Başbakan Cumhurbaşkanı olursa!

Her fırsatta, “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” diyen Başbakan’ın, Cumhurbaşkanı olursa neler yapacağı,12 yılda yaptıklarından belli oluyor. 12 yılda Türkiye’nin nereden nereye geldiğini tüm dünya görüyor, izliyor ve biliyor. Bilinenlerin bir bölümü şöyle özetlenebiliyor.

Başbakan olduğunda, “Ben ülkemin kaynaklarını pazarlamaya geldim” demişti. Gerçekten de, şimdi ormanlar ve madenler gibi tüm doğal kaynaklar ve de kamu iktisadi teşekkülleri (KİTler) yağmalanmış bulunuyor. Kaz Dağları’nda, Çaldağı’nda, şurada burada siyanür kullanılarak doğal yaşamı katledecek maden aramalarına izin veriliyor. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası’nın “Heyelan bölgesi” dediği yere yapılan ve Başbakan’ın törenle açtığı kayak tesisleri, iki yıl sonra heyelan nedeniyle param parça oluyor yüz milyon lira havaya (yandaş işadamının cebine) gitmiş oluyor. Benzeri uyarıların yapıldığı (ve ilginçtir belediye başkanıyken “Üçüncü köprü yapmak, İstanbul’a ihanettir” diyerek şiddetle karşı çıktığı) üçüncü köprü inşaatı ile havaalanı inşaatları ise milyonlarca ağaç katliamıyla birlikte devam ediyor. Geçen günlerde de, 2,2 milyar dolar kadar geliri olan Milli Piyango İdaresi, 2,2 milyon dolara 10 yıllığına birilerine devrediliyor! Ülkenin kaynakları talan ediliyor
doğa yok oluyor göller kuruyor, buğday ve fasulye gibi tarım ürünleriyle büyükbaş hayvan ithalatına başlanmış bulunuyor.

1923-2002 yılları arasında 57 milyar dolar tutan cari açık, son 12 yılda 419 milyar dolara çıkıyor. İhracatın ithalatı karşılama oranı 2002’de yüzde 70,2 iken 2013’te yüzde 60,3’e düşüyor. 2002’de 129,6 milyar dolar olan dış borç, 2014’ün ilk beş ayında 386,8 milyara çıkıyor. 12 yılda verilen toplam bütçe açığı 273 milyar lirayı geçiyor. Yurttaşların borcu, karşılıksız çek sayısı, … artıyor. Dünya barış göstergelerine göre Türkiye, şimdilik, 162 ülke arasında 128. sıraya düşmüş bulunuyor. Kimseye hesap vermeden harcadığı örtülü ödenek 7 milyarı buluyor.

12 yılda yolsuzluk, pahalılık, yoksulluk ve yoksul sayısı, işsizlik, çoğu Soma faciası gibi birer cinayet niteliğinde olan iş kazaları, kadın intiharları ve cinayetleri her yıl artıyor. Cinsel suçlar, kayıp çocuk, seks işçisi ve küçük yaşta evlendirilen kız sayısı da. Son iki yılda da bonzai kullanımı yükselişe geçmiş bulunuyor. Başbakan olduğunda 600 bin kadar olan işsiz sayısı, bugün 2,5 milyonu geçiyor!

Türkiye’de ve tüm dünyada “adalet mülkün temeli” olsa da, başbakanlık köşkü inşası ve kentsel dönüşüm gibi olur-olmaz gerekçelerle insanların gayri menkul mallarına el konmaya başlanmış bulunuyor.

Dış güçlerle gizli pazarlıklar yapılıyor ya gerçekler toplumdan saklanıyor ya da topluma doğru bilgi verilmiyor. Gezi olayları sırasında, “Türbanlı kadını dövdüler” ve “Camide bira içtiler” denerek günlerce gerçek olmayan ve toplumu birbirine düşürecek suçlamalarda bulunmaktan çekinilmiyor. “İlk kez cumhurbaşkanının halk seçecek” derken bile, doğru söylenmiyor: Kenan Evren’in halkoyuyla (hem de yüzde 98 oyla) seçildiğini görmezden geliniyor.

