Yollar Nereye Çıkar?

Geçen hafta Türkiye sosyalist hareketinin önderlerinden Behice Boran ile Hikmet Kıvılcımlı’nın ölüm yıldönümleri idi. Yaşayanlar ikisini de unutmadılar. Behice Hanım’ın hayatına ve mücadelesine ilişkin kısa bir film hazırlamakta olan bir çalışma grubu, benden de birkaç dakikalık bir görüş istemişti. Onlarla konuştuktan sonra Behice Hanım’dan hiç değilse iki üç kez işitmiş olduğum bir sözü hatırladım.

“Çok eskiden ‘Bütün yollar Roma’ya çıkar derlermiş.’ Şimdi biz de bütün yolların sosyalizme çıktığını gösterebilmeliyiz.”

Aşağı yukarı böyle bir sözdü işte.

Emekçi insanların her gün karşılaştıkları sorunlardan, yaşadıkları olaylardan yola çıkarak onlara sosyalizmi anlatabiliriz gerçek kurtuluşun orada olduğuna onları inandırabiliriz. Demek istenilen de hemen hemen böyle özetlenebilir.

Zaten kendisi de o iki cümlelik sözü söyleyip bırakmaz hemen ardından, bu anlamı ortaya çıkaracak birtakım ek açıklamalara girişirdi. Daha çok, dost sohbetlerinde ya da partililerden oluşan küçük gruplarla eğitsel amaçlar da taşıyan konuşmalar yaparken… O yüzden, yazılarındaki ve kamuya açık konuşmalarındaki sözlerinden daha az bilinir.

Özgün anlamından biraz uzaklaştırılarak gündeme getirilen bu eski sözün, ilk akla gelen yanıyla, toplumun gündeminde yer bulan ya da gizlenen çeşitli sorunların çözümünde sosyalizmin üstünlüğünün vurgulanmasını, bu yönde inandırıcı kanıtlar ileri sürülmesini önerdiği kuşkusuzdur. Konunun bu yönüyle ilgili olarak, bundan yirmi küsur yıl önce yazdığım bir yazıda bir iki itirazı dillendirdiğimi hatırlıyorum. Emekçilere sorunlarınızı sosyalizm çözecek derken, bir yandan, insanlığın çözülmemiş sorunu kalmayacağı yolunda bir sanıya yol açılabileceğine, bir yandan da, sorunların özgül niteliklerini ve çözümlerine ilişkin teknik ayrıntıları göz ardı ederek basitleştiren bir kolaycılığın ortaya çıkabileceğine dikkat çekiliyordu o yazıda.

Şimdiyse bir başka vurgunun öne çıkarılmasının önem kazandığını sanıyorum.

İnsan aklının kavrama ve tanı koyma yeteneklerini zorlayan rezilliklerden oluşmuş bugünkü dünyadan tepeden tırnağa farklı bir dünya kurgusu sunulmalıdır emekçi insanlığa. Çok uzun süredir var olan ve bugün hâlâ ortada duran,durdukça büyüyen, git gide daha çok acı veren şu şu şu somut sorunların çözümleri değil. Kuşkusuz bunlardan, bunların yarattığı acıları yok edecek çözümlerden büsbütün kopup uzaklaşmadan, ama onları da en azından eğitsel kaygılarla içermekle birlikte, onların çok daha ötesinde, çok daha kapsayıcı, bütüncül bir toplumsal ve bireysel hayat kurgusu. Uğrunda mücadele edilmeye değer, bu değerlik bugünün bütün rezilliklerinden ve onların kaynağından kurtulmuş olmakta somutlaşan bir ütopya başkaları bir yana, bizim halkımızın hiç yaşamadığı bir yokülke.

İnsanlara böyle bir bütünselliği sunmayan hiçbir somut çözümün ya da somut çözümler toplamının çekiciliği, benimsenebilirliği, hele hele var olanlar yetmezmiş gibi bir yığın ek sıkıntıyı ve güçlüğü göze alıp ardından koşulabilirliği kalmamış görünüyor.

Peki, bu durum, insanların farkında olarak ya da çoğu kez farkında bile olmadan her gün acısını çektikleri sorunlara ilişkin inandırıcı, anlaşılabilir çözümler üretmenin ve bunların üzerinde durmanın önemini büsbütün azaltıyor mu? O tür çabalar artık iyiden iyiye emek savurganlığına mı dönüşmüş oluyor?

