Rıfat Okçabol

Hukuk sistemi, toplumun kan dolaşımı sistemi niteliğindedir. Kan dolaşımında aksaklık olduğunda insanda huzur kalmadığı gibi, hukuk sistemi adil olmadığında da toplumun huzuru kaçmaktadır.

Cumhuriyet ve hukuk

Rıfat Okçabol

Osmanlı'nın kuruluşuyla birlikte merkezi yönetimin atadığı kadılar, çalıştıkları bölgenin şer'i ve idari işlerinden sorumlu olmuşlardır. Önceleri medrese mezunu ve hukuk bilgisi olanlar kadı olurken, sonradan yetkili olmayan kişiler de kadı olmaya başlamıştır. Osmanlı'da adaletle ilgili olarak 1837’de kurulan bir birim 1878’de Adalet Bakanlığı’na (Nezaretine) dönüştürülmüştür. Şeriat ağırlıklı Osmanlı hukuk sistemine, 1839 Tanzimat Fermanı ve 1856 Islahat Fermanları sonrasında, bazı çağdaş maddeler eklenmiştir. 1868-1876 yılları arasında bir komisyon tarafından hazırlanan ve İslam hukuku yanında pozitif hukuku da içeren Mecelle, daha sonra Osmanlı'nın hukuk sistemini oluşturmuştur.

TBMM 23 Nisan 1920’de açılmış ve 3 Mayıs 1920’de kurulan Ankara/TBMM Hükümeti’nde Adalet Bakanlığı’na da yer verilmiştir. TBMM’de 20 Ocak 1921 tarihinde kabul edilen 1921 Anayasası’nın ilk maddesi. “Hakimiyet bilâ kaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir” şeklinde olmuştur. 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılmıştır. 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Barış Antlaşmasıyla ülkenin bağımsızlığı resmen kabul edilmiştir. Cumhuriyet ilan edildikten sonra, çağdaş ve aynı zamanda laik toplumsal bir düzen kurmak amacıyla hukuksal alanda devrim niteliğinde dönüşümler gerçekleştirilmiştir. Bu dönüşümlerin bir bölümü şunlardır: 

• 3 Mart 1924’te;

  1. 429 sayılı yasa ile iptal edilen Din İşleri ve Vakıflar Bakanlığı ile Genelkurmay Bakanlığı kaldırılıp yerlerine Diyanet İşleri Başkanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı kurulmuştur.
  2. 430 sayılı Öğretim Birliği Yasası ile eğitimin bilimselleşip demokratikleşmesine kapı açılmıştır.
  3. 431 sayılı yasa ile hilafete son verilip Osmanlı hanedanı yurt dışına sürülmüştür. 

• 8 Nisan 1924 tarih ve 469 sayılı yasa ile kadılık ve şeriye mahkemeleri kaldırılmıştır.

• 20 Nisan 1924 tarihinde ilk maddesi “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” olan 1924 Anayasası kabul edilmiştir. 

• 1925’te 671 sayılı Şapka ve Kıyafet Kanunu kabul edilmiştir.

• 1925’te 677 sayılı kanunla tarikatlar tekke ve zaviyeler kapatılmıştır. 

• 1926’da 743 sayılı Türk Medeni Kanunu kabul edilmiş ve Mecellenin uygulanmasına son verilmiştir.  

• 1926’da Eğitim Bakanlığı Teşkilat Kanunu çıkarılmıştır. 

• 1928’de 1288 sayılı yasayla uluslararası rakamların kullanılması kabul edilmiştir.

• 1928’de 1353 sayılı yasayla yeni Türk harfleri kabul edilmiştir.

• 1921 ve 1924 Anayasalarında yer alan “Türkiye Devleti'nin dini, İslam dinidir” ifadesi, 10 Nisan 1928’de Anayasa’dan çıkarılmıştır.

• 1933’te Darülfünun kapatılıp İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülmüştür.

• 5 Aralık 1934’te de kadınlar milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazanmıştır.

