Takoz işlevi

Dilimize Yunancadan girmiş sözcüklerden biri bu. Aynı kökenden gelen pek çok başka sözcük de var. Elbette tersi de doğru. Bizim dilimizden yakın komşularımızın diline geçmiş birçok sözcük bulunuyor. Aynı coğrafyada ve bu kadar uzun süre iç içe yaşamış kavimler, halklar, uluslar söz konusu olduğunda, doğal bir durum.

Türkçede bu sözcüğün yer aldığı birtakım tamlamaları da kullanıyoruz. Başlıktaki bunlardan biri. Ama bu yazının konu edeceği takozluk ya da takoz olma işlevi, sözcüğün ilk ya da asıl anlamıyla değil, bir bakıma ikincil denebilecek siyasal anlamıyla ele alınıyor. Herhangi bir aracın istenmeyen bir yöne, genellikle geriye kaymasını önlemek üzere bir, bazen iki yandaki tekerleğinin arkasına konulan engeli anlatacak değiliz burada.

Daha doğrusu, ne kayan bir araç ne de bu kaymayı önleyecek bir takoz söz konusu. Aslında kayan, geriye yahut sağa doğru kaydığı saptaması yapılan, öyle olduğu varsayılan bir “şey” var; ama bu bir araç değil, bir siyasal parti.

Böyle denince, CHP kısaltmasıyla anılıp, normal olarak cehepe, anormal ya da kurala aykırı olarak cehape biçiminde söylenen siyasal kuruluş akla gelir hemen. Bu partinin sürekli olarak sağa kaymasından endişe edilmiş, bu doğrultuda saptamalar yapılmış ve bunların sonucu olarak da o istenmeyen kaymanın önlenmesi, durdurulması için bir takoza ihtiyaç duyulmuştur.

Takoz denip geçilmemelidir. Önemlidir ve başlıca iki biçimi vardır; takozlar kendi aralarında ikiye ayrılır, diye de anlatılabilir.

Birincisi, iç takozdur. Adından da hemen anlaşılacağı üzere, içeriden ya da içeriye girilerek yerine getirilen takoz olma işlevidir bu. Adı geçen partiye üye olunur, orada çeşitli organlarda görev alınır ve bir türlü önlenemeyen, kökü kurutulamayan sağa ya da geriye kayma eğilimlerine içeriden engel olunur. Buna “iç takoz olma işlevi” demek de mümkündür.

İkincisine dış ya da dışsal takoz denir. Bunun için içeri girmeye gerek yoktur; zaten, içeriye girildiğinde haliyle dış değil, iç takoz olunmuş demektir. Oysa, dış takoz, bu partinin kaymasını dışarıdan yapacağı uyarılar, destekler, ittifaklar ve benzeri müdahaleler yoluyla önlemeye, hiç değilse, daha kötü aşamalara varmadan durdurmaya çalışır.

Ana amacı bakımından aynı olmakla birlikte gerçekleştirilme biçimleri farklılık gösteren bu iki takoz olma işlevinin ilki olan içsel takozluk, kişiler, gruplar, topluluklar için söz konusu olabilir. Buna karşılık, dışsal takozluk, kişiler ve gruplar için de söz konusu olabilmekle birlikte, asıl, çeşitli örgütler ve elbette partilerden beklenen bir işlevdir. Bu işlevi üstlenen, üstlenmesi gereken örgütlerin kuşkusuz kendi amaçları da bulunmakla birlikte, onlar adı geçen partinin kayması durdurulamadıkça gerçekleşmesi imkânsız amaçlar olarak görüldüğü için, aslolan, takoz işlevinin yerine getirilmesidir.

Herhalde buraya kadar anlaşılmıştır, her iki takoz işlevinin de “partiler yelpazesi”nde kayması durdurulacak partiye göre daha soldaki kişiler, gruplar, örgütler ve partiler tarafından yerine getirilmesi beklenmektedir.

Ayrıca, bu işlevi üstlenenlerin, yaklaşımlarını adlandırmak için, buradaki aşağılayıcı yabancı sözcüğü kullanmadıklarını, kullananları da pek hoşgörüyle karşılamadıklarını belirtmeye bile gerek yoktur. O dışarıdan ve eleştirel bir bakışın ürünüdür kuşkusuz.

Belki biraz karikatürleştirilerek, ama kesinlikle gerçeklikle bağı koparılmadan özetlenen bu yaklaşımın ülkemizde en çok rağbet gördüğü dönem, yetmişli yıllardır. Bu dönemin başlangıcını, altmışlı yılların ortasına kadar götürmek de mümkündür. Böylece, İsmet Paşa’nın bir yandan kendi solculuğunun sınırını çizmek, bir yandan ülkenin her köşesine yayılmakta olan sol dalgadan pay kaparken yayılma hızını düşürmek türünden beklentilerle yapıldığı ileri sürülebilecek “ortanın solu” açılımına kadar gidilmiş olur.

Aşağı yukarı başlangıcı ve asıl etkili dönemi böylece belirlenebilecek yaklaşımın daha sonraki iki, hatta üç on yıl boyunca da sürdüğünü söylemek yanlış olmaz. Ancak, etki düzeyinin gerilediğini de eklemek koşuluyla.

Buna karşılık, iki binlerin ikinci on yılı için aynı yargıya varmak çok güçtür. Bunda kendilerini daha solda görenlerden çok sürekli kaymakta olduğundan kaygı duyulan partideki gelişmelerin belirleyici olduğunu söylemek gerekiyor.

Gerçekten de, daha soldakilerin içinde bu takoz olma işlevi konusunda belirgin karşı çıkışlar ve isteksizlikler ortaya çıkıp yaygınlaşmakla birlikte, bizzat bu işlevin kendisinin “gerekliliği” konusunda herhangi bir inandırıcılığı bulunan kanıtların ileri sürülmesi, hemen hemen tümüyle imkânsızlaşmış durumdadır.

İmkânsızlaşmıştır; çünkü, kaygı duyulacak, dolayısıyla durdurulmaya çalışılacak herhangi bir kaymadan söz etmek çok güçleşmiştir. Kayan “şey” artık kolayca görülebilir bir istikrar kazanarak yerini sabitlemiştir. Hatırı sayılır büyüklükte bir “daha soldakiler” kalabalığının kaygıyla saptayarak önlemeye çabaladıkları kaymadan iz kalmamış, onların bütün çabalarına karşın, kayma hareketi tamamlanarak kayılabilecek daha geri ve daha sağda bir yer kalmamıştır.

Bu durumun üzülecek bir yanı yoktur. Üzülmektense, kaymasını durduranın, istemeden ya da farkında olmadan yaptığı bir iyilikten söz etmek daha doğru olur.