Rıfat Okçabol

Kitabın kapağının altında yer alan bilgiden, konferansın İLKE Vakfı, BEBAM ve BÜ Eğitim Fakültesi’nin işbirliğiyle düzenlendiği anlaşılıyor.

'İLKE Vakfı'ndan yeni bir konferans ve rapor!

Rıfat Okçabol

İLKE Vakfı, 28 Eylül 2024 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi’nde (BÜ) düzenlediği konferansı 2025 başında, “IV. İstanbul Eğitim Konferansı Sonuç Raporu: Eğitimi Yeniden Tasarlamak: 21. Yüzyıl Becerileri”1 adıyla kitaplaştırmış.

İlgili web sayfasına göre İLKE (İlim Kültür Eğitim) Vakfı, “amacı, kaynağını İslam’dan alan insani değerlerin toplumda anlaşılıp yaşanmasına katkı sağlanmasına yönelik eğitim, araştırma, yayın, organizasyon, yardımlaşma ve dayanışma faaliyetlerini gerçekleştirmek” olan bir kuruluştur.2

Bu kitabın kapağının altında yer alan bilgiden, konferansın İLKE Vakfı, BEBAM ve BÜ Eğitim Fakültesi’nin işbirliğiyle düzenlendiği anlaşılıyor. Ancak eğitim fakültesinin akademik kuruluyla yönetim kurulunda böyle bir işbirliği kararı alınmadığı, bir başka deyişle fakülteye kayyım niteliğinde atananlar dışında fakültenin bu işbirliğine karşı olduğu ve karşı olanlardan sözleşmeli iki akademisyenin işine son verildiği biliniyor.

Kapaktan sonra gelen sayfadan, 5 kişilik düzenleme kurulunda, İLKE Vakfı yönetiminden 3 kişi ile BEPAM direktörü ve BÜ eğitim fakültesinden bir doçentin bu konferansı düzenlediği anlaşılıyor. Düzenleme kurulundaki bu doçentin, ilgili bölüm ve eğitim fakültesi istemese de kayyım niteliğinde tepeden atanmış bir kişi olduğu da biliniyor.

Sonraki sayfada bu konferansa, 38 okul yöneticisi, 86 eğitimci, 40 akademisyen, 62 öğrenci 9 sivil toplum kuruluşu olmak üzere toplam 281 kişinin katıldığı belirtiliyor. 

konferans

Bu sayfanın ardından "Program Akışı" sayfası geliyor. Bu sayfada "Açılış ve Selamlama Konuşmaları"nı yapanların adları ile konferansta bildiri sunanlarla sundukları bildirinin adları yer alıyor. Sonra "EPAM: Politikaları Araştırma Merkezi" başlıklı bir sayfa yer alıyor. Bu sayfada, İLKE Vakfı’nın bir yan kuruluşu olan EPAM hakkında bilgi veriliyor. Örneğin “EPAM, toplumsal sorumluluk bilinciyle Türkiye’de yaşanan dönüşüm serüvenini eğitim alanında izlemek, anlamak, yorumlamak, açıklamak ve 'Geleceğin Türkiyesi' için politikalar geliştirmek temel misyonunu üstlenmiştir” deniyor. Bu sayfayı "İstanbul Eğitim Konferansı" başlıklı sayfa izliyor. Burada sırasıyla, "Kasım 2021’de Dijital Çağda Beceri Edinimi, Ekim 2022’de Dijital Çağda Beceri Edinimi, Ekim 2023’te de Mesleki ve Teknik Eğitimde Yeni Ufuklar" konularında düzenlenen konferanslar birer paragrafla tanıtılıyor.

Ardından, "Program Akışı" sayfasında adı bulunmayan ve İLKE Vakfı araştırmacısı olduğu açıklanan bir kişinin, “21. Yüzyıl Becerileri ve Türkiye’de Eğitimin Dönüşümü” başlıklı bildirisi yer alıyor. Bu bildirideki “Kısaca, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, Türkiye’nin kendi toplumsal, kültürel ve ekonomik gereksinimlerini dikkate alarak geliştirdiği bir eğitim vizyonu olarak karşımıza çıkmaktadır” (s.12) cümlesi her şeyi özetlemeye yetiyor!