• 1934’te 2590 sayılı yasayla efendi, bey ve paşa gibi unvanlar kaldırılmıştır.  

• 1934’te 2596 sayılı yasayla “Herhangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar ruhanilerin mabet ve ayinler haricinde ruhani kisve taşımaları” yasaklanmıştır.

• 5 Şubat 1937’de Anayasa’ya laiklik maddesi eklenmiştir.

• 1940’ta çıkarılan bir yasayla köy enstitüleri açılmıştır.

• 1946’da kabul edilen Üniversiteler Kanunu ile üniversitelere bilimsel ve idari özerklik verilmiştir.  

Yukarıda değinilen hukuksal dönüşümler gerçekleştirilirken, çağdaş anlayış sahibi hukukçu yetiştirmek üzere 1925’te Ankara Hukuk Fakültesi açılmıştır.

27 Mayıs 1960 askeri harekatı/devrimi sonrasında kabul edilen 1961 Anayasası ile çıkarılacak yasaların Anayasaya ve dolayısıyla laiklik ilkesine uygun olup olmadığını denetleyecek Anayasa Mahkemesi (AYM) kurulmuştur. Hem 1961 hem de 1982 Anayasası, 430, 671, 677, 743, 1288, 1353, 2590 ve 2596 sayılı devrim yasalarını Anayasa’nın koruması altına almıştır.

Bilindiği gibi Danıştay’ın görevi, yürütme erki tarafından alınan karar ve uygulamaların yasalara uygun olup olmadığını denetleyip uygun olmayanların yürürlüğünü durdurmaktır.

Cumhuriyet Savcısının görevi ise bir suç işlendiği izlenimi edinildiğinde halk adına kamu davası açmaktır.

Bilindiği gibi ktidar, Cumhuriyetin 100. kuruluş yılında, önümüzdeki 100 yıl için “Türkiye Yüzyılı” söylemini benimsemiştir. Ancak Türkiye Yüzyılında (!), Cumhuriyetin halk egemenliğine dayalı laik sistemini oluşturan yukarıda özetlenen yasaların pek çoğu, 430 sayılı yasa gibi hiç değişikliğe uğramamış yasalar dahi, savcılar tarafından görmezden gelinmektedir. 2010’dan bu yana, AKM laiklikle bağdaşmayan hemen hiçbir yasa maddesini iptal etmemiştir. Benzer şekilde Danıştay da laiklik karşıtı olan hiçbir karar ve uygulama hakkında yürütmeyi durdurma kararı vermemiştir. Günümüzün Cumhuriyet Savcılarının Anayasa ihlali, laiklik karşıtlığı ve 677 sayılı yasaya karşın tarikatların varlığına ve onların laiklik karşıtı eylem ve söylemlerine aldırmadığı görülmektedir. İktidar ve bazı mahkemeler, Anayasaya ve yasalara açıkça uymamaktadır. Örneğin Anayasaya göre “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir” (m. 34); ancak, bu anayasal hakka karşın, iktidarın hoşuna gitmeyen konularda barışçıl gösteriler yapanlara, hem polis şiddet uygulayıp tutuklamakta, hem de anlamsız ve haksız cezalar verilmektedir. Adliye koridorlarında şeriat gösterisi yapanlara ise dokunulmamaktadır. Bu durumun birinci sorumlusu, 12 Eylül 2010 tarihli Anayasa değişikliği sonrasında oluşturulan yargı sistemidir. Esas sorumlu ise yargıyı yönlendiren iktidardır.  

Hukuk sistemi, toplumun kan dolaşımı sistemi niteliğindedir. Kan dolaşımında aksaklık olduğunda insanda huzur kalmadığı gibi, hukuk sistemi adil olmadığında da toplumun huzuru kaçmaktadır. Bu nedenle yurttaşın birinci görevi, hukuk sisteminin sağlıklı çalışması için, halk egemenliğini ve laikliği savunan partileri iktidara taşımaktır.

[email protected]