Hedef ODTÜ mü?

Hiçbir hukuk devletinde olamayacak şeyler bizde oluyor. Son örneği yine ODTÜ’de yaşanıyor. Üniversitenin haberi ve izni olmadan, hem de bayram tatilinde, Melih Gökçek’in adamları, üniversiteye girip ormanı talan ediyor.

ODTÜ, 1950 sonlarında Ortadoğu ve Balkan ülkelerinden öğrenci geleceği beklentisiyle, Ankara’nın epey dışında çorak bir arazide kurulmuştu. ODTÜ, kuruluşundan bu yana, Türkiye’nin saygın üniversitelerinden biri olmanın yanında, Gençlik Parkı ve Atatürk Orman Çiftliği gibi, Ankara’nın yaşamsal yeşil alanlarından biri haline geldi.

ODTÜ Rektörü, üniversitenin bu yolun açılması için hazırlık yapıp taşınabilir ağaçlar için yer bile hazırlanmış olduğunu açıklıyor. Bu nedenle, mafya türü bir zorbalık olan bu olaya, “hukuk dışı” demek bile yetmiyor olayın salt yol açmayla sınırlı olmadığı da belli oluyor.

ODTÜ’de yol açma olayı, şehircilik ve planlama açısından sınıfta kaldığımızı gösteriyor. Ankara şehri Eskişehir’e ve Gölbaşı’na doğru genişlerken, ya ODTÜ yerleşkesinin hesaba katılmadığı ya da planların yerleşkeyle ilgili piyasacı ve gerici amaçlarla hazırlandığını gösteriyor. Ormanları, yeşil alanları ve Ankara’da da Atatürk Orman Çiftliği’ni talan edenlerin, gözünü ODTÜ arazisine, ormanına ve gölüne diktiği anlaşılıyor.

Yol açma olayında, hukuksuzluğun/zorbalığın yeğlenmesi ise başka hedeflerin de varlığına işaret ediyor.

Bu noktada, Ankara’da çalışan eğitimci-akademisyen bir arkadaşın, “AKP, belirli ölçülerde Ankara ve Hacettepe üniversitelerini ele geçirdi. Şimdi de ODTÜ’yü ele geçirmek istiyor” açıklaması bir gerçeği yansıtıyor.

Bu arada, her an tasarıya dönüşmesi beklenen yükseköğretim yasa taslaklarının bir anda gündemden düşmüş olması, insanı düşündürüyor hedefin daha da kapsamlı olduğunu akla getiriyor. Anımsanacağı gibi YÖK, 2012 Eylül’ünde ‘Yeni Bir Yükseköğretim Yasasına Doğru’ adlı bir belge yayımlamıştı. Eylül sonrasında da, peş peşe iki yükseköğretim yasa taslağını kamuoyuna sunmuştu. YÖK’ün hazırladığı belge ve taslaklar, akıl-almaz maddeler içeriyordu. Üniversiteler birer ticarethaneye dönüşecekti. Kurumsallaşmış üniversitelerde bütün yetkiler ağırlıklı olarak AKP tarafından belirlenecek piyasacı üniversite konseylerine bırakılacaktı. Para kazanmak için bilim yapılacaktı. Vakıf üniversiteleri yanında, yerli ve yabancı özel üniversiteler de açılacaktı. Hem de bu yabancı üniversiteler yerli üniversitelerden daha ayrıcalıklı olacaktı. Bu belge ve taslaklar yükseköğretimle ilgilenenler tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Bu tepkilerin devam ettiği haftalarda, Aralık sonunda, ODTÜ’deki olaylar yaşanmıştı. AKP’lileşen rektörler dışında hemen her üniversitenin bileşenlerinden ODTÜ’ye destek gelmişti. Bu desteğin arkasında, AKP’nin ve polisin ODTÜ’de neden olduğu olayların yanında, YÖK’ün hazırladığı yükseköğretim taslaklarının yarattığı olumsuz hava da vardı. Büyük bir olasılıkla, bu tepkiler nedeniyle yükseköğretim taslaklarının bir tasarıya dönüşmesi ertelendi. Arkasından da AKP’nin ve polisin neden olduğu Taksim Gezi Parkı eylemleri ortaya çıktı.

Bu durumda, üniversiteyi ticarethaneye dönüştürecek yasayı bir an önce çıkarmak isteyen AKP’nin, olası tepkileri önlemek için, üniversiteleri sessizleştirmek istediğini düşünmek yanlış olmuyor. AKP, üniversiteleri sessizleştirmek için, öncelikle en çok ses çıkaran ODTÜ’yü seçmiş bulunuyor.
Bayramda ODTÜ’ye saldıranların, bir gece yarısı bir başka üniversiteye saldırmayacaklarının ya da yükseköğretim yasasını çıkarmamalarının bir garantisi bulunmuyor. Bunun garantisi, hukuk da işlemediği için, üniversiteler arasındaki dayanışmadan geçiyor. Özgürlükten yana olanlarla vicdan sahiplerinin Gezi Parkı eylemlerinden, birleşmeyi- tek vücut olmayı, doğaya, özgürlüğe, tüm topluma ve akla sahip çıkmayı öğrendiği biliniyor. Bu öğrenmelerden üniversitelerin de nasibini almış olmasından kuşku duyulmuyor. İçinde bulunduğumuz günler, üniversitelerin Gezi eylemlerinden öğrendikleri dayanışmayı, ODTÜ’ye ve üniversitelere sahip çıkarak göstermeleri gereken günler. En azından, diğer üniversite mensuplarının da, Boğaziçi Üniversitesi mensupları gibi, ODTÜ’ye sahip çıkması bekleniyor.

Günümüzün koşullarında, üniversiteliye çapulcu olmak yakışıyor yoksa ortada üniversite denecek bir kurumun kalmayacağını görmek gerekiyor.