“Sol Bölünmemiştir”

Solun bölünmüş olduğunu, bölünmek ne söz, bölük pörçük ve unufak olup güçsüz kuvvetsiz kaldığını düşünen okuyucu, hemencecik "Bu ne biçim gerçeklere aykırı başlık ardından ne geleceği belli!" diyerek yazıyı okumaktan vazgeçmemelidir. Başlığın tırnak içine alındığına dikkat etmelidir. Bu çok kısa, ama çok da kesinlik anlatan cümleyi bir alıntı olarak başlığa aktardığımızın göstergesi, o tırnak işaretidir.

Alıntının kaynağı, bugünden epey eskilere dayanıyor. Otuz yıl, diyelim biraz da küsuru var. Kaynakta Yürüyüş adının bulunduğunu ve Türkiye İşçi Partisi'nin "yarı resmi yayın organı" olarak bilindiğini ekleyelim.

Adının yanında "Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm için" açıklayıcı sözü bulunan ve haftada bir yayımlanan o dergide durmadan tekrarlardık. Böyle dememde elbet biraz abartma var ama sabah akşam, her sayıda değilse de, "durmadan" sözcüğü pek de abartma sayılmayacak kadar sıkça tekrarlardık. Kimler? İşte, yazıp çizenler özellikle de, başyazar, baş sorumlu, daha doğrusu, tek sorumlu konumundaki arkadaşımız. Bu cümlenin gramer anlamında olumlusu, "Sol bölünmüştür", müteveffa Uğur Mumcu'nun diline doladığı, görünür gerçek o olduğu için de geniş kabul gören bir yargı idi. Biz, en çok da başyazarımız, Uğur Mumcu ve onun simgesi olduğu bu yaygın görüş ile amansız bir polemiğe girer başlıktaki cümleyi ya olduğu gibi tekrarlayan ya da okuyucuların tekrarlamasını sağlayacağını düşündüğümüz satırlar yazardık.

Şunu da eklemek durumundayım: Yukarıda "en çok da başyazarımız" dememde bir sorumluluktan sıyrılma eğilimi ya da hakkını teslim etme kadirşinaslığı yoktur düpedüz çıplak gerçeğin anlatımı olarak söylüyorum, öteki yazarların toplamından daha fazla o vurgulardı bu saptamayı. Hatta, geri kalan yazarların bazıları, biz bize kaldığımızda, bu sevdiğimiz ve aynı zamanda büyüğümüz de olan başyazarı, hem kırmaktan hem de hışmına uğramaktan çekindiğimiz için gıyabında olmak üzere, içimizdeki mukallitlerin ağzından alaya alırdık. Ama bunlar aramızda kalır ve yazıp çizerken yeri geldiğinde, kimileyin yeri gelmemiş de olsa, başlıktaki yargıyı dile getirmekten hiç geri kalmazdık.

O zamanlar, baskın kanıya aykırı olan bu inatçılığımızın altında yatan argümanları hatırlamaya çalıştığımda, şunları söyleyebiliyorum: Bir kez, rahmetli Mumcu'nun akıl yürütmesinde, kuşkusuz bir yığın istatistiğin yanı sıra her günkü gözlemlerle de desteklenebilen bir "saptama" ve onu izleyen tavsiye ya da öneri vardı. Şöyle özetlenebilir: Sol nitelemesinin uygun düşeceği siyasal akım ve/veya örgütlerin sayısı çok fazladır bunların halktan sağladığı destek de hