Mavi Marmara’nın öğretileri

Her olayda olduğu gibi, Gazze’ye insani yardım götürdüğü söylenen Mavi Marmara gemisine İsrail saldırısıyla ortaya çıkan olay da pek çok öğretiyi içeriyor.
Bir kez daha, İsrail hükümetinin insani değerlere aldırmadığını, İsrail ne yapsa ABD’nin onun arkasında olduğunu öğreniyoruz.

Gülen’in, Wall Street Journal’a verdiği söyleşide, “Türklerin önderlik ettiği bir filonun İsrail’in iznini almadan Gazze’ye yardım götürmesini” ve dolayısıyla hükümetin tutumunu eleştirdiğini öğreniyoruz, AKP ile Gülen arasının giderek açıldığını da!

Gülen’in bu yorumu üzerine İslami yazarların ne diyeceklerini şaşırdıklarını da öğreniyoruz.
İsrail kadar AKP hükümetinin de suçlu olduğunu öğreniyoruz. Hükümetinin uyarısı üzerine kimi AKP milletvekilinin son anda gemiye binmekten vazgeçtiklerini öğreniyoruz. Hükümetin milletvekillerine gemiye binmeyin derken, gemideki diğer yolcuları piyon olarak kullandığını da. AKP’nin bu konuda da “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” rolünü üstlendiğini de.

“One minute, one minute” diyerek, Mavi Marmara olayı üzerine televizyonlarda esip gürleyerek İsrail’e kafa tuttuğunu sandığımız Başbakanın, ABD’deki Musevi lobisi kuruluşundan üstün cesaret ödülü almış olduğunu ve bu ödülün Museviler dışında ilk kez Başbakana verilmiş olduğunu (bir kez daha) öğreniyoruz. AKP’nin İsrail ile pek çok ticari ve askeri alanda işbirliği yaptığını da Tüpraş hisselerinin, Galataport ihalesinin ve Kuşadası Limanı’nın İsrailli Sami Ofer’e peşkeş çekildiğini de İsrail’e, askerini Konya ovasında eğitme izni verildiğini de!

Güneydoğu sınırında mayın temizleme işinin İsrail’e verilmesine ramak kaldığını da anımsıyoruz.

İsraillilerin öldürdüğü kişilerden biri, bir lise öğrencisiymiş. O lisenin okul müdürünün, “O tüm arkadaşlarına ve bize örnek oldu. Mazlumların haklarının korunması uğruna canını ortaya koyarak tüm dünyaya mesaj vermiş oldu… YÖS’de 80 sorudan 75 tanesini net olarak cevaplamıştı. Kendisinden derece bekliyorduk. Sınav sonucu yakında onun ardından gelecek ama kendisi burada olmayacak. Üzülmüyoruz, çünkü o en yüce makama, şehitlik makamına erişti” dediğini öğreniyoruz.
Mavi Marmara’yla ilgili olarak eylemcilerle yapılan eylemin kutsanması devam ederken bireysel ve toplumsal öğrenmelerimiz de devam ediyor. Başbakanın 14 Mart 2010 günü Zeytinburnu'nda konuşma yaptığı salonda “Parasız eğitim istiyoruz, alacağız” yazılı pankart açan 3 kişi hakkında 15 yıla kadar hapis cezası istendiğini gazetelerde okuyanlar ise, bir başka öğrenme süreci içine giriyorlar.

İki hafta önce Boğaziçi Üniversitesi’nde, “Bizim de sözümüz var” diyerek, sermaye patronlarının katıldığı Ekonomi Zirvesi kapsamında düzenlenen bir konferansa katılmak isteyen muhalif öğrencilere soruşturma açıldığını anımsıyorlar.

Daha iki ay önce TEKEL direnişi sırasında, onlara destek veren lise öğrencilerinin okullarından uzaklaştırıldığını anımsıyorlar. AKP’nin, toplu gösterilere karıştığı tespit edilen yurt öğrencilerini yurtlardan atma kararı aldığını da anımsıyorlar. İlk ve ortaöğretimde, genelde eğitim sisteminin okula yabancılaştırdığı ya da okulda beklediğini bulamayan öğrencinin disiplin suçu işlediğini ve AKP’nin disiplin suçu işleyen öğrenciyi açıköğretime göndermek istendiğini de.

Biraz geriye gidenler, örneğin şunları da anımsıyor. 2006’da, Sivas’ta düzenlenen Nevruz kutlamalarına katılan Tokat Üniversitesi öğrencilerinden 13’ü okuldan atılmış ve 10’una da bir yıl uzaklaştırma cezası verilmişti. 2005-2006’da, İÜ’de 50 öğrenci hakkında kimlik göstermemek ve afiş asmak gibi nedenlerle 800 dolayında soruşturma açılmış ve 20 kadarına bir haftadan dört yarıyıla kadar uzaklaştırma cezası verilmişti. 2006’da, İÜ’de ve Rize Meslek Yüksekokulu’nda öğrencilerin kameralarla sürekli gözetlenmesine başlanmıştı. Rize’deki okulun müdür yardımcısı, “Okulda el ele tutuşmalar olabiliyor. Yöremiz bunu kaldırmaz. Tespit edince uyarıyoruz” diyordu! Aynı yıl, Kenan Evren’i eleştiren Yard. Doç. Dr. Dilek Hattatoğlu’na önce uyarı cezası verilmiş ve sonra da yardımcı doçent kadrosu yenilenmemişti. Haksız yere işten çıkarılan üniversitesinin işçilerine sahip çıkan Prof. Dr. İzge Günal’ın üniversiteden uzaklaştırılmasına kalkışılmıştı.

Okullardaki bu tür disiplin cezalarını anımsayanlar, yasal ve demokratik haklarını kullanıp tepkilerini dile getirmek isteyenlerle 1 Mayıslarda Taksime yürümek isteyenleri durdurmak için polise copla, biber gazıyla, tekme tokat müdahale yetkisi veren AKP’nin Mavi Marmara olayını demokratik tepki olarak göstermek istemesine şaşırıyor. Bu çifte standardı görenler, can alıcı bir değişimin yaşandığını da görüyorlar. Dini cemaatlerden sonra okullara AKP siyasetinin girdiğini de öğreniyorlar, AKP için İslami istekler ve hareketler dışında hiçbir istek ve hareketin demokratik olmadığını da öğreniyorlar.

Zaman zaman toplumun bazı kesimlerinin bu tür öğrenmelere kapalı kaldığını düşünüyoruz. Yanılıyoruz! Herkes, az ya da çok, hele olaylar insanlık ve hak kavramlarıyla ilgili olduğunda daha da çok öğrenimlerden geçiyor. İnsan insanlığını, bu tür öğrenimlerle duyumsuyor ve bu tür öğrenimlerle geliştiriyor. Bu tür öğrenimler, damla damla birikiyor zamanı geldiğinde de, kapağı açılmış baraj suyu gibi, insanlık dışı durumları silip süpürecek güce dönüşüyor.

[email protected]

Not. Geçen haftaki yazımda adı geçen konuşmacılardan Doç. Dr. Ahmet Onay gönderdiği bir e-postada, yazımda kendisine atfen yer alan “En iyisi hukukun üstünlüğüne dayanan cemaat tipi yapılanmalardır” ifadesiyle ilgili olarak, konuşmasında cemaat değil cemiyet sözcüğünü kullandığını belirtmiştir.