Sonra konferansın "Açılış ve Selamlama Konuşmaları" sayfası başlıyor. İlk açılış konuşmasını yapan İLKE Vakfı başkanı, vakfın bünyesinde olan 3 derneği, 4 araştırma merkezi ile 4 yayınevini kısaca tanıtıyor. Konuşmacının, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, erdemli ve değer odaklı bireylerin gelişimine zemin hazırlayarak özgün ve başarılı bir model olma potansiyeline sahiptir” (s. 17) sözleri de her şeyi açıklamaya yetiyor.

İkinci konuşmacı olan BÜ Eğitim Fakültesi’nin kayyım dekan İ. Erdoğan, kısa konuşmasına, (model Batı’dan kopyalanmış şatafatlı sözler içerse de) “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ni incelediğimde, modelin mütevazı ve sade yaklaşımının en çok hoşuma giden unsurlardan biri olduğunu belirtmek isterim” (s.18) diyerek başlıyor. Hızını alamıyor: "Bu model için “son yirmi, yirmi beş, hatta otuz yıllık eğitim deneyimlerinin titizlikle değerlendirildiği bir çerçevede hazırlandığını görmek son derece sevindiricidir” ve “Mavi Vatan’ ve ‘Türkistan coğrafyası’ gibi kavramlar, bu müfredatta ilk kez karşılaştığımız yenilikçi ifadeler olarak dikkat çekmektedir” diyebiliyor!

Kayyım dekandan sonra çok kısa konuşan TTK başkanı maarif modeli için, “21. Yüzyıl becerileri ile değerlerin dengeli bir biçimde harmanlandığı bir yaklaşımı benimsediğini vurgulamak mümkündür” (s.19) diyor. Bu ifadedeki "değerlerin" çağdaş değerleri değil yalnız "manevi" değerleri içerdiğini unutmamak gerekiyor.

Eğitim bakanı yardımcısının konuşmasıyla açılış konuşmaları bitiyor. Bakan yardımcısı, çoğu yabancı kaynaklardan alınmış açıklamalarla maarif modelini tanıtıyor. "Değerler/maneviyat" merkezli bu modeli, "insan merkezli"ymiş ve "bireylerin yaratıcılığını ve eleştirel düşünme yeteneğini güçlendirecek"miş (s.20) gibi sunuyor! 

Bu sayfaları, UNICEF uzmanının “Yaşam Becerileri Yoluyla Eğitimi Dönüştürmek: Hümanist Bir Yaklaşım” ve OECD uzmanının da “Beceri Temelli Öğrenmeye dair Farklı Modeller: Dünyadan Örnekler” başlıklı bildirileri izliyor.

Bu kitabın başında verilen konuşmacı sırasına göre doçentin bildirisine yer verilmesi beklenirken, önce bir rektörün, “Yükseköğretim Yeterlilikler Çerçevesi, 21. Yüzyıl Becerileri Kapsamında Eğitim ve İstihdam İlişkisini Yeniden Düşünmek” başlıklı bildirisi yer alıyor. Rektör, eğitim-öğretim sürecinin eğitim boyutunu yok eden Avrupa Yeterlilikler Çerçevesi ile Türkiye Yeterlilikler Çerçevesi hakkında olumlu (!) bir şeyler söyleyip model eleştirel düşünceye yer verilse de iktidarın buna uymayacağını bile bile, “… öğrencilerimizin sadece akademik bilgiyle değil, aynı zamanda yenilikçi ve eleştirel düşünme yetkinlikleriyle donatılması büyük önem taşımaktadır” diyor!

Tepeden inme doçent, “21. Yüzyıl Becerilerinin Öğrenme Alanları ve Ölçme Süreçleri Üzerindeki Dönüştürücü Etkisi” adlı bildirisini sunuyor.

