen afişi asmak, okulda müzik dinletisi dinleyerek anmaya katılmak” (haber.sol.org.tr, 22 Eylül 2010) gibi nedenlerle 2 öğrenciye birer hafta, 4 öğrenciye birer ay, 1 öğrenciye de 2 dönem uzaklaştırma cezası vererek bu öğretim yılına başlıyor! Aynı günlerde bakan, yükseköğretim kurumlarında 2.626 öğrenci hakkında açılan disiplin soruşturması sonucunda, (büyük bir olasılıkla büyük çoğunluğu benzeri ipe sapa gelmez suçlamalarla) 1.083 öğrenciye çeşitli konularda disiplin cezası verildiğini duyuruyor.

Okumak istediği halde üniversiteyi kazanamayanlar, üniversiteyi bitirdiği halde iş bulamayanlar, üniversite öğrencisi/mezunu olduğu halde aklını kullanamayanlar da iç sızıntısına neden oluyor. Bir ilçenin Yükseköğretime Geçiş Sınavı (LGS) birincisi kapkaç yaparken yakalanıyor. Yoksulluğun insanı bu hallere düşürmesi de insanı üzüyor üniversiteyi kazanmış bir kişinin çevresinde ve televizyonlarda duyduğu/gördüğü dolandırıcılara/vurgunculara/köşe dönmecilere özenmesi de.

Düşünebiliyor musunuz? Öğretmen olacakların bir bölümü, çocuklarımızı emanet edeceğimiz kişilerden bazıları, Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda (KPSS) kopya çekiyor! Üstelik kopyaya da, toplumun bir bölümünün “dini bütün” olduklarını düşündüğü cemaatler kanalıyla ulaşılıyor. Bir başka cemaat olayı “Deniz Feneri” gibi, bu kopya olayı da, aylarca sürüncemede bırakılıyor anlaşılan çürüme o kadar yaygın ki, bir türlü üstü örtülemiyor. Akademik Personel ve Lisansüstü Eğitimi Giriş Sınavını (ALES), Tıpta Uzmanlık Sınavı (TUS), Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS), LGS ve Seviye Belirleme Sınavı (SBS) gibi sınavlarda da yolsuzluk iddiaları ortaya atılınca ister istemez olayın üstüne gidiliyor.

Düne kadar, sınavların gerçekleştirilip sonuçların açıklanması işlevi açısından bir sorun yaşamamış ve yılların birikimine sahip ÖSYM, cemaatlerin yapabildikleri bir şeyler nedeniyle bir anda sapır sapır dökülüyor. Kimse, “Geçmişte böyle şeyler yoktu, ne oluyoruz, bu yozlaşma neden oluyor” demiyor herkes bir ucunda çekiştirmeye çalışıyor. Kimi sınavların bakanlık tarafından yapılmasını istiyor. YÖK, ÖSYM’yi değiştirmeye hazırlanırken, istifa eden ÖSYM Başkanı yerine hemen bir “uzmanı!” bulup vekaleten atıyor. TÖDER Akademik Direktörü ise, bu işin devlet tekelinde yapılmasını eleştirip özel sektör yapsın diyor (Milliyet Gazetesi, 17 Eylül 2010: 20). Herhalde, “Özel sektör yolsuzluğun Allah’ını bilir kimsenin haberi olmaz” ve/ya da “Özel sektör yaptığında sınavların bedelini her babayiğit ödeyemez, sınavlara başvuranların sayısı da azalır” demeye getiriyor!

İç sızlatan bir başka konu, ÖSYM’nin dökülüşünün bile cemaatlerin işine yaraması.

Toplumda güven duyulan bir kurum daha güvenini yitiriyor. Güvensizliğe düşenlerin ve umarsız kalanların, cemaatlere kaymaları daha da kolaylaşıyor.
Türbana özgürlük isteyenlerin, bir kuş gibi özgürleşip istedikleri dala şıppadak kondukları görülüyor. İstifa eden ÖSYM Başkanı yerine bu göreve, türbana özgürlük imzacılarından ve cemaatçi olduğu söylenen bir kişi vekaleten atanıyor. Bu aşamada, cemaat olgusuna alıştığımızdan mı nedir, vekilin cemaatçiliği değil de, ÖSYM gibi kendine özgü ve yaşamsal önemi olan bir “teknik” alana, bir başka ilgisiz teknik alandan gelen bir kişinin getirilmesi dikkat çekiyor. Milli Eğitim Bakanlığı Müsteşarlığına bir valinin ya da herhangi birinin getirilmesine benziyor. Ölçme ve değerlendirme alanıyla hiçbir ilişkisi olmayan bir kişinin böylesine bir görevi üstlenmesi de bir başka dikkat çeken nokta oluyor! Belki de, türbana özgürlük isteyenlerin gerçekten de on parmağında yirmi marifet bulunuyor.

KPSS’deki eğitim bilimleriyle ilgili sınav iptal edilince, otuz bin öğretmenin ataması da erteleniyor. Bakanlıkta ataması yapılacak öğretmen sayısının çok üstünde öğretmen açığı olsa da, otuz bin kişinin atanması ertelense de bakan kalkıp, “Öğretmen açığımız yok” diyebiliyor! Belki de sözleşmeli öğretmeni cemaatçilerden seçip çalıştırmanın rahatlığını yaşıyor.

Bakanlığın Ortaöğretim Genel Müdürü, genel liselerin 3-4 yılda, Anadolu ile mesleki ve teknik liselere dönüştürüleceği söylüyor. Anadolu liselerine dönüştürme nedenini şöyle açıklıyor: “Anadolu liselerinde sınıf mevcutlarının en fazla 30, genel liselerin sınıf mevcutları bazı yerlerde kalabalık. Anadolu liselerine dönüştürmeyle sınıf mevcutları kurala bağlanmış oluyor. Böylece kalite daha da artacak. Herkes yabancı dil öğrenmek istiyor. Anadolu liselerinde (yabancı dil saati daha fazla olduğundan) yabancı dil öğrenme açısından daha iyi bir fırsat yakalanacak" diyor! Anadolu liselerine dönüşmeden bu değişiklikler olmuyor demeye getiriyor. Hangi bakanlıkta diye sormayın: Hani bakanın aklına yatan her şeyin bir çırpıda uygulandığı, ders saatleriyle çocuk oyuncağıyla oynar gibi oynandığı bir bakanlık var ya, o bakanlıkta!

“Bu mantık” eğitimin neden dökülüp saçıldığını göstermeye yetiyor.

Mantıksızlıkları ortadan kaldıracak, iç sızıntılarına dur diyecek toplumsal ortamı bir an önce oluşturmak gerekiyor.

[email protected]