Aklın ve bilimin iflası

Türkiye’de bilimle birebir ilişkili olan kurumlardan bir tanesi, Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA)’dir. Öğrencisi falan olmayan bu kurum, 2011’de çıkarılan 651 sayılı KHK ile AKP’lileştirilen bir kurumdur. Bu nedenle koronavirüs konusu dahil hiçbir konuda AKP’nin hoşuna gitmeyecek bir şeyler söylemesi beklenmemektedir.  

Bilimle ilişkili olan bir diğer kurum üniversitedir, üniversitelerin bağlı olduğu Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK)’dur. Şu anda devlet ve vakıf olmak üzere değişik bilim alanlarıyla ilişkili olan 207 üniversite ve aktif olduğu belirtilen öncelikli olarak insan sağlığıyla ilişkili 84 tıp fakültesi vardır. Rektörlerin önemli bir bölümü tıpçı olduğu gibi 21 YÖK üyesi arasında da tıpçı sayısı diğer bilim adamlarından daha çoktur. 

Ancak koronavirüs salgını üzerine, koca YÖK başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, rektörlerle yaptığı toplantıdan sonra, tıpçıların, akademisyenlerin, rektörlerin ve YÖK üyelerinin yeterli akli ve bilimsel bilgilere sahip olmadığını ima edercesine, bu konuda ne yapılması gerektiğini değil de, “Bu konunun bir devlet kararına dönüşmesi lazım” diyebiliyor. 

Hatta daha da ileri gidip “Bir iki üniversitemiz tatil ilan etti. Biz bunları yanlış buluyoruz” diyebiliyor. Hem tatil kararı veren üniversiteleri devlet nezdinde açığa düşürüp hedef tahtasına koyuyor. Hem de üniversitelerin özerkliğine saygı duymadığını gösteriyor. Özgür iradelerini kullanabilen üniversitelerin böylesi bir YÖK’ü hak etmedikleri ortaya çıkıyor.   

Daha da vahimi, Saraç, “Büyükşehirlerde yüzbinlerce öğrenci okuyor. Bunların hepsi memleketlerine dağılacak. Dolayısıyla hastalıkla ilgili bir risk olabilir. Bunun için tatil meselesinde biz mütereddidiz. Devlet kararına uyacağız. Oradan bir karar gelmeden atacağımız adımın sağlık açısından da risk taşıyacağını düşünüyoruz” da diyebiliyor. 

Saraç, “devlet” dediğinin sonuçta tek kişi olduğunu biliyor. Bu söylemle, tek kişinin alacağı kararın 207 rektörün, 84 tıp fakültesinin ya da yüzlerce tıpçının alacağı karardan daha sağlıklı olacağını mı ima ediyor, kendisinin o kişiye bağımlılığını mı gösteriyor, bilinmiyor. Ancak bu söylemle “devlet” dediği makamı da çok zor duruma soktuğu biliniyor. 

Bu söylemler hangi amaçla söylenmiş olursa olsun, bunu söyleyen kişinin, devletin karar vermesini kolaylaştıracak akılcı ve bilimsel önerilerde bulunması gereken/beklenen YÖK başkanı olması, insanın içini sızlatıyor. 

Niteliği kuşkulu ve süre olarak da yetersiz olsa da bazı bilimsel dersler okutulduğu için bilimle ilişkili sayılabilecek ve de öğrencinin gelişimi için akla önem vermesi beklenen bir başka kurum ise eğitim bakanlığı oluyor. Bu bakanlık ise, koronavirüs salgınıyla ilgili olarak, “okullarda yapılması planlanan toplantı, çalıştay, sempozyum, konferans, forum, ödül töreni, spor müsabakası, yarışma gibi sosyal etkinlikleri iptal ediyor.” Bakanlığın aklına göre, öğrencilerin sınıflarda, merdivenlerde, koridorlarda bir arada olması sakıncalı olmazken, salonlarda ya da alanlarda bir araya gelmesi daha sakıncalı oluyor. Bu konuyu Cumhurbaşkanı ile konuşacağını açıklayan bakan Z. Selçuk’un, 11 Mart'ta Sağlık Bakanlığı’ndaki Bilim Kurulu toplantısına katılmaması da dikkat çekiyor. 

Sporcunun akıllı olmasının istendiği bir toplumun Gençlik ve Spor Bakanlığı, tüm Avrupa’da maçların ertelenmesine ya da maçları seyircisiz oynattığına aldırmayıp ve de üç kuruşluk kazanç için Galatasaray-Beşiktaş maçında on binlerce seyircinin 2-2,5 saat bir arada maç seyretmesine izin verebiliyor.  

Tüm bunlara tuz-biber ekercesine, toplumun sağlığından sorumlu olan bakan, “Koronavirüsü, aldığımız tedbirlerden daha güçlü değildir” diyebiliyor!

Durum, koronavirüsü Türkiye’ye gelmeden bizim yetkililerin aklına ve vicdanına virüs kaçtığını gösteriyor. 

Not: Bu yazı gazeteye gönderileceği dakikalarda, “Devletin”, koronavirüse karşı alınan tedbirler açıklanıyor. “Devletin”, bu kez toplum yararına kararlar alarak, bir bakıma yukarıda değinilen yetkilileri de kurtarmış oluyor.   

[email protected]