2025’in "Aile Yılı" olarak ilan edilmesi bile piyasacılık ve gericilikle ilişkilidir. Son zamanlardaki bu gelişmeler, rastgele olan gelişmeler değildir. Ülkenin nereye sürüklendiğini görmek gerekir.
Gidişat!
Rıfat Okçabol
Suriye’de laik rejimi deviren şeriatçı HTŞ-Culani, ilk iş olarak evrim konusunu müfredattan çıkarmıştır.
Çünkü evrim konusu, bilimsel anlayışın temel taşlarından biridir; insanla, doğayla ve yaşamla birebir ilişkilidir. İnsanın merak edip sorguladığında ve araştırdığında gerçeğe ulaştığını gösteren ve insana bilimsel anlayış kazandıran bir olaydır. Evrim anlayışı kişiyi, sorunların çözümünü kutsal kitabında aramak yerine, aklını kullanıp binlerce yılda üretilmiş bilgi ve deneyimlerden yararlanıp araştırma yapmaya yönlendirir.
İnsanlık tarihi bile evrim niteliğinde olan bir süreçtir. İlk insanlar, on binlerce yıl buldukları ve topladıklarıyla açlıklarını gidermişlerdir. Sonra taş ve sopalarla, keşfettikten sonra da madenleri kullanarak binlerce yıl avcılık yapmışlardır. Ardından bazı hayvanları evcilleştirmişler, tarımsal üretime başlamışlar, yazıyı ve tekerleği icat edip nehir ve deniz taşımacılığı yapmışlardır. İnsanlar, yaşadıkları sorunları gidermek ve yaşamlarını kolaylaştırmak için örneğin silah, iğne, iplik, müzik, ilaç, aşı, gözlük, elektrik, telefon, radyo, televizyon, organ nakli, bilgisayar ve uçak gibi araçları icat etmişlerdir. Günümüzde yaşamımızı yok eden silahlarla yaşamımızı kolaylaştıran tüm araçlar, inançlardan ya da dinlerden yararlanarak değil, yalnızca insan aklıyla emeğinin ürünü olarak icat edilmemiştir.
İnsanlar binlerce yıl dünyanın düz ve evrenin merkezi olduğunu düşünmüş ve buna inanmışlardır. Hatta dünyanın öküzün boynuzu üzerinde durduğuna inananlar olmuştur. Gözlem yapanlar, olayları sorgulayanlar ve araştırma yapanlar, dünyanın düz olmadığını, güneşin ve de kendi ekseni etrafında dönen bir gezegen olduğunu ortaya koymuştur. Bilim depremin, öküzün boynuzunu sallamasıyla ya da yörede yaşanan günahlarla ilişkili olmadığını fay hareketleri nedeniyle olduğunu ispatlamıştır. İnsan bilimsel yaklaşım sayesinde, neden yağmur ve kar yağdığını anlamış ve suni yağmur ile suni kar yağdırma başarısını göstermiştir. Bilime önem verenler, çöl niteliğindeki toprakları bile verimli araziye dönüştürebilmişlerdir.
Özellikle 1800’lerden itibaren bilimsel bulguları kullanarak gelişen kapitalizmin doğa ve emek sömürüsünü artırması, bize şu acı gerçeği göstermiştir: Bilimselliğe değil de inançlarına ağırlık veren toplumlar, kolaylıkla sömürülmektedir. Onun için ABD, üç çeyrek asırdır doğa ve emek sömürüsünü yaygınlaştırırken piyasacılığı ve gericiliği desteklemekte, Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde de şeriat anlayışını işlevsel kılmaya çalışmaktadır. Çünkü şeriatçı anlayışların yaygın olduğu ülke insanı, tüm olayları kadere bağlama eğilimindedir. Bir şeyleri merak etmekten, sorgulamaktan ve eleştirmekten kaçınmaktadır. İşin gerçeğini aramaktansa kendisine söylenenlere sorgusuz sualsiz inanmayı ve olayları kadere bağlamayı yeğlemektedir. Onlar için örneğin 7 şiddetindeki bir depremde Japonya’da pek bir hasar olmazken Türkiye’de 10 şehrin birden harabeye dönüşmesi kaderdir! Dere yatağına yapılan binanın ya da deniz kenarına yapılan otobanın çökmesi, bilimsel bir hata değil, kaderdir! Zenginler zenginliklerini katlarken asgari ücretle çalışanlarla en alt düzeyde emekli maaşı alanların açlığa mahkum edilmesi de kaderdir! Sorgulamayanlarla eleştirmeyenler, “Geçmişte CHP camileri yaktı; eşitsizlik kadının fıtratında var; Cumhuriyet kurulacağına Yunanlılar işgal etseydi” diyene de kolayca inanmaktadırlar.
İnsanların sorgulamasını, eleştirmesini, kısaca gerçeği araştırmasını istemeyenler, haklı olarak şeriatçı anlayışlardan medet ummaktadırlar. Bilimselliğe düşmanlık besledikleri gibi, “Laiklik dinsizliktir” ya da “Müslüman laik olmaz” gibi söylemleri sıklıkla kullanmaktadırlar. ABD ve AKP, laiklik anlayışını körelteceği beklentisiyle, düne kadar terörist dedikleri ve başına ödül konulan HTŞ lideri ile bugün kucaklaşmaktadırlar.
ABD’nin “Bizim oğlanlar başardı” dediği 12 Eylül 1980 darbesini yapanlar, ABD’nin taşeronluğunu benimseyip Sünni Hanefi anlayışını tüm topluma dayatmak için din kültürü ve ahlak bilgisi (DKAB) dersini zorunlu yapmışlardır. Üniversitede edineceği mesleğin niteliğine ve kurallarına değil de inancına göre davranma olasılığı yüksek olan imam hatip lisesi mezunlarına üniversiteye girme izni verilip imam-öğretmen, imam-hakim, imam-hekim… yetiştirilmesinin önü açılmıştır. Arkasından Anavatan Partisi’nin eğitim bakanı Vehbi Dinçerler, eğitimde evrim kuramı yerine yaratılış düşüncesine ağırlık vermiştir.
AKP’nin 2003’ten beri uyguladığı piyasacı ve gerici politikalar, AKP’li öğrenci yetiştirecek "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" ve öğretmen yetiştirecek Milli Eğitim Akademisi ile geçen yıl tavan yapmıştır. Gericileşme 2025’in ilk günlerinde de devam etmektedir.
- İstanbul’da bir ortaokulda, 7. sınıf öğrencilerine Kabe maketi tavaf ettirilmiştir.
- Eğitim bakanlığı tarikat niteliğindeki Peygamber Sevdalıları vakfı ve Ülkü Ocakları’yla protokol imzalamıştır.
- İçişleri Bakanlığı, İŞİD üyesi olduğu için "Aranan Teröristler" listesine koyduğu kişiyi, HTŞ lideri Culani tarafından generalliğe atanınca terörist listesinden çıkarmıştır.
22 yıllık AKP iktidarında, yoksulluk arttıkça tarikatlaşmanın yaygınlaştığı da unutulmamalıdır. 2025’in "Aile Yılı" olarak ilan edilmesi bile piyasacılık ve gericilikle ilişkilidir. Son zamanlardaki bu gelişmeler, rastgele olan gelişmeler değildir. Ülkenin nereye sürüklendiğini görmek gerekir.