Nereye Gidiyoruz?

İlginç olaylar içinde genel seçimlere gidiyoruz.

MİT, “Fethullah örgütü bulunamamıştır” diyor mahkeme, Fethullah ile ilgili davayı düşürüyor. MİT, “Ergenekon adlı bir örgüt yoktur” diyor Ergenekon davası, her gün bir yenisi eklenerek yıllardır devam ediyor! Bu arada, Deniz Feneri’ne hâlâ dokunulamıyor!

Başbakan, bir konuşmasında, İslam ülkelerinin başkentlerinin adını vererek, “Ankara, Bağdat’a, Kahire’ye, Saraybosna’ya şimdi daha yakın” diyor, bir başka konuşmasında da “imam hatiplerin önünü” açmaktan sözediyor! AKP’li bir belediye danışmanı bayan, “erkeklerin dört eş alabilmelerini” savunuyor! “Çanakkale Savaşları gökten inen yeşil cüppelilerce kazanılmadı” diyen tarih öğretmenine ise, “uyarı cezası” veriliyor!

Emniyet mensupları arasındaki irticai faaliyetlerin izlenmesine ilişkin genelgeyi 18 Şubat 2011 tarihli yazısıyla iptal eden Emniyet Genel Müdürü, bugün AKP milletvekili adayı olarak siyaset yapıyor! Bir tarikat çiftliğini izlettiği savlanan Harp Akademileri Komutanı ise, içeri alınıyor!

“Harp Akademileri” deyip google’a girildiğine, Harp Akademileri Komutanlığı’nın az buz ya da sıradan bir komutanlık olmadığı görülüyor. Bu komutanlık, Kara, Deniz ve Hava Harp Akademileri, Silâhlı Kuvvetler Akademisi, Millî Güvenlik Akademisi, Müşterek Doktrin Geliştirme ve Deneme Eğitim Merkezi Komutanlığı, Stratejik Araştırmalar Enstitüsü ve Harp Akademileri Yüksek Kurulu gibi birimleri içeriyor.

Harp Akademileri Yüksek Kurulu Harp Akademileri Komutanının Başkanlığında, Harp Akademileri Komutanlığı Kurmay Başkanı, Akademi Komutanları, Müşterek Doktrin Geliştirme ve Deneme Eğitim Merkez Komutanı, Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Müdürü, Harp Akademileri Komutanlığı Öğretim Başkanı’ndan oluşuyor. Bu kurulun görevinin, eğitim ve öğretim konularında akademi ve enstitü kurullarınca karara bağlanamayan konuları karara bağlamak, eğitim ve öğretim ile ilgili konularda prensip kararı almak ve Akademilerin bilimsel gelişmesini sağlamak olduğu anlaşılıyor.

Tutuklanan Harp Akademileri Komutanı’nın 2010-2011 öğretim yılını açış konuşmasında belirttiği gibi bu kurum, “Türk Silahlı Kuvvetlerinin yarınlarına yön verecek ... yalnızca gerçeklerden hareketle muhakemeler yapabilen, mevcudu bilen ve sorgulayan, geleceği görebilen ve biçimlendirebilen, analiz ve sentez kapasitesi artmış, yaratıcılık vasıfları gelişmiş” komutanların yetiştirildiği bir kurum.

6’ıncı hizmet yılını bitirmiş ve 12’inci hizmet yılını bitirmemiş harp okulları mezunu subaylar, askerî kültür, genel kültür ve taktik sorunlar konusunda yapılan sınavla Kara, Deniz ve Hava Harp Akademilerine seçiliyor. Silâhlı Kuvvetler Akademisine, Kara, Deniz ve Hava Akademilerinden mezun olduktan sonra en az 2 yıl kıt’a ve karargâhlarda hizmet yapmış olan subaylar girebiliyor. Millî Güvenlik Akademisine de, genelde Silâhlı Kuvvetler Akademisinden mezun olan subaylar ile üst düzey bürokratik görevlerde bulunan kişiler gidebiliyor.

Şimdi, bu eğitimlerden geçmiş tutuklu onlarca generalin arasına, silahlı kuvvetlerin beyin takımını yetiştiren kurumun başı da katılıyor.

Bu noktada durup düşünmek gerekiyor. Yukarıda özetlenen eğitimlerden geçen ve Harp Akademileri Komutanlığına getirilen bir asker, tarikat çiftliğini bombalamak için Genelkurmaydan izin isteyecek! Bu tür bir savın, içinde bulunduğumuz devlet yapısında, yoğurt fabrikası açmak için Genelkurmaydan izin istenmiş savından bir farkı olmuyor. Bu savla, imzasız ihbar mektuplarıyla ve de “yaş mı, kuru mu” olduğu belirsiz imzalarla işlem tamamlanıyor!

Olacak iş mi, aklınız kesiyor mu?

Diyelim ki, savlar gerçeklere dayanıyor böylesine eğitim almış generaller, darbe yapmayı planlamışlar! Bu durum, darbecilik yanında başka vahim durumları da ortaya çıkarıyor.

Olaya harp akademilerinin temel işlevi olan “taktik” açısından bakıldığında, gerçekleşen bir darbe falan olmadığına göre büyük bir taktik zaafı ortaya çıkmıyor mu? Ortada taktiksel bir zaaf varsa, insan “Vah bu Harp Akademileri’nin haline!” demez mi?

Olaya güven açısından bakıldığında, darbe planları yıllar önce yapıldığına göre, ya o planları birileri hasıraltı etti ya da o planlar zamanın yetkililieri tarafından farkedilmedi! Bu durumda, planları yapanlar kadar örtbas edenler ya da haberdar olmayanlar da sorumlu olmuyor mu? İnsan “vah MİT’in haline vah hükümetin haline!” demez mi? Planları yaptıkları savlananlar içerde varsa, örtbas edenler korunuyor o yılların planlardan haberi olmayan sorumlular ise kabadayı gibi dolaşıyor! Şaşılası bir durum değili mi?

Amerika’ya yakın ülkelerde askeri darbelerin genelde Amerika’nın izniyle ve Amerikan çıkarlarını korumak için yapıldığı, Şili’den Pakistan’a ve Arjantin’den Türkiye’ye pek çok ülke tarihinin bu tür darbelerle dolu olduğu biliniyor. Amerika, Ortadoğu’da eş başkanı olan ve her istediğini yaptırdığı bir başbakana karşı darbe yapılmasına izin verir mi?

Amerika Türkiye’de darbe yapılmasına izin vermeyeceğine göre, hangi olasılık daha güçlü, ortada darbe planları olması mı yoksa başka planların varlığı mı?

Darbe savları gerçek olsa da, düzmece olsa da, isanların mağdur olduğu ve kimi generallerin önü kesildiği belli. Daha da önemlisi, olan Türkiye’ye oluyor. Yakın zamana kadar toplumun en çok güven duyduğu kurumların başında gelen yargı, silahlı kuvvetler ve üniversiteler, sapır sapır dökülür hale getiriliyor. Güvendiği dağlara kar yağanlar ve kendisini boşlukta hissedenler, yeterli derecede bilinçli ve örgütlü değillerse, cemaate giriyor, inanca sarılıyor, güçlüye biat ediyor devlet yönetiminin diktatörleşmesi büyük bir ivme kazanıyor.

Ve Türkiye bu ortamda seçimlere gidiyor!
[email protected]