Gökyüzünü tutuşturan alevler

Bilimsel adını Roma mitolojisindeki şafak tanrıçasından (Aurora) alan kuzey ve güney ışıkları, güneşin rüzgârıyla savurduğu yüksek enerjili parçacıkların dünyanın manyetik alanıyla etkileşimi sonucunda oluşuyor.

Güneş aktivitesinin yüksek olduğu, güneş rüzgârlarının kutuplara yakın bölgelerde gökkubbeyi tutuşturduğu bir dönemden geçtiğimiz için, kimi geceler bir güzel telaş sarıyor Juneau halkını. Gecenin bir yarısında şehrin kimi noktalarında yoğunlaşan olağandışı trafik; karanlık gözlem noktalarında birbirini selamlayan, yeni gelenlere bilgi veren insanlar…

Yaşamın zorluklarını unutturan, yeryüzünün ne kadar büyüleyici olabildiğini hatırlatan doğa olaylarına tanıklık edenler, ilginç bir kültürü de doğurmuş olmuyorlar mı bir bakıma? Örneğin ülkemizi benzersiz kılan kuş göçü gözlemleri,  özgün hazırlık ve sosyalleşme evreleri ile buna örnek değil mi?

İşte burada, kuzey ışıkları (aurora borealis) telaşına her kapıldığımda, ışıkları görmenin yanısıra, battaniyesine sarılmışların, tripodunun yanında sabırla bekleyenlerin arasında olmanın da çok özel olduğunu düşünmemin nedeni bu.

Her gözlem gibi,  ışık gözleminde de bir şey görememenin yarattığı duyguların bile bu kültürü paylaşanları birleştirdiğini bilmek gülümsetiyor. Gözlem noktasında soğuğa birlikte direnerek beklemiş olabilirsiniz ya da güneş aktivitesi fırtına seviyesinde olduğu halde bulutlar nedeniyle bir şey göremeyecek oluşunuza birlikte kahrolabilirsiniz. Örneğin bu yazıyı yazdığım sıralarda Juneau halkının kuzey ışıklarına tutkun olanları, “açık gökyüzü duası” ediyor olmalılar çünkü çok yüksek bir fırtına seviyesinde güneş aktivitesi bildiriliyor, ancak hava kapalı! Juneau, Alaska eyaletinin yağmur ormanı ile kaplı güneydoğu bölgesinde yer alıyor. Yılın yaklaşık 225 günü yağışlı olduğu için hava sık sık kapalı. Oldukça güneyde olduğumuz için ışıkları görme olasılığımız kutuplara daha yakın olan bölgelere göre daha az. Ancak birkaç gündür olduğu gibi güneş aktivitesi çok yüksek olduğunda, ışıklar Juneau’dan da güçlü şekilde görülebiliyorlar. Tabii bulutlar izin verirse!

Dün gece fırtına seviyesinde güneş aktivitesi vardı ancak hava oldukça bulutluydu. Gökyüzü, ancak nadiren ve yer yer açıldı.  Işıklarla bulutlar savaştılar. Bulutlar yüzünden çok şey kaçırdık belki ama şimdiye dek ilk kez ışıkların bulutları böylesine deldiğine tanık oldum. Gökyüzünde ancak “nebula” fotoğraflarında gördüklerime benzer manzaralar görmek çok heyecan vericiydi.

Işıklar güçlü olduğunda hemen apartmanımızın önünde gökyüzüne bakarak da seyretmek olası ancak en görkemli görüntüler için kuzeye bakan, açık bir yere gitmek gerekiyor. Kuzey ışıkları elbette ışık kirliliğinden etkileniyor. Ancak ışığın güçlü olduğu zamanlarda 32 bin nüfuslu Juneau’da, şehir merkezinde bile ışıkları görmek mümkün oluyor. Geceyi aydınlatan ay ışığı da kuzey ışıklarının gücünü azaltabiliyor.  Ancak karlı dağları, buzulu ile Alaska öyle görkemli bir yer ki, ışıkları dolunayda izlemek de bambaşka bir keyif veriyor. Geçtiğimiz yıl baharda, hava henüz kararmamışken, gökyüzünün mavisi hala bizimleyken izlemiştik ışıkları. Gökyüzünün mavisi, karlı dağların beyazı ve ışıkların yeşili, insanı sersemleten bir güzellikte karışmıştı birbirinin içine.

