İktidar, bu vahşetin altından kalkamaz

İnsanımız öylesine bir vahşet yaşadı ki, tarifi mümkün değil. Kadın-erkek, ana-baba-çocuk, her inançtan ve etnik kökenden barış için Ankara’da bir araya gelenler, öldürüldüler, yaralandılar. Sağ kalanlar yaşamları boyunca unutamayacakları olaylara tanık oldular. Yazılı ve görsel medyayı izleyenler, biraz insanlıktan nasiplerini almışlarsa, katliamla ilgili haberleri duydukça kahroldular, gözyaşlarına boğuldular, yaşadıkları acıyı arkadaşlarıyla/ yakınlarıyla paylaşmaya çalıştılar. Vahşet o denli büyük ki, her seçmenin bu vahşet üzerinde düşünüp bir şeyler öğrenmesini sağlamak için, seçmen sayısı kadar yazı yazılsa yeridir. Çünkü AKP ve yandaşları, seçmenin bu vahşetten bir şeyler öğrenmemesi için elinden geleni yapıyor ve bu yolla düşük düzeylerde terör estiriyor.  

Başbakan, kendisinin AKP’nin genel başkanı olduğunu, bütün bakanları R.T. Erdoğan’ın işaretiyle kendisinin seçtiğini ve bakanların pek çoğunun 7 Haziran öncesinden bakan olduğunu unutup, “Bu hükümet, AKP hükümeti değildir” diyebiliyor! Başbakan, Suruç katliamını yaparken ölmüş olan terörist için, “Suruç failini adalete teslim ettik” açıklamasını yapabiliyor! Bir mafya babası, Rize’de düzenlediği mitingde, oluk oluk kan akıtmaktan söz ediyor. Başbakan, Kılıçdaroğlu ile yaptığı görüşmede, bu olaydan haberdar olmadığını söyleyebiliyor! AKP ve yandaşları, seçmenin, Başbakan’ın bu acınacak halini görmemesi için ellinden geleni yapıyor.

Ankara vahşetini gerçekleştirenlerin, barış mitinginde en çok hasarı nerede vereceklerini hesapladıkları görülüyor. Buna karşın, güvenlik konusunda uzman oldukları sanılan ve AKP’ye yakın oldukları için ilgili görevlere getirilmiş bulunan Ankara Emniyet Müdürü’nün, Emniyet Genel Müdürü’nün ve MİT’in, teröristler kadar akıllı olmadıklarını İçişleri Bakanı açıklıyor: “Güvenlik önlemini Güven Park’ta aldık” diyebiliyor! 100’ü aşkın can bir anda yok oluyor, 400 dolayında insan yaralanıyor, milyonlarca insan ruhsal bunalıma giriyor, İçişleri Bakanı sıkılmadan kalkıyor, “Yeterli güvenlik önlemleri aldık” diyebiliyor! Başbakan Yardımcısı Tuğrul Türkeş de geri kalmıyor, “Bombaların patladığı alanda ve etrafında güvenlik zafiyetinin olmadığını iddia” edebiliyor! Bu zevat, katliamın arkasından olay yerine ilk gelen (cankurtaran değil) tomaların, yaralılara yardım eden tıpçılara gaz sıkmasını, yeterli güvenlik olarak algıladıkları anlaşılıyor!

Sıradan yurttaşlar, bombalı saldırı olabileceğini katliamdan bir gün önce tahmin ediyor. Bizim aklı evvel güvenlikçilerin, bu olasılık üzerinde herhangi bir çalışma yapmadığı görülüyor! İçişleri Bakanı, “Ankara’daki patlamadan dersler çıkararak ek tedbirler alıyoruz” diyerek, hem meslek yaşamının bir işe yaramadığını hem de Diyarbakır’da ve Suruç’ta yaşanan benzer vahşetlerden hiç ders çıkarmadığını itiraf etmiş oluyor! Katliamda yaralanan bir görgü tanığı, uzman olmadığı halde, canlı bombadan şüphelenip “Çantanıza bakabilir miyim?” diyebiliyor (hemen arkasından da bomba patlıyor). Olmayan solcuları bile yakalamakta mahir (!) sivil polisimiz ise (barış mitinginde ve insanların hafif giyindiği güzel bir havada bile), teröristi teşhis edemiyor! AKP ve yandaşları, seçmenin, Ankara vahşetinden de açıkça görüldüğü gibi Türkiye’de yaşanan vahşetlerin temel sorumlusunun hükümet olduğunu düşünmemesi için elinden geleni yapıyor.

Başbakan yaptığı basın toplantısında, vahşete kurban gidenlerin insan/yurttaş olmalarına değil, “Bize muhalif olsalar da” diyerek önce onların muhalifliğine vurgu yapabiliyor! Başbakan bunları söylerken Sağlık Bakanı uyukluyor! Bir başka basın toplantısında ise, İçişleri Bakanı’na, “İstifa edecek misiniz?” sorusu sorulduğunda, Adalet Bakanı gülüyor! AKP ve yandaşları, seçmenin, “Bu ne biçim hükümet?” dememesi için elinden geleni yapıyor.

AKP ve yandaşları,  katliama dönüştürülen barış mitingini, sanki HDP tek başına düzenlemiş olsa suçmuşçasına, HDP’ye yüklemeye çalışıyor! Sıkıştığı günde AKP’nin can simidi olan MHP de geri durmayıp bir vekiline, “CHP’li gençlerin o mitingde ne işleri var?” diye soru sordurabiliyor! Bu durum, MHP’nin de, AKP ve yandaşları gibi, barıştan korktuğunu ve barış istemediğini gösteriyor.

Akşam Gazetesi, manşetten "katliamda El Muhaberat parmağı" diyerek ve katliamın emrinin Esad'dan geldiğini yazarak, gerçeği saptırmaya çalışıyor.

Bir vicdansız yazar, “Bağdat'taki patlamalara bakın. Pazar yerinde 60 kişi öldü, Cuma namazından çıkarken 100 kişi öldü. Ortadoğu'nun yansımasının Türkiye'ye gelmesi bizi rahatsız etmeye başladı. Ama unutmayalım Ortadoğuluyuz” diyerek olayı hafifletmeye çalışıyor!

AKP ve yandaşlarının bu çabaları, ne yazık ki, biraz olsun insanlıktan nasibini almamışları su yüzüne çıkarabiliyor: Son milli maçta yiten canlar için saygı duruşunda bulunulmasına bile tahammül edemiyorlar! TRT’de sunucu olan biri, “Kurunun yanında yaş da yanar” diyerek densizliğini gösteriyor.  

Ancak AKP ve yandaşları gerçekleri saptırmaya çalıştıkça, seçmene yeni yeni düşünme ve öğrenme fırsatları yarattıklarının ayrımına varamıyor. Düşünen ve öğrenen insan, eninde sonunda Soma maden faciasından tutun 10 Ekim Cumartesi katliamına kadar pek çok vahşetin yaşanması sorumluluğunun birebir AKP’de olduğunu öğreniyor.

AKP ya da başkaları barıştan, düşünen ve öğrenen insandan korksa da, başka yolu yok: İnsanlar düşünecek, öğrenecek ve bu ülkeye barış gelecek.

[email protected]