Suriye’de, Kürtleri, Türkmenleri ve Alevileri katleden ve “Şii kadınların ırzına geçmek serbesttir” diyen isyancılar, Mısır’da da “ölen eşle bir saat içinde ilişkiye girilmesi konusunu anayasa maddesi haline getirmek isteyen “Rabia” anlayışı ve yandaşları destekleniyor!

İstanbul’da yapılacak 3. köprüye, Alevi soykırımıyla ünlü “Yavuz Sultan Selim” adı uygun görülüyor. Reyhanlı faciası üzerinden bile ayrımcılık yapılıyor: “53 Sünni yurttaşımızı öldürdüler” deniyor. Cami yapmak için okul yıkıyorlar. Kadınların kahkaha atmasına dayanamıyorlar.

Tokat’ın Alevilerin yaşadığı Keçici köyündeki Keçici Baba Türbesi zorla camiye dönüştürülüp imam atanıyor. Ders kitabında Alevileri, “Kötü ayin yapan Kızılbaşlar” olarak küçümsemeye kalkan profesör, cezalandırılacağına, Yunus Emre Enstitüsü’ne başkan yapılıyor!

Eleştirel konuşan TÜSİAD Başkanını, “Bitaraf olan bertaraf olur” diye tehdit ediyor. Kendisini desteklemeyen gazeteler için “Okumayın” ve gazeteciler için de, “İşten atın” diyor! İnsan, doğa ve özgürlük tutkusunu dile getiren milyonlarca Gezi eylemcilerine, “Marjinal gruplar illegal örgütler teröristler, …” deyip duruyor. TBMM ve meydan konuşmalarını, “Şerefsiz, edepsiz, ahlaksız, alçak, haysiyetsiz, insan müsveddesi, mezar soyguncuları” gibi sözcüklerle süslüyor! Bakanlarını bile haşladığı/fırçaladığı gazete sayfalarına yansıyor. Toplumu bölüyor, kendisini desteklemeyenleri azarlıyor, tersliyor ve cezalandırmaya kalkıyor.

“İmam hatipleri toplumun en gözde okulları yapacağız” diyor. Güzel sanat ve beden eğitimi dersleri azaltılıyor. Şeriatı öğreten imam hatip ortaokulları açılıyor. Okullar imam hatibe dönüştürülüyor. Çocukların Kuran kurslarına katılması özendirilip yaygınlaştırılıyor. Din kültürü ve ahlak bilgisi dersi yanında üç din dersi daha eklenip çocukların bin küsur yıl öncesinin değerlerini ve bilgisini ezberlemesi isteniyor. Çocukların inanç dışında bilişsel ve duyuşsal gelişimlerine izin verilmiyor. Sonra da Başbakan, “Çocukları gereksiz ve faydasız bilgiler yerine, hayatın kendisiyle donanımlı olacak şekilde yetiştirmekle mükellefiz” diyor! Neredeyse üniversitenin seçtiği/istediği hiçbir kişi rektör ya da dekan yapılmıyor. Sonra da Başbakan Rize’de, “Demokrasiye kapalı bir üniversite bilime asla açık olamaz” diyor!

“Parasız eğitim Gezi Parkı’na dokunulmasın HES-nükleer santral-AVM yapılmasın” diyenlerle “terörist” muamelesi yapılırken Deniz Feneri’ne, 17-25 Aralık yolsuzluğuna dokunulamıyor. İstemediği yasa kaldırılıyor, istediği yasa uygulamaya konuyor! İstemediği için görev yerleri değiştirilen hakim ve savcı sayısı 80 bini geçiyor! Adalet mülkün ve eşitliğin temeli olmaktan çıkıp AKP’nin temeli olma yolunda ilerliyor.

“Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele” söylemiyle yola çıkanlar ülkeyi yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar ve hukuksuzluk ülkesi haline getirmiş bulunuyor.

Başbakan Cumhurbaşkanı olursa, ne yapacağı belli değil mi?

[email protected]