Sanmıyorum. Böyle bir soruya verilecek “evet” yanıtı, bu kez de ters yönde bir savrulmaya yol açabilir ortalığı dolduran bir somut çözümler kalabalığının emekçi insanların gözündeki çekiciliği sorgulanırken, ayakların yeryüzü ile hiç temasının kalmadığı bir uçuşa geçilebilir. Öyleyse, insanların yaşayıp durdukları, yaşayıp ezildikleri sorunlarla bir bağ hep kurulacak, demektir. Ama, asıl önem taşıyanın, ister geçici ister kalıcı biçimde falan ya da filan sorunu çözmek değil, bütünüyle bu dünyadan, böyle bir hayattan, beylik sözle ve kısacası, bu düzenden kurtulmak olduğunu dönüp dönüp anlatmaktır. Bir daha, bir daha, her defasında daha eksiksiz olmasına özenerek, ne kadar gerekiyorsa o kadar… Bir de, bu kahrolası, bu yıkılası düzenin yerine gelecek olanın ondan akla kara kadar farklı olduğunu her defasında vurgulamayı ihmal etmeden…

Bunu yapabilmek için “bütün yolları Roma’ya çıkartabilmeliyiz” diyen Behice Hanım’ı hatırlamakta yarar var. Hatırlamak yararlı ise oradaki öğüdü yerine getirmek de gerekli demektir ve bu hiç de zor değildir.

Örnek olsun ve kendi yaşantılarımdan olsun, ne zaman birkaç yıllık aralarla aynı yollardan geçerek ülkemizin şurasına burasına gitsem, yukarıda ilenme sözleri ile andığımız düzenin her türlü güzelliği nasıl doymak bilmez bir iştahla talan ve tahrip ettiğini dehşetle, üzüntüyle, sövüp sayarak fark ederim. Son birkaç gündür yine öyle oldu AkP’nin yaratmakta olduğu yeni zenginler arasında belirgin bir yer bulan müteahhitlerinin tiksinti uyandıran bir hamaratlıkla yıkıp bozup yeniden yaptıkları yollardan geçmek zorunda kaldım. “Doğa harikası” tamlamasının betimlemekte yetersiz kaldığı güzellikleri, çoğu kez geri dönüşsüz biçimde yerle bir ederek, kimi yerde, yola bir şerit daha ekliyorlar kimi yerde, “duble”leştiriyorlar kimi yerde ise ne yaptıklarını da bilmeden kazıp yıkıyorlar. Bu işin her yerde yapılmakta olduğunu söylemek için herhangi bir araştırmaya falan da gerek yok uç uca eklenerek çoğaltılmış kişisel gözlemler ve az çok aklı başında kaynaklardan gelecek duyumlar yetebiliyor.

Yine o tür kaynaklara dayanarak şunu söylemek de mümkün: Karayollarında buna benzer işleri müteahhitlere verirken küçük, 70-80 kilometrelik parçalara bölüyorlar her birini farklı yüklenicilere veriyorlar. Dolayısıyla, işlendirileceklerin sayısı ve karşılığında elde edilecek getiriler de çoğalıyor. “Getiri” dediğimiz sadece ekonomik anlam taşımıyor belki ondan önemlisi, siyasal getiriler. Palazlandırılan işadamlarından beklenen ve sağlanan siyasal getiriler oluyor elbette.

Bunları ve bunlara benzer olguları, inandırıcı dayanaklarını da göstererek, sergilemeyi ihmal etmemek gerek. Ayrıca, “Tamam, bunlar kabul edilemez de, nasıl yapılacak onca iş?” türü sorular da karşılıksız bırakılmamalı. “Demiryolu komünist işidir.” diyenlerin cahil cesaretiyle sağladıkları bazı kolaylıklardan da yararlanılarak gerekenler söylenmeli mutlaka.

Ama şunu doğru dürüst anlatamıyorsak, ne kadar parlak görünen çözümlerden söz edersek edelim, sürükleyiciliğimiz ya çok eksik kalacak ya da hiç olmayacaktır: İnsanları güzellikten anlar, güzelliklerin ardından koşar ve onların hem yaratıcısı hem koruyup kollayıcısı olmayı üstün tutar duruma getirmedikçe, hiçbir çözüm hiçbir sorunu ortadan kaldırmaz. Sosyalizm o insanı yaratacağı için de gereklidir. Sadece gerekli değil, kaçınılmazdır da çünkü, öyle insanların yeterince var olmadığı bir dünyanın yaşayabilirliği büyük bir hızla azalmaktadır.