Rıfat Okçabol

"Gerçek" kavramı söz konusu olduğunda, göreceli olma durumu ortadan kalkmaktadır.

Göreceli-gerçek!

Rıfat Okçabol

Güzel-çirkin, sevmek-sevmemek, tatlı-tatsız, zevkli-zevksiz, koku ve korku gibi duygularımız, kişiden kişiye değişebilen göreceli değerlendirmelerdir. Birinin güzel bulduğu bir kişiyi, tabloyu, manzarayı ya da binayı,… bir başkası çirkin bulabilir. Birinin tatlı bulduğunu, bir başkası tatsız bulabilir. Biri en çok yasemin kokusunu severken, bir başkası en çok hanımeli kokusunu sevebilir. Biri kediden, öbürü köpekten ve bir başkası da fareden korkabilir.

Bu nedenle kimse, kendisinin güzel, çirkin, tatlı, tatsız, zevkli, zevksiz, … bulduğunu başkasına güzel, çirkin, tatlı, tatsız, zevkli, zevksiz, … diye dayatamaz. Kediden/köpekten/… korkan bir kişi, herkesin kediden/köpekten/… korkması gerektiğini söyleyemez.

Günah-sevap, haram-mubah, melek ve şeytan gibi kavramlar ise, inançla ilgili kavramlardır. Bir inanca göre haram olan örneğin domuz eti yemek, bir başka inanca göre mubah olabilir. Bir inanca göre farz olan oruç tutmak/namaz kılmak, bir başka inanca göre farz olmayabilir. Ayrıca örneğin oruç tutmanın/namaz kılmanın farz olduğunu belirten dine inananlar arasında bile oruç tutmayanlar/namaz kılmayanlar vardır. Haram ve farz gibi dini yasaklar ancak şeriatla yönetilen toplumlarda herkese dayatılan yasaklardır. İnsan haklarına saygılı ve hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu toplumlarda, bu tür haram/farz inancı üzerinden yasaklamalar yoktur ve harama/farza uyup uymama konusu kişiye bağlı bir değere dönüşmektedir.
 
Ayıp, doğru-yanlış ve iyi-kötü gibi kavramlar ise kişiden kişiye, bir topluluktan diğerine ve de zamana göre değişebilen kavramlardır. Örneğin bazı topluluklarda hâlâ geçerli olabilen çok eşlilik/çocuk evliliği/kan davası, hukukun geçerli olduğu toplumlarda suçtur. Geçmişte bazı inançlarca suç sayılan eşcinsellik, birçok toplumda evlenmelerine resmen izin verilen ve her türlü görevi üstlenebilen bir anlayışa evrilmişken, bizde gericilerin suç niteliğine sokmak istedikleri bir durumdur.

"Gerçek" kavramı söz konusu olduğunda, göreceli olma durumu ortadan kalkmaktadır. Örneğin taş, hava, güneş, deprem, yağmur, … kişiden kişiye, toplulukta topluluğa, yöreden yöreye ya da zamana göre değişmeyen ve herkes için gerçek olan nesnelerdir.  

Taş ve toprak gibi gerçek nesneler yanında, bilimsel gerçekler de vardır: Örneğin dünya düz değildir, dünya evrenin merkezi değildir, deprem yörede işlenen günahlar nedeniyle değil fay kırılmasıyla olmaktadır, binaların yıkılması kader değil, bina inşaatının niteliğiyle ilişkilidir…  

Ayrıca demokratik ülkelerde iktidar başta olmak üzere herkesin kabul etmesi ve uyması gereken yasal/anayasal gerçekler vardır. Hukukun üstün olduğu ülkelerde, iktidar dahil kimsenin Anayasa’ya ve yasalara uymama özgürlüğü yoktur. Ülkemizde son günlerde yaşananlarla birebir ilişkili olan Anayasa maddeleri şöyledir:

  • Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir (m. 22);
  • Herkes, yerleşme ve seyahat hürriyetine sahiptir (m. 23);
  • Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir (m. 26);
  • Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir (m. 34);
  • Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz (m. 38).

22, 23, 26 ve 34’üncü maddelerdeki haklar, ancak çok acil durumlarda kısıtlanabilmektedir. Bu ifadelere uymayan söylem ve davranışlarda bulunanlar, gerçeklerle bağdaşmayan söz ve davranışlarda bulundukları gibi, anayasal suç işlemektedirler.