Geçtiğimiz aylarda ışıklar, yine ay ışığının aydınlattığı bir gecede ziyaret etti bizi. Işıkların dansı ile birlikte rüzgârın dağ tepelerindeki karı savurmasını izlemek çok etkileyiciydi. Kuzey ışıklarının güneşin rüzgârıyla savrulan yüksek enerjili parçacıklar nedeniyle oluştuğunu bilmek de o geceye farklı bir anlam katmıştı. Yeryüzünün rüzgârları güneşin rüzgârlarına “hoş        geldin” diyordu sanki, ona dansında eşlik ediyordu. Yeryüzü rüzgârının sesini duyuyor, güneşin rüzgârının izini görüyorduk.   

Buzulun önünde yer alan gölün kenarındaki gözlem noktamız, dünya üzerindeki en güzel kuzey ışıkları gözlem noktalarından biri olsa gerek. Işıkları buzulun, dağların üzerinde dans ederken izlemek yeterince etkileyiciyken, gölün üzerindeki buz tabakalarından gelen türlü kırılma sesini, su sesini ve hatta buzuldan parça kopuşunun sesini de duyabiliyorsunuz. 

İki gecenin birbirine benzemediğini ay ışığını, yıldızları bir kez bile seyreden bilir elbette ancak kuzey ışıkları bunu öyle görkemli hissettiriyor ki… Güçlü olduğunda gökyüzünde ışıktan yollar, dalgalanan perdeye benzer ışık dansları oluşuyor. Kimi zaman gökyüzünün bir noktası bir anda ışık huzmeleriyle alev alıp tutuşuyor. Işıklar silik, dumansı olduğunda da ağır ağır sarıyor göğü, yıldızları yutuyor.  Gökyüzünde yarattığı binbir manzara nedeniyle ışık gözlemlerinin hiç biri birbirine benzemiyor.

Işıkların silikleştiği ama yitmediği zamanlarda gözlem noktasından ayrılmak çok zor oluyor. Mümkünse böyle zamanlarda sık sık dışarı çıkıp gökyüzüne bakarak ışıklarla sabahlıyorum. Böyle böyle, başımı gökyüzüne çevirdiğimde nefesim görüş alanımda dolanmazsa, ağır bir sis gibi hareket eden, en silik renkli ışıkları bile görebildiğimi farkettim. Diğer deyişle ışıkları sonuna dek takip etmek için burnu tıkayıp, nefesi tutup, geceye dalmak gerekiyor.

Auroralar doğallıkla Amerikan yerlilerinden aborijinlere, Vikinglerden Çinlilere, görüldükleri her yerde düş gücünün sınırsızlığını gösteren sayısız mite konu olmuş.  Örneğin eşimin dahil olduğu Tlingitler, auroraların ölen insanların ruhları olduğuna inanıyormuş. Dün ışıkların bulutları yer yer ama göz kamaştıran şekilde delişini izlerken 6 Mart’ta yitirdiğimiz Sebahat (Sönmez) teyzemizi ve bize miras bıraktığı çalışma gücünü düşündük.  Güzel anısı önünde saygıyla eğiliyor, yeryüzünü onun düşlediği gibi daha adil bir yer kılmak için savaşmaya devam etme sözü veriyoruz.

***

Bilimin içine masal kaçıran bu büyüleyici doğa olayı üzerine ilk, geçtiğimiz bahar bir yazı yazmaya girişmiştim. Bilimden sanata, öylesine zengin bir bilgi hazinesi ile karşılaştım ki, okumaktan yazmaya geçmekte ve bilgileri derlemekte hem çok zorlandım, hem de bu durumdan keyif aldım. Yayın kurulu üyesi olduğum Azizm Sanat Örgütü’nün Haziran 2014 e-dergisinde yayınlanan, “Gökyüzünü tutuşturan yeşil alevler” isimli yazıma şu adresten ulaşabilirsiniz. Olayı çok güzel tarif ettiği için aldığım başlık dışında bu 2 yazı nerdeyse hiç benzemiyor. Geçtiğimiz ocak ayında kızıl alevleri de gördüğüm için bu yazının başlığını ona göre değiştirdim.