Halk egemenliğinin gerçekleşmesi, kendi iradesine sahip özgür yurttaş yetiştirebilmesi için, gerici ve piyasacı anlayış sahibi partilerinin iktidara getirilmemesi gerekir.
Köy enstitüleri
Rıfat Okçabol
Cumhuriyet kurulduğunda, çoğu öğretmen okulu mezunu olmayan 10 bin kadar ilkokul (sıbyan mektebi) öğretmeni vardır. 35-40 bin köyün büyük çoğunluğunda okul ve öğretmen yoktur, öğretmenler de genelde köylerde çalışmak istememektedir. Köyde çalışacak öğretmen yetiştirmek amacıyla 1926’da iki köy ilköğretmen okulu açılmıştır. Bu okullar da yeterli olamayınca, Bakan Saffet Arıkan ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un zamanında, 1936’da askerliklerini onbaşı ya da çavuş olarak yapan köy çocuklarının 6 aylık bir kursa alınıp köy okullarında ilk üç sınıfı okutacak "Köy Eğitmeni" olarak yetiştirilmesine başlanmıştır. Bu deneyimlerin ardından da 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasayla, köy enstitüleri kurulmuştur. Köy enstitüleri, eğitim bakanlığında üst düzey görevlerde bulunmuş, ülkeyi neredeyse karış karış dolaşıp yakından tanıma olanağı bulmuş, Avrupa’da incelemelerde bulunup eğitim kitapları yazmış İ. H. Tonguç ile Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in dünyadaki gelişmelerle öğretmen yetiştirme deneyimlerini sentezleyen bir kurum olarak ortaya çıkmıştır.
Köy enstitüleri, bir yandan köyde çalışacak ilkokul öğretmeni yetiştirme projesidir. Bu amaçla köy enstitülerine yalnız köy çocukları alınmış, köye atanan mezunların da uzun yıllar köyde çalışması koşulu getirilmiştir. Öte yandan da köy enstitüleri, köyü canlandırma ve “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür”- kendi iradesine sahip çıkacak özgür- yurttaş yetiştirecek öğretmeni eğitme projesidir. Çünkü kendi iradesine sahip çıkacak özgür yurttaşı olmayan toplumlarda cumhuriyetin temeli olan “egemenlik kayıtsız şartsız halkındır” ilkesini sağlamanın yolu yoktur. Dolayısıyla köy enstitüleri bir aydınlanma projesidir.
Özgürleşmenin bir yolu, gerçeklerin bilinmesi yanında, kişinin kendini, toplumunu ve doğayı sağlıklı bir biçimde tanımasıdır. Bu amaçla, enstitülerde meslek derslerinin yanında öğrencinin insan ve doğa hakkındaki gerçekleri öğrenmesini sağlayacak fizik ve kimya gibi bilimsel derslere de yer verilmiştir.
Özgürleşmenin bir başka yolu, kişinin güzel duyulu olup tüm insanlara saygı duymasıdır. Bu amaçla, enstitülerde folklor, edebiyat, müzik ve hafta sonları toplu gösteri çalışmalarıyla öğrencinin duyuşsal gelişimine öncelik verilmiştir.
Köy enstitülerinde, öğrencilerin özgürleşmesine katkıda bulunan devinimsel gelişmelerine de önem verilmiştir. Öğrencilerin, yörenin koşullarına uygun spor ile her sabah jimnastik yapmaları ve en az bir müzik aleti çalmaları sağlanmıştır. Derslerde öğrendiklerini uygulama fırsatı verilip öğrencinin yeteneklerine göre (bina inşaatı, demircilik, marangozluk, tarım ve hayvancılık gibi) enstitünün günlük işlerinde deneyim kazandırılmıştır. Her hafta sonu yapılan toplantılarda, geçmiş haftanın değerlendirilmesi ve gelecek haftada yapılacak işlerin planlanması yaptırılarak, düşünme, irdeleme, konuşma ve birlikte çalışma becerileri artırılmıştır. Enstitülerdeki öğrenim süreçlerinde, iş içinde yaparak ve yaşayarak öğrenmeye ağırlık verilerek öğrencinin, devinimsel becerileri geliştirilmiş, enstitüler birer tarımsal ve hayvansal üretim merkezilerine dönüştürülürken, köyü canlandıracak beceriler edinmesi sağlanmıştır. Enstitülerin birer üretim merkezine dönüşmesi nedeniyle genel bütçeden enstitülere yapılan harcamalar, diğer öğretmen okullarına yapılan harcamalardan çok daha az olmuştur.