Şeriat gösterisi yapanlara dokunmayan polis, Anayasa’nın 34. maddesine uygun davranırken; muhalif kesimlerin silahsız ve saldırısız gösterilerini engellemeye çalışan polis ise Anayasal suç işlemektedir. Bu arada polisin muhalif göstericilere kinle ve de şiddetle saldırması da yasal olarak suç olduğu gibi vicdanen de suçtur. Muhalif kesimlerin silahsız ve saldırısız gösterilerine sözlü olarak saldıranlar da anayasal suç işlemektedir.

RTÜK’ün muhalefetle ilgili bazı gösterilerin televizyonlarda yayımlanmasını engellemesi Anayasa’nın 22. ve Ulaştırma Bakanlığının metronun bazı duraklarda durmaması uygulaması da Anayasa’nın 23. maddesine aykırı olan uygulamalardır.  

Bu bağlamda, yandaş yayın organlarının, iktidarın yararına olacağını düşündükleri konuları, yalan olsa da haber yapması bir suç niteliğindedir. Yandaş yayın organlarının, iktidarın aleyhine olacağını düşündükleri konuları, örneğin Şehzadebaşı Camisinde polisle İBDA-C’cilerin futbol oynayıp güreş tutmasını haber yapmaması, suç niteliğinde değilse de gazetecilik töresine ters bir uygulamadır. 

Bilindiği gibi akademisyen, öncelikle gerçeğin peşinde olan, gerçeği arayan, gerçek bilgiyi öğreten, gerçekle bağdaşmayan toplumsal olaylarda da toplumu uyarması beklenen bir meslek insanıdır.

İtalyan rahip, gökbilimci ve filozof Giordano Bruno (1548-1600), gördüğü gerçekleri gizlemediği ve açıkça ifade etmekten korkmadığı için, Engizisyon mahkemesinin kararıyla yakılarak öldürülmüştür. Gerçeklere sahip çıkmasalar da günümüz akademisyenlerinin hiç değilse gerçekleri saptırmamaları beklenmektedir.

Ancak İBB Başkanının diplomasının iptali ve tutuklanması üzerine başlayan kitlesel demokratik gösteriler konusunda, (istisnalar dışında) akademisyenlerimizin gerçeklere sahip çıkmadıkları görülmektedir. Sahip çıkmamanın ötesinde bazı akademik unvan sahibi kişilerin gerçekleri göz ardı ederek konuştukları görülmektedir.

Saygın hukukçular, diploma iptali konusunda ancak ilgili fakültenin karar verebileceğini ve üniversite yönetim kurulunun bu konuda yetkili olmadığını açıklamaktadırlar. Ayrıca geçmişteki benzeri olaylarda alınan diplomaların iptal edilmediği de bilinmektedir. Bu gerçeklere karşın iptal kararı doğru ve geçerliymiş gibi konuşanlar arasında gerçeğin peşinde olması beklenen akademik unvanlı kişiler de vardır!  

Yine saygın hukukçular, İBB Başkanının tutuklanmasında somut delil olmadığını, suçlamaların belediyeyi denetleyen yüzlerce müfettişin raporlarına değil de gizli tanık ifadelerine dayandırıldığı için hukuk dışı bir uygulama olduğunu haykırmaktadır. Bu gerçeğe karşın suçlamalar doğru ve geçerliymiş gibi konuşanlar arasında akademik unvanlı kişiler de vardır!  

Silahsız ve saldırısız gösteri yapmak anayasal hak olduğu gerçeğine karşın, göstericileri suçlayanlar ve Anayasal hakkını kullanıp yürüyüş yapan üniversite gençliğine karşı akıl almaz şiddete başvuran polisi kınamayanlar arasında akademik unvanlı kişiler de vardır!  

Gerçeklere aldırmayan ve öğrencisine sahip çıkmayıp onların ve de ülkenin geleceğinin karartılmasına göz yuman akademisyenler, toplumu kandırmayı yeğleyerek mesleklerine yabancılaştıklarını gösterdikleri gibi, toplumun gözünde akademisyenliğin değerini de düşürmektedirler.  

[email protected]