Yetmişli yıllardan bir örgüt

Dostumuz ve mücadele arkadaşımız Mithat Görkem’in anısına…

Genelkurmay başkanı ile dört kuvvet komutanının imzaladıkları ve muhtıra olarak anılan belge, 12 Mart 1971 günü TRT radyolarının saat 13’teki öğle haberlerinde açıklanmış ve başbakan koltuğunda oturan Süleyman Demirel istifa etmişti. “12 Mart” döneminin başlangıcı budur. Bitişi içinse böyle kesin bir tarihten söz etmek doğru görünmüyor. En kolayı, 1973 yılının Ekim ayında yapılan milletvekili genel seçiminin tarihini öyle kabul etmektir. Doğruluğu  su götürür olsa da ne zaman bittiği sorusuna ilişkin kolay bir yanıt sayılabilir. Ama yazının amacı da bu tür tartışmalar değil zaten.

Yazının amacı, o dönemin kapanışından sonra kurulmuş bir emekçi örgütünden söz etmek. Örgütün adı Tüm Memurlar Birleşme ve Dayanışma Derneği idi. Tüm-Der kısaltmasıyla tarihe yazılmış bu örgütün kuruluş yıldönümünde ya da ona çok yakın günlerde değiliz. Bu konuyu gündeme getirmemin nedeni, bu vesileyle, geçen hafta kaybettiğimiz derneğin kurucu genel başkanı Mithat Görkem arkadaşımızı anmaktır.

Bitişine ilişkin farklı tarihler ileri sürülebileceğine değindiğim 12 Mart döneminin hemen sonrası, yeni örgütlerin hızla çoğaldığı yıllardır. Partiler, sendikalar, dernekler… Ancak, yeni sözcüğünden, ilk kez ortaya çıkan örgütler anlamı çıkarılmamalı. Tam tersine, bunların çoğunluğunun, geçmişte ve özellikle bir önceki onyılda, 27 Mayıs’ın ve onun anayasasının getirdiği ortamda kurulmuş örgütlerin benzerleri, hatta uzantıları olduğu belirtilmeli.

Bu çoğalmanın bir göstergesi olarak, kendi cüzdanımı, onun içinde taşıdığım kimlik kartlarının çokluğunu gösterebilirim. Tüm-Der’in üyesiydim; her ne kadar devlet memuru statüsünde çalışıyor olmasam da kamu kurumu niteliğinde bir kuruluşta çalışıyordum ve Tüm-Der’in tüzüğü üye olmama izin veriyordu. Öğretmen örgütü olarak bilinen Töb-Der’in de üyesi olmuştum; çünkü, bu derneğin tüzüğünde eğitim ile ilgili bir alanda çalışmak üyelik için yeterliydi ve benim o sırada işyerindeki alanım ve görev unvanım da “eğitim uzmanlığı” idi. Teknik elemanların o sıralarda kurulmuş bir örgütü olan Tüted’in de üyesiydim; çünkü üniversiteden mezun olduğum bölümün adı “ekonomi ve istatistik” idi ve, yanlış hatırlamıyorsam yeni çıkmış bir kararnamede, kimlerin teknik eleman sayıldığı sıralanırken listede “istatistikçi” de yer almıştı. Parti kartını ve bir iki kültür-sanat derneğinin kartını da eklersek, cüzdanımda oldukça renkli bir görünümün sergilendiği anlaşılabilir. Bugünlerden bir benzetmeyle de anlatmak mümkün: Hani, insanların cüzdanlarında taşıdıkları ve birinin borcunu öbürünü kullanarak, onun borcuna sıra geldiğinde bir başkasına başvurarak ödedikleri çeşit çeşit banka kartları var ya, işte öyle. Yalnız, o zamankiler alışveriş yapıp borç ödemeye yaramadığı gibi, bunlara benzemeyen birtakım yükümlülükler getiriyordu: Katılma hakkım olan kurul toplantılarına katılıyor, etkinliklerine katkı sağlamaya çalışıyordum.

İşte, benim de üye olduğum örgütlerden biri olan Tüm-Der, birkaç aylık hazırlık çalışmalarının sonunda, kamu çalışanı olan 17 kişi tarafından 20 Ocak 1975 tarihinde kurulmuştur. Bu 17 kişi arasında, 1 Mayıs 1975’te sonuçlanacak kuruluş çalışmaları Behice Boran başkanlığında sürmekte olan Türkiye İşçi Partisi’ne yakın kimselerin çoğunlukta olduklarını hatırlıyorum.

Kuruluşunda da daha sonraki çalışmaları boyunca da Tüm-Der’in başlıca amacı, memurların grevli toplu sözleşmeli sendika hakkını savunmak, bu hedefe ulaşmak için çaba göstermekti.

Dernek kurulduğu sırada, bilinen ve yasal anlamıyla sendika olmadığı halde bu adı taşıyan Tümpersonkon adında bir kuruluş vardı. Tüm-Der, sendikalaşmanın içini boşalttığını ve memur mücadelesinin aklını karıştırmaktan başka bir işe yaramadığını düşündüğü, üst düzey bürokratlar ile CHP’nin güdümünde ve sınıf uzlaşmacısı olarak gördüğü bu örgüte hep uzak durmuştur.

