Bir yanlışlık yok mu? (III)

Yıldırım Beyazıt Üniversitesi’nin R.T. Erdoğan’a fahri doktora unvanı vermesi, YÖK başkanı Pr. Dr. Gökhan Çetinsaya’nın görevden alınması olayına değinmediğimi anımsattı.

Bilindiği gibi, Cumhurbaşkanı A. Gül, 2007 Aralığında Prof. Dr Yusuf Ziya Özcan’ı YÖK başkanlığına getirmişti. Aynı Gül, 2011 Aralığında ise, bir AKP’li gibi çalışan Özcan’ın yerine Çetinsaya’yı seçrmişti. Türkiye Bilimler Akademisi üyesi yapılıp bir yerlere elçi olarak atanarak Özcan’ın gönlü alınmıştı.  Abdülhamit, İslam, Osmanlı ve Ortadoğu gibi konularda çalışmaları olan Çetinsaya, genç yaşta, cemaatçi olduğu söylenen bir vakıf üniversitesinin rektörüydü. 

Çetinsaya, yeni görevini öğrendiğinde, “Bu görevi hiç beklemiyordum, şaşırdım” demişti. Talihe bakın ki, hiç beklemediği anda da  (geçen Kasım başlarında) Erdoğan tarafından görevinden alındı ve Başbakanlık Başmüşavirliği’ne atandı!

Çetinsaya başkan olduğunda, “Uluslararası seçkin üniversitelerle rekabet edecek üniversite yaratacağım” demişti. Bunu yapamasa da, AKP’nin beklentileri doğrultusunda üniversitelerin piyasalaşması ve gericileşmesi için elinden geleni ardına koymadı ve hatta yükseköğretimi bu doğrultuda yeniden yapılandırmak için yasa taslakları hazırladı. Gerektiğinde, örneğin ODTÜ’nde protesto edildiğinde ve Suriye politikaları için destek gerektiğinde üniversite senatolarından Başbakan Erdoğan’a destek bildirileri bile yayımlattı.  

Bu görevden alma, Çetinsaya’nın cemaatçi olduğunu bilenleri/düşünenleri şaşırtmasa da, Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu düşünenleri/sananları iyice şaşırttı. Çünkü hukuken, devlet kurumlarında üst düzey kadrolara atanmanın bir yolu yordamı olduğu gibi, görevden almanın da bir yolu yordamı bulunuyor. Hukuken, Çetinsaya gibi bir görevi yürütenler ancak yüz kızartıcı bir suç işlediğinden şüphelenildiğinde ya da suç işlendiğinde zamansız olarak görevden alınabiliyor. Başbakanlık Başmüşavirliği’ne atanması Çetinsaya’ya atfedilen böylesi bir suçlama olmadığını gösteriyor. Bu durumda Çetinsaya’nın başına gelen, tamamen keyfi bir uygulama oluyor.

Bu düzeydeki görevlerle ilgili keyfi uygulama yapılmasında bir yanlışlık yok mu?

Haksız yere görevden alındığını düşünen kişi, hakkını aramak için İdari Mahkemeye başvurabiliyor. Görevden alma geçerli bir nedene dayanmıyorsa, İdari Mahkeme o işlemi iptal ediyor ve kişi eski görevine geri dönebiliyor.

İki yüze yakın üniversitenin bir bölümünün rektörlerinin belirlenmesinden bilmem kaç yüz dekanın atanmasına, üniversitelere kadro tahsis etmeden kadrolara atama yapılmasına izin vermeye ve eğitimcileri çıldırtacak kararlar alma gibi pek çok konuda yetkili, etkili ve pervasız olan Çetinsaya, görevden alınmasını tevekkülle karşılıyor! Bu işte bir yanlışlık yok mu?

Üniversiteler tarafından bir dedikleri iki edilmeyen, üye olur olmaz her konuda “allame-i cihan”  kesilen YÖK üyelerinin hiç biri, “Olur mu böyle şey” demiyor! Bu işte bir yanlışlık yok mu?

2005, 2009 ve 2013’te Bakanlar Kurulu kontenjanından üç kez üst üste YÖK üyeliğine seçilmiş olan Prof. Dr. M. A. Yekta Saraç, YÖK’e başkan atanıyor. Saraç’ın, Erenköy cemaatinin önde gelen isimlerinden Emin Saraç’ın oğlu ve internete düşen ses kayıtlarında da, 'Alo Fatih' diye bilinen Fatih Saraç'ın kardeşi olduğu biliniyor. Bu arada internet gazetelerinde, geçmişte Başbakan’ın YÖK’te alınmasını istediği kararları Saraç’a ilettiği ve hatta ona yardımcı olmak üzere Osman Öztürk’ü de YÖK’te görevlendirdiği haberleri dolaşıyor. Siyasal güçle bu denli yakın olan bir kişinin, YÖK başkanı olmasında bir yanlışlık yok mu?

Saraç da, bir takımdan kovulan antrenörün yerini çekinmeden alan yeni bir antrenör gibi, bu göreve balıklama atlıyor! Bu işte bir yanlışlık yok mu?

Saraç’ın YÖK başkanı olarak ilk yaptığı işlerden biri, Nakşibendi tarikatından Ali Ulvi Uzunlar’ı ziyaret etmek ve Kuran kursunu denetleyip tarikat mensuplarıyla sohbet etmek oluyor! Peki! Bu işte bir yanlışlık yok mu?

AKP içinde, “Yanlışlık yok” diyecekler çıksa da, böylesi bir YÖK’ten bir hayır çıkmayacağı/çıkamayacağı belli değil mi?

[email protected]