TTK üyesi de “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline Göre Beceri Temelli Öğretim Programlarının Yapısı” adlı bildirisinde model hakkında güzellemeler yaparken, “Eğitim alanında bilgi eksikliği probleminden ziyade ahlaklı bireyin yetiştirilmemesi problemi karşımıza çıkmaktadır” (s.70) diyor! Ancak ahlaksızlığın öğrencilerde mi, yetişkinlerde mi yaygın olduğunu söylemiyor! Sonra da açık verip “Değerler eğitimi, programlarda örtük program mantığıyla yer alacaktır. Nitekim değerlerin öğretiminde rol model almak, en etkili yöntemlerden biridir” (s.73) diyor!

Son olarak ilahiyatçı akademisyen, “21. Yüzyıl Becerileri Odaklı Eğitim Anlayışı ve Türkiye Yüzyılı Maarif Modeline Yansıması: Eleştirel Bakış” adlı bildirisinde, ağırlıklı olarak OECD ve UNESCO kaynaklarından dünyadaki eğitimle ilgili gelişmeleri özetliyor. Bu arada maarif modeline atıfla “21. yüzyıl becerileri söyleminin özgün katkılarının ve bu anlayışın yeniliklerinin belirlenmesi gerekmektedir” (s.75)  diyor. Dünyadaki gelişmeler için “… eğitimin giderek piyasa taleplerine göre şekillendiği ve ekonomik bir perspektifle yeniden tanımlandığı bir dönüşümü beraberinde getirmektedir. Eğitim politikalarının bu çerçevede şekillendirilmesi, eğitimin temel işlevleri ve kapsamı üzerinde önemli etkiler yaratmaktadır” (s. 78) diyor. ”Eğitim tasavvurumuzu geliştirirken insana ve çağa yabancılaşmamak esastır. Bu bağlamda insana nitelik atfettiğimizde onun fıtratını, özünü göz önünde bulundurmalıyız. Bunu kendi medeniyetimiz ve kültürümüz üzerinden okumalı, çağın gerçekliklerinden hareketle eklemeler yapmalıyız” (s.81) diyerek, kendisini bu konferansa davet edenleri herhalde şaşırtıyor.

Ardından gelen ve kimin yazdığı belli olmayan iki sayfalık “Sonuç ve Değerlendirme” kısmı, “Türkiye’nin eğitim sistemi, bireylerin potansiyellerini ortaya çıkaran, toplumsal adaleti destekleyen ve 21. yüzyılın değişen ihtiyaçlarına uyum sağlayan kapsayıcı ve yenilikçi politikalarla güçlendirilmelidir” (s.84) ifadesiyle son buluyor. Kitap, "Kaynakça" ile sona eriyor.

Yukarıda özetlenen "Eğitimi Yeniden Tasarlamak: 21. Yüzyıl Becerileri" raporu ile geçen haftalarda irdelenen "Türk Eğitim Sistemi ve Zorunlu Eğitimin Yansımaları Çalıştay Raporu"nu hazırlayan kuruluşların- dinci kesimlerin- ne denli "dava" peşinde olduklarını da gösteriyor. Bu konferansa UNICEF ile OECD uzmanlarının neden katıldıkları bilinmese de, diğer konuşmacıların maarif modeline ve dolayısıyla davaya destek için katıldıkları görülüyor. Bu arada dinci kesimlerin kayyım yönetimindeki BÜ’yü de saflarına kattığı anlaşılıyor.

Peki! Bizim "laik ve bilimsel eğitimi" savunan kesimler ne yapıyor? Laik ve bilimsel eğitimin dönüm noktası olan "3 Mart"ta bile her şehirde hatta her ilçede 3 Mart 1924’te kabul edilen devrim yasalarını tanıtıcı konuşmalar yapmak yerine, 1-2 kentte yapılan konuşmalarla yetiniliyor!

[email protected]