Öte yandan, aynı dönemde, faklı anlayışlar ve örgütlenmeler de ortaya çıktı. Bunlardan biri, o zamanlar “Maocu” olarak adlandırılan bir siyasal çizgideki eğilimin ortaya çıkardığı Mem-Der adlı örgüt oldu. Bir başkası, Tüm-Der’in “tek ve güçlü merkezi örgüt” ilkesine karşı çıkarak küçük işyerleri derneklerinin kurulmasını savunan ve bu yolda hareket eden, o sıralar ülkede belirgin bir siyasal etkinlik göstermeye başlamış tarihsel TKP’nin öne çıkardığı eğilimdi.

Tüm-Der ise “doğru demokratik kitle anlayışı”nı temsil ettiğini savunarak geniş bir kitle olan kamu çalışanlarını somut ve ortak çıkarları çevresinde ekonomik-demokratik mücadelede birleştirmek, emek düşmanlığı yapılmamak koşuluyla daha heterojen bir zeminde örgütlülüğü geliştirmek, “çıkar birliği”ni esas alan bir örgütlülüğü sağlamlaştırmak, emeğin kurtuluşu davasına ve işçi sınıfının dünya görüşüne sahip çıkmakla birlikte örgütsel bağımsızlığı koruyarak eylemde ve tavırda birlik olmak biçiminde formüle etmeye çalıştığı ilkeler doğrultusunda etkinliklerini sürdürmüştür.

Gerçekleştirilmiş eylemlere ilişkin olarak o yıllardan hemen akla gelebilecek bazı örnekler vermek gerekirse şunlardan söz edilebilir:

Tüm-Der’in çok önemli işyerlerinden biri olan Emekli Sandığı’nın Müdürler Kurulu’na ilk kez çalışanların temsilcisi olarak bir Tüm-Der üyesinin seçilmesi sağlanmıştır. Bunu bürokratik kastın parçalanmasının bir örneği olarak göstermek mümkündür.

O sıralar iş başında olan MC (Milliyetçi Cephe) hükümetinin politikalarını protesto etmek amacıyla 5 Şubat 1977’de Töb-Der ve Tüted ile birlikte gerçekleştirilen miting ve yürüyüş, dönemin en kitlesel eylemleri arasında yer almıştır.

Aynı yılın yaz aylarında, katliamları protesto etmek amacıyla gerçekleştirilen yarım günlük iş bırakma eylemi, öğretmenler dışarıda tutulursa, memurların tarihindeki bu tür ilk ve yaygın eylem olarak tarihe geçmiş; bu eylem sırasında, kurumların tepe yöneticileri de içlerinde olmak üzere kimsenin eylemi kırmasına izin verilmemiştir.

Tüm-Der’in, 12 Eylül İstibdadı tarafından kapatılmadan önce, 65 bine yakın üyesi ve, ilçeler bir yana, o zaman sayıları 67 olan il merkezlerinin 52’sinde şube örgütleri bulunuyordu. Bu noktada bir parantez açarak bir kişisel anımdan söz edebilirim: O sıralarda Ankara’da çıkarmakta olduğumuz haftalık Yürüyüş dergisine bu örgütlerden gelen haberlerin dergiye bir zenginlik ve sahicilik kattığını; bu tür bir beslenmenin görece azaldığı haftalarda sıkıntı yaşadığımızı hatırlarım.

Az önce değindiğim kapatılma süreci sırasında ve daha sonra dernek yöneticileri hakkında açılmış davalarda, “devlet dairelerini üniversitelere çevirerek anarşi yuvası yapmak”, “sağ-sol çatışmasını devlet kuruluşlarına sokmak”, “komünizm ve bölücülük propagandası yürütmek” aşağı yukarı standartlaştırılmış suçlamalar arasında yer almıştır.

Bitirmeden önce, bunca söz arasında dikkatlerden kaçmış olabilecek bir noktaya işaret etmek istiyorum.

Tüm-Der ve onun gibi yürürlükteki yasalar çerçevesinde kurularak etkinlik göstermiş örgütler topu topu 5-6 yıl kadar açık kalabilmiştir. Bu süre, bir önceki dönem olan altmışlı yıllarda  biraz daha uzun olmakla birlikte, 10 yılı geçmemektedir. Başka bir anlatımla, Türkiye kapitalizmi, kesintiye uğratarak ortadan ikiye ayırdığı bu 20 yıllık dönemde, emekçi sınıfların örgütlenerek mücadelelerini belli bir güce ulaştırmaları durumunda kendi yasalarına bile tahammül edememiştir.

Toplumsal mücadele tarihimizin önemli örgütlerinden biri olan Tüm-Der’e ilişkin nesnel verilere dayalı çözümleme ve değerlendirmelere ihtiyaç olduğu ortadadır. Öyle bir iddia taşımayan bu yazıyı yazmaya çalışırken, Tüm-Der’in mücadelesine emek vermiş insanlardan biri olan Durmuş Tiryaki yoldaşımın belleğine ve birikimine pek sınırlı ölçüde de olsa başvurma imkânım oldu. Aynı emeği vermiş başka insanlar olduğunu biliyorum. Sevgili kardeşimiz Mithat Görkem’i anmanın ötesinde bir amacı bulunmayan bu yazının o arkadaşlarımızın tümü için küçük bir çağrı olmasını dilerim.