Tencereler

Çok eskiden beri söylerdik

Kapitalistler arasında, onların düzeninde önemli görevler verilmiş üst düzey yöneticiler arasında ya da bu iki kümeyi oluşturanlar arasında ne zaman bir kapışma olsa, ne zaman birbirleri hakkında uluorta atıp tutmaya başlasalar, "Aman, dikkat kesilmek gerekir öğrenmek zamanıdır!" diye uyarırdık. Birbirimizi ve ulaşabildiğimiz kadarıyla halkımızı...

Aslında, yine halkımızın bir sözünden esinlenerek geliştirdiğimiz bir uyarıydı. Söz çok bilinir: "Tencere dibin kara, seninki benden kara." Buradan yola çıkarak, kapitalistlerin ve adamlarının her birinin birbirinden kirli olduğuna ilişkin kuramsal doğruyu ortaya koyar ve oradan da güncel gerçekliğin anlaşılmasına ilişkin şu uyarıya gelirdik:

"Bunların söyledikleri hiçbir şeye inanmayın ama birbirlerine saldırırken söylediklerinden de hiç kuşku duymayın!"

Ancak, bu uyarıyı yaparken, içinde bulunulan durumun kesinlikle yeni olmadığını düşünürdük. Söz konusu edilenin yeni ortaya çıkmış bir durum olmadığını ısrarla belirtirdik. Güncelleştirirsek, bugünkü yönetenler tayfasıyla birlikte ve onların ürünü olarak ortaya çıkmış bir durumla karşı karşıya olmadığımız, ilkin vurgulanması gereken, aslında böyle bir vurguyu da gerektirmeyecek kadar açık seçik bir gerçektir. İçinde yaşadığımız düzenin karakteri budur bu karakter, olup biten her şeye ve sahnedeki herkese damgasını vurur.

Yine de, büsbütün eskimiş, kanıksanmış, öncekinin aynı denebilecek bir durumla karşı karşıya olduğumuzu söylemekte herhangi bir gerçekçilik, dolayısıyla haklılık payı yoktur. Bugünkü durumda yeni olan yanlar da vardır.

Bir kez, tencerelerin al birini vur öbürüne benzerliğini pekiştiren, apaçık görünür kılan durumların niceliğinde belirgin bir artış söz konusudur. Nerdeyse her gün kıyamet kadar olay ortaya çıkmakta, iyi niyetle bunların arşivini oluşturmaya kalkışacak meslek erbabını da mücadeleciyi de bezdirecek kadar çoğalıp birikmektedir.

İkincisi, biriken olgularda nitelik açısından bir düşüş görülmektedir. Şunu demek istiyorum: Dipleri kararan tencerelerin sayısında ve diplerin kararma derecesinde çok belirgin bir artış olmakla birlikte, bu kirlenmişlerin ve kirlerinin çoğalmasındaki yol ve yöntemlerde bir ustalık, bilemediniz bir cinlik bile söz konusu değildir tersine, asap bozucu bir hödüklük ve fütursuzluk gözlenmektedir.

Bunun nedeni olarak da ileri sürülebilecek üçüncü bir yan ise bütün tencerelerin köpeksiz köyde değneksiz gezmekte olmalarıdır. Köyümüzün bekçileri, başlıca iki yolla, hoyratça yok edilerek ya da değişik biçimlerde satın alınarak devreden çıkarılmışlardır. Aslına bakılırsa, bunda da bir yenilik yoktur. Demek, niceliksel artışın belirgin özellik olmasına ilişkin saptamayı bir kez daha hatırlamakta yarar vardır.

Ancak, bu söylediklerimiz, herhangi bir çıkarıma yol vermeyecek kısırlıkta bir tablo karşısında olduğumuz anlamına gelmez. Bütününü bir kenara bırakalım, ayrı ayrı değişik bölümleriyle de çok şey anlatan bir tabloya bakıyoruz. Örnek olsun diye, şu kapitalistin yönetim konumundaki politikacıdan petrol rafinerisi kurma izni istemesi bölümüne bakalım. Tanınmış kapitalistin kamuoyuna yönelik bir itiraflar seansında aktardığına göre, "yürütme erki" diye adlandırılan geniş ve oldukça karmaşık organlar toplamının başındaki kişi, o izni veremeyeceğini, o işi kendisinin akrabalık dolayımıyla da ilişki içinde bulunduğu ve adının önüne "bizim" sözcüğünü getirerek sözünü ettiği bir başka kapitaliste verdiğini, ayrıca başka ülkelerde kendi konumunda bulunan bazı yabancı politikacılarla şirketlerin de devrede olduğunu söylüyor. Birtakım "rekabetçi" mülahazalarla ısrarcı olan kapitalist, sonunda, izni koparamıyor.

Hiçbir biçimde yalanlanmayan, üstelik yalan olabileceğine ilişkin bir işaret de bulunmayan bu bilgi ya da habere bakılarak, en az, hangi sonuçlar çıkarılabilir? Şunları çıkarabilmek için ortalama bir zekâ, birikim ve ilgi düzeyi yeterli olacaktır:

Birincisi, yeterince büyüyüp güçlenmiş olmak koşuluyla her kapitalist en yetkili ülke yöneticisiyle en gizli ilişkileri kurabilmektedir. Hatta, işlerin asıl kotarıldığı yerler, bu tür bütün gözlerden uzak buluşma ya da görüşmelerdir.

İkincisi, kapitalist sınıfın politikacıları, bazı koşullarda, tek tek kapitalistler karşısında kimsenin tartışamayacağı bir mutlak kudretin sahibi gibi davranabilmekte, o arada ileri sürdükleri gerekçelerin geçerliliğine de aldırış etmemektedirler.

Bununla birlikte, üçüncüsü, devletin yönetimindeki bir politikacının sınıfın bireyleri karşısında koruması gereken, yazılı ve yazısız kurallara bağlanmış tarafsızlığını bu derecede umursamazlıkla bir kenara koyması, konumunu sürdürmesi açısından ciddi bir tehlike işaretidir. "Bizim" sözcüğünün kullanılmış olması, o yönde düzenin kabul edemeyeceği kadar mesafe alınmış olduğunun göstergesidir. Ayrıca, bu ayrıntı uydurma olsa bile, talepkâr kapitalistin "o da yapsın, biz de yapalım" yollu rekabetçi ısrarının inandırıcı bir gerekçe gösterilmeden karşılıksız bırakılmış olması, düzenin mantığı açısından yeterince irkilticidir.

Dördüncüsü, bunun bir kuru gürültü mü, yoksa arkası gelecek bir tür "nihai hesaplaşma"nın habercisi mi olduğu, en azından şimdilik, ikincil önemdedir. Her ikisi de değil, demek daha doğru görünmektedir.

Bu noktada, yine tencerelerle ilgili bir başka deyimi hatırlatmanın yeridir: "Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş." Aralarındaki tangır tungur kapışma gerçek olmak birlikte, bir de bu uyum gerçeği vardır. Gürültü patırtısıyla, ateşkesiyle barışıyla, kimileyin de elbet tencerenin ya da kapağının yamulmasıyla bu tür kapışmalar sürüp gidecektir. İşte, nasıl diyelim, sadece dipleri değil her yanları kararmış bu sağlığa zararlı tencereler çöpe atılıncaya kadar...