“Kader”cilikten vazgeçip olayları sorgulamadıkça, piyasacı anlayışlardan uzaklaşılmadıkça ve bilime önem verilmedikçe, bu tür felaketleri önlemek kolay olmayacak.
Böyle mi devam edecek?
Rıfat Okçabol
Bolu Kartalkaya’da 21 Ocak 2025 sabahının erken saatlerinde başlayan ve 100’den fazla insanın canını zor kurtardığı, 51 kişinin yaralandığı, 78 kişinin de yaşamını yitirdiği bir yangın faciasını yaşadık. Bu facianın büyüklüğü, herhalde otelin adındaki "Grand" sözcüğünden kaynaklanmadı. Facianın büyüklüğünün, otelle ve kayak bölgesi ile ilgili bir dizi ihmalin, sorumsuzluğun ve vurdumduymazlığın sonucu olarak ortaya çıktığı belli oldu.
- En yakın itfaiye 1 saat uzaklıkta olduğu halde bin küsur kişinin kalacağı otellerin bulunduğu bölgede bir yangın söndürme ekibi oluşturulmamış.
- Otel yapılırken bina dışında yangın merdivenleri yapılmamış.
- Otelin çevresinde yasa gereği bırakılması gereken boş alan ayrılmamış.
- Yanan otelin neredeyse yarısı kaçak olarak ilave edilmiş.
- Otelin yangın alarmları, yangın söndürme ve yağmurlama sistemi yetersizmiş, katlarda yangın tüpleri yokmuş ya da çalışmamış.
- Otel personeli yangın olasılığında neler yapılması gerektiği konusunda bir eğitimden geçmemiş.
- Gerekli denetimler yapılmamış.
- Otellerdeki yangın önlemleriyle ilgili belgeler en yakın belediyeden alınırken, 2012’de yapılan yönetmelik değişikliği sonrasında, ilgili belgelerin belediyeden alınması koşulu kaldırılmış.
Bu ve benzeri nedenlerle yangın ihbarı ilk kez 03.21’de yapılsa da, ilk müdahale 1 saat 15 dakika sonra gerçekleşiyor ve yangın ancak 11 saatte söndürülebiliyor! Ne yazık ki bu olayla ilgili ihmaller, yangının faciaya dönüşmesiyle sınırlı kalmıyor.
Resmi makamlar otelle ilgili ihmalleri ve sorumluları toplumdan saklamaya çalıştığı gibi, olay sonrası gelişmeler de toplumdan saklanıyor. Bolu valisi yangın sabahı önce 3 kişinin sonra da 10 kişinin hayatını kaybettiğini açıklıyor. Yangın ve kurtarma çabaları devam ederken, AKP’nin Ankara’daki il kongresine ara verilmiyor. Hayatını kaybedenlerin sayısı, bilindiği halde AKP kongresi devam ettiği sürece yeni bir açıklama yapılmıyor. Sonra İçişleri Bakanı yaşamını yitirenlerin sayısını 66 olarak açıklıyor. Hayatını kaybedenlerin sayısı, Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na göre akşam 79’a çıkıyor, Adalet Bakanlığı’na göre ertesi sabah nasıl oluyorsa 78’e düşüyor.
Yıllarca kaymakamlık ve valilik yaptığı için bu tür olaylarda sorumluluğun kimde olduğunu gayet iyi bilen İçişleri Bakanı bile “Sorumluluğun kimde olduğunu tespit etmek 10 gün sürecek” diyebiliyor!
RTÜK bu tür olaylardaki ihmallerin genelde iktidarla ilişkili olduğunu bildiğinden, önce olaya haber yasağı getiriyor. Sonra Anadolu Ajansı ve TRT, Bolu Belediyesi’nin yanan binaya ek olarak yapılan bir yere verdiği ruhsatı yangının çıktığı mutfağa verilmiş gösterince, olaydaki ihmalin belediyeye ait olduğunu düşünen RTÜK haber yasağını kaldırıyor.
Bu faciayla ilgili olan yetkililerin gerçekleri saklama ya da çarpıtma çabası sınır tanımıyor. Bolu Savcılığı’nın görevlendirdiği bilirkişi raporunda belediyenin bir suçu olmadığını belirtince, Adalet Bakanı bu rapor için “Korsan metin” diyebiliyor. Yeni bir bilirkişi oluşturuluyor ve savcılığın belediyeyi suçlu göstermesi için bilirkişiye baskı yaptığı haberleri ayyuka çıkıyor.
