AKP’lileşen üniversiteler

Türkiye’nin yükseköğretim adına yaşadığı talihsizlikler çok. Bunlardan biri, Mimar Sinan Üniversitesi rektörünün, “AKP’li olmayan rektör mü var?” sözünde saklı. Rektörlerin çoğu AKP’li ve Ş. Dede’nin deyişiyle, “‘Gül’ kokulu” üniversiteler ise “takunyalı” (Bilim ve Gelecek, 104, Ekim, 2012)! Rektörlerin AKP’li, Gül kokulu ve/ya da dindar olması talihsizlik değil tabii rektör de, her yurttaş gibi her şey olabilir. Talihsizlik, rektörün ne olduğu değil ne yaptığı: Üniversitenin AKP’lileşmesi, üniversitenin dualarla açılması, üniversitede tarikatların öne çıkması, Osmanlıya methiye düzülmesi, camide ya da özel günlerde evlerde okunan Yasin-i Şerif’in üniversitenin konferans salonunda okutulması ..!

Üniversitelerin talihsizliği, rektörün atandığı günlerde, bir partili gibi gerçekleri saptıran sözleriyle/ açıklamalarıyla/ tehditleriyle başlıyor. Örneğin Marmara Üniversitesi rektörü, 4 yıl önce görevine, “Üniversitede demokratik ve özgür bir ortam olmalı. Bunu sağlamak için gerekli önlemleri alıyoruz” deyip “Dünyayı görmeyen, vizyonsuz, lokal düşünen zihniyetin artık tasfiye olacağı” (Zaman Gazetesi, 26 Eylül 2010) tehdidiyle başlıyor. Göreve benzeri söylemlerle başlayan ve üniversitesindeki oylamada destek bulamamış bu tür rektörler, üniversitede kendisini istemeyen büyük çoğunluğa aldırmayıp ve bir kamu görevlisi olduğunu unutup AKP başkanının memuru gibi hareket ediyor.

AKP, evrim kuramına karşı! AKP’lileşen rektörlerle, üniversiteler de evrim kuramına yabancılaştırılıyor. Örneğin Marmara Üniversitesi rektörü, üniversitesinde, yaratılış düşüncesini savunanların, “Bilim, türler arası evrimi neden kabul etmiyor?” sempozyumu düzenlemesine izin veriyor da, evrim kuramını öne çıkaracak toplantıya izin vermiyor!

AKP, karşıtlarına göz açtırmıyor ve baskı uyguluyor! AKP’lileşen rektörlerin olduğu üniversiteler de, kraldan fazla kralcılık yapıyor. Örneğin Marmara Üniversitesi rektörü, herhalde, “Üniversitede demokratik ve özgür bir ortam olması” için, mobing yapan dekanına yıllarca dokunmuyor da sendika üyesi bir akademisyene gözdağı vermek için, onun görev süresini, iki yıl yerine görülmemiş bir uygulamayla 6 ay uzatıyor. Haksızlığı ancak idari mahkeme düzeltiyor. Üye oldukları konfederasyonun çağrısına uyup greve katılan akademisyenleri üniversiteden atmak istiyor. Bu üniversitenin Hukuk Fakültesi’nde çalışan beş araştırma görevlisi hakkında kumpas kuruluyor: Yaptıkları tek şey, bahçedeki yüzlerce kişi gibi üniversiteye giren çevik kuvvet ekiplerini ve olayları izlemek olan bu beş kişi hakkında uyduruk tanıklarla ve “olaylara karışmak” gibi her yana çekilebilen bir iddia ile soruşturma açılıyor. “Taş, sopa, şişe ve kemer kullanarak saldırdığı” şeklinde bir iftiraya uğrayan bu beş kişinin, kamera kayıtları sayesinde “olaylara karışmamış” oldukları ortaya çıkıyor. Bu kez yönetim, beş araştırma görevlisinden ikisinin dosyasını, ‘kamu görevinden çıkarma’ istemiyle ve “olaylar bittikten sonra öğrencilerle görüşmek” ve “olayları cep telefonuyla kaydetmek” suçlamasıyla YÖK’e sevk ediyor.

Akademik geleneklere, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aldırmayıp suç olmayan eylemlerden suç üretilmesi, AKP’lileşen üniversitenin içine düştüğü durumu gösteriyor. Hukuk dışı tutum ve davranışlar üniversiteye de sıçramış oluyor düşünen, eleştiren ve hak arayanlara, üniversitelerde bile çalışma hakkı tanınmayacağı anlaşılıyor.

Oysa bu tür rektörler ve onların peşine takılan üniversite mensupları yanlış yapıyor. Çünkü toplum yalnız AKP’lilerden oluşmuyor. Çünkü AKP’lileşen üniversite bilime, demokratik yaşama ve topluma zarar verdiği gibi AKP’ye de zarar veriyor. Çünkü üniversite AKP’nin değil toplumun malı, toplumun evrenselliğinin göstergesi. Çünkü bugün iktidarda olsa da yarın yerlerini bir başka iktidara bırakacak ya da ANAP’ın başına geldiği gibi gelecekte adı sanı silinebilecek bir siyasal hareketin peşine takılmak üniversiteye yakışmıyor. İktidarın değil, gerçeğin ve yalnız gerçeğin peşinde olmak, gerçeğin sesi olmak üniversiteye yakışıyor.

YÖK’ten de, daha fazla gecikmeden yükseköğretimi “üniversiteye” dönüştürecek adımları atması ve ilk adım olarak da, Marmara Üniversitesi’nin bu hukuk dışı suçlamasını iptal etmesi bekleniyor.