Köy enstitüsü mezununa, gideceği köyü canlandırmasına yardımcı olacak araç-gereçler verilmiştir.
Enstitü mezunları çalıştıkları köyleri, tarımsal ve hayvansal üretim açısından ve de imece yöntemiyle gerçekleştirilen okul, yol ve su sağlama gibi altyapı çalışmalarıyla canlandırmaya çalışmışlardır. Köylüyü ağanın baskısından ve sömürüsünden kurtarmışlardır. Kendi hakları yanında, köylünün ve öğretmenlerin haklarına da sahip çıkmaya çalışmışlardır.
Pazarören (Kayseri) Köy Enstitüsü’nün giriş kapısında “Bozkırları baştanbaşa yeşille öreceğiz/ Tanrının geç kaldığı işi biz bitireceğiz” (Özgen, 1993, s.123) ifadesi yazılıdır. Enstitü öğrencileri “Şu benzi güz elması renkli/ Lacivert ceketli sevimli çocuk/ Neden böyle de/ Şu saz benizli/ Yalın ayak, başı kabak çocuk/ Öyle değil?” (Özgen, 1993, s. 197) gibi ifadeler içeren şiirler yazmaktadır. Bu durum, enstitüler daha mezun vermeden gerici ve piyasacı çevreleri rahatsız etmeye başlamıştır. Enstitülerin köyü ve köylüyü canlandırması, bu rahatsızlığı iyice artırmıştır. Bu enstitüleri kuran CHP, 1946 sonrasında ABD’ye yanaşıp gericiliğe ve piyasacılığa yönelince, enstitü düşmanı bir tutum benimsemiştir. Eğitim bakanlığına getirilen gerici Reşat Şemsettin Sirer (1946-1948), enstitülerin temel niteliğini yok edip mezunlara verilen araç gereçleri geri almış, enstitülere öğretmen yetiştiren Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü kapatmıştır.
Demokrat Parti (DP) zamanında “Marshal Yardımı” gelen binlerce traktörün ağalara verilmesiyle, köylünün kentlere ucuz iş gücü olarak göçmesi süreci başlatılmıştır. 1950 öncesi enstitüleri yere göğe sığdırmayan Tevfik İleri, 1950-1953 yılları arasından DP’nin eğitim bakanı olarak enstitülere karşı çıkmış, bu okullardaki karma eğitime son vermiştir. DP’nin bir sonraki eğitim bakanı Rıfkı Salim Burçak zamanında da (1953-1954), 27 Ocak 1954 tarih ve 6234 sayılı yasayla köy enstitüleri kapatılıp ilk öğretmen okullarına dönüştürülmüştür.
Köy enstitüleri kapatılma sürecine girdiğinde, CHP ilkokula seçmeli din dersi koymuştur. DP bir bakıma köyün-kentin aydınlanması kurumu olan halk evlerini kapatmış, ayrı okul olarak değil örgün eğitimin bir parçası olarak imam hatipleri açmıştır. Eğitim ve anayasa gibi Türkçe sözcükler yerine maarif ve teşkilatı esasiye gibi eski sözcükleri kullanmaya başlamıştır. Türkçe ezan okunmasına son vermiş, Kore Savaşında akıtılan kanı üzerinden NATO’ya üye olarak ülkenin bağımsızlığını sona erdirecek süreci başlatmıştır.
Gerici iktidarlarla 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleriyle ve son olarak AKP’nin uygulamalarıyla, neredeyse Cumhuriyetin tüm kazanımları yok edilmiştir. Son olarak “fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür” yurttaş değil “dininin ve kininin davacısı” olacak tebaa yetiştirmek için Milli Eğitim Akademisi kurulmuştur.
Halk egemenliğinin gerçekleşmesi-kendi iradesine sahip özgür yurttaş yetiştirebilmesi için, gerici ve piyasacı anlayış sahibi partilerinin iktidara getirilmemesi gerekir.