İktidarın bu faciadaki tutumu insanların içini karartırken, başka iç karartıcı olaylar da yaşanıyor.
- Grand Kartal Otel’in müşterilerine, “Grand Kartal olarak tatilinizin güzel ve unutulmaz anılar ile dolduğunu umuyoruz. Sizleri aramızda tekrar görmekten büyük memnuniyet duyarız” şeklinde mesaj gönderdiği (!) anlaşılıyor.
- Kartalkaya’daki bazı otellerin, bu facia üzerine rezervasyon iptaline yanaşmadığı ve ücret iadesi yapmayacağı söyleniyor!
- Kartalkaya grand otelde can pazarı yaşanırken, kimileri kaymaya devam ediyor!
- Kartalkaya’da bitap düşen AFAD mensupları istirahat etmek için bir yer istediklerinde, onlardan para talep edildiği söyleniyor!
- Bazı özel cenaze nakil araç sahipleri, yaşamını kaybedenlerin ailelerinden 100 bin TL’ye kadar varan ücretler istiyor!
- Bir kendini bilmez, faciada ölenler için "Zenginlere ağlamıyorum, 38 bin TL para ver, havanı at, herkes kaderini yaşar" diyebiliyor!
Bu tür olumsuzluklar yaşanınca;
- TÜİK mensupları gibi pek çok bürokratın toplum geneline değil iktidara hizmet ettiği,
- Yenidoğan bebek çetesi,
- Birilerinin insanların öleceğini bile bile kaçak içki üretip sattığı,
- Uyuşturucu kullananların yaşı giderek küçülürken uyuşturucu satışının da arttığı,
- Hemen her gün, kırmızıbibere, peynire, köfteye, … sağlığa zararlı yabancı madde karıştırıldığı,
- Gazze’nin/Suriye’nin yeniden inşa edilmesinde “Bize de pay düşer” deyip ellerini ovuşturduğu,
- Geçmiş yıllarda yaşanan “Pamukova tren katliamı (2004), Soma maden faciası (2014), Aladağ yurt yangını (2016), Çorlu tren katliamı (2018), Batı Karadeniz sel felaketi ve Antalya’daki orman yangınları (2021), Amasra maden faciası (2022), Kahramanmaraş depremi (2023), İliç maden faciası ve Beşiktaş’ta gece Kulübü yangını (2024)” gibi facialar ile
- bu faciaların da gerekli önlemlerin alınmamış ve denetimlerin yapılmamış olmasından kaynaklandığı, olayların üstünün örtüldüğü ve gerçek sorumluların orta çıkarılmadığı
akla geliyor.
Yukarıda özetlenen ve benzeri olaylar, yozlaşma, vicdansızlaşma, vurdumduymazlık, aymazlık, duygudaşlık yoksunluğu, … gibi sözcüklerle de açıklanabiliyor; piyasalaşma ve gericileşmeyle de ilişkili oluyor.
Piyasacı anlayış, insanların bencilleşmesini, insanların kandırılmasını, kazancın artırılması için her yolun denemesini ve kazancı kısıtlayacağı için gerekli güvenlik önlemlerinin alınmamasını kolaylaştırıyor. Bürokratları, toplum yararına değil de iktidar yararına davranmaya yönlendirebiliyor. İktidarlar da asgari ücretin belirlenmesinde olduğu gibi, genelde işverenlerin isteklerine önem veriyor. İşverenin kazancını artırması için elinden geleni yapıyor. Zaman zaman onlara vergi affı getiriyor. İşverenin çalışanların can güvenliğini artıracak önlemleri alıp almadığına aldırmıyor.
İhmaller nedeniyle, yeterli önlemlerin alınmamasından ve de bile bile yapılan yanlışlardan kaynaklanan faciaları “kader”e bağlayanların varlığı da, iktidarlarla işverenin işini kolaylaştırıyor; yeterli önlemlerin alınmasını ve sorumluların ortaya çıkarılmasını engelliyor.
“Kader”cilikten vazgeçip olayları sorgulamadıkça, piyasacı anlayışlardan uzaklaşılmadıkça ve bilime önem verilmedikçe, bu tür felaketleri önlemek kolay olmayacak.