Dünün YÖK’üne, yarının Tü-YÖK’üne hayır!

Üniversitelerimiz otuz yıldır bilimsellikten uzak, toplumsal kaygılar taşımayan ve baskıcı yönetimlerin elinde kıvranıyor. Bu yönetimin kaynağını, 6 Kasım 1981 tarih ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile bu yasanın ve 1982 Anayasası’nın biçimlendirdiği Yükseköğretim Kurulu (YÖK) oluşturuyor. YÖK aynı zamanda, otuz yıldır hakkında en çok eleştiri yapılan ve yazı yazılan kurumların başında geliyor.

Bu arada, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ve bu darbeyi yaptıranların planlarının yıllar içinde amacına ulaştığı görülüyor: Gençlerin ve yetişkinlerin önemli bir bölümü, günlük olaylarla olduğu kadar tüm toplumu ilgilendiren yaşamsal olaylarla bile ilgilenmiyor. Benzer şekilde, tüm olumsuzluklarına karşın üniversite bileşenlerinin önemli bir bölümü de, kendi sınırlı ilgi alanlarının dışına çıkmıyor Ne, “YÖK ne yapıyor, üniversiteler nereye gidiyor” ve benzeri sorular soruyor ne de herhangi bir olumsuzluk karşısında tepki gösteriyor. Bu kesim genelde, işin ucu kendine dokunmadığı sürece, YÖK’ün ne yaptığıyla da ilgilenmiyor şu yapıda ya da bu yapıda olmasıyla da.

Ancak üniversitenin “üniversite” olmasını isteyenler, eğitime-bilime, topluma ve insanlığa önem verenler, 30 yıldır YÖK’e karşı çıkıyor.

Her siyasal parti, YÖK’ü değiştireceğiz söylemiyle seçimlere giriyor iktidar olduğunda ise ya YÖK’ü sahipleniyor ya da 2547 sayılı yasada yaptığı değişikliklerle YÖK’ü daha da dayanılmaz hale getiriliyor. 30 yılda bu yasada yapılan değişikliklerin çetelesini tutmak bile kolay olmuyor. AKP de, iktidar olduğunda bu geleneği bozmadı. 2003’ün ilk aylarında eğitim bakanları Erkan Mumcu ve Hüseyin Çelik zamanında peş peşe iki YÖK taslağı hazırlandı. Bu taslakların temel özelliği, YÖK karşıtlarını bile korkutup onları YÖK’ü savunur hale getirmek olmuştu.

AKP’nin ilk beş yılında YÖK ve üniversite yönetimleri henüz AKP’leşmemişti. AKP taslaklarının ardından AKP’leşmemiş Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) ile YÖK’ün hazırladığı taslaklar da YÖK karşıtlarına umut vermemişti. Toplumsal tepkiler, o yıllarda bu taslakların kadük olmalarına yetmişti.

Bilindiği gibi A. Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasından sonra, YÖK ve üniversite yönetimlerinin AKP’leşme süreci tamamlanmış bulunuyor. Aşağıda yer verilen birkaç örnek üniversitelerin bugün ne duruma geldiklerini gösteriyor.

Artık pek çok üniversitede, istihdam edilebilmek için cemaat referansı gerekiyor rektör yardımcılıkları cemaatlere göre paylaşılıyor. Eğitim, psikoloji, sosyoloji ve felsefe gibi bölümlerde giderek ilahiyatçılar istihdam ediliyor.

Hem Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) üyesi hem de bir Fen Edebiyat Fakültesi dekanı olan (üstelik de felsefe bölümü üyeliğinden gelen) bir kişi, “Üniversiteye medrese diyelim” ve “İmam hatiplerin müfredatı tüm okullara uygulanmalı” diyebiliyor! Bu kişiyi dekan yapan da TÜBA üyeliğine seçen de YÖK oluyor!

Kocaeli’nde bir rektör, Dilovası bölgesinde yaşayan çocukların kakalarında kanserojen madde bulunduğunu açıklayan akademisyene ceza vermeye kalkışıyor. ODTÜ’deki olaylar üzerine (ve hükümetin isteğiyle) pek çok rektör bu üniversiteyi kınamak için birbiriyle yarışıyor!
ODTÜ’yü kınayan rektörlerden biri, “Önüme bir metin getirdiler, imzaladım. ODTÜ’de neler olduğunu da izlemedim” diyebiliyor! Arkasından da, "Bu zamanda hangi rektör var ki AKP'nin adamı olmasın" diyerek de insanları şaşırtıyor. Bereket bu arada da, YÖK’ün ve üniversite yönetimlerinin AKP’leştiği yorumlarının gerçeği yansıttığını açıklamış oluyor.

Son günlerde de, kimi rektörlerin yüz binlerce liraya aldıkları arabalar ortaya çıkıyor.

30 yılsonunda YÖK’le gelinen nokta, üniversitenin ve rektörlerin hali bu!

AKP’nin ve YÖK’ün hazırlıklarına bakacak olursak, 1-2 aydır gündemde olan yeni yasa taslağıyla, YÖK gidecek, üniversiteler ticarethaneye dönüşürken Tü-YÖK (Türkiye Yükseköğretim Kurulu) gelecek.

Üniversite bilim üretim ortamı olarak, bir bakıma toplumun aklı ve geleceği olan bir kurum. YÖK ile 30 yıldır aklı ve geleceği dumura uğratılmış olan üniversite, Tü-YÖK ile ticarethaneye dönüşürken yok olacak.

Bu nedenle, YÖK’e hayır diyenler, Tü-YÖK’e daha da şiddetle hayır diyor.

Bilimden yanaysanız, toplumdan yanaysanız, insandan ve insanlıktan yanaysanız bireyin özgürleşmesini, insancıllaşmasını, toplumsallaşmasını ve evrenselleşmesini istiyorsanız, otomatik olarak YÖK ve tabii ki Tü-YÖK karşıtı oluyorsunuz.

Yeni yükseköğretim yasa taslağında, öğretimin paralı olacağını, akademisyenlerle tüm emekçilerin iş güvencesinin kalmayacağını, üniversite yönetimlerinin siyasetin-sermayenin güdümüne gireceğini ve toplusal/ insancıl yararlar yerine sermayenin kazancı için bilimin yapılacağını okuyup öğrenenler de, bencil-para canlısı değillerse, Tü-YÖK’e karşı çıkıyorlar.

Gelecekte Tü-YÖK felaketini yaşamamak için, yarın özel bir gün olacak. Pek çok öğretim üyesi derneği 12 Ocak Cumartesi günü, Ankara’da Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi önünde bir araya gelecek. Yeni yasa taslağına karşı çıkıp “Üniversitelerde piyasacılığa, baskıya, gericiliğe hayır” diyecekler!

Oraya giden-gitmeyen ve gidebilen-gidemeyen duyarlı kesimlerin, her yerde ve her fırsatta, “Üniversitelerde piyasacılığa, baskıya, gericiliğe hayır” demeleri, yarınlarımızın umudu ve ışığı oluyor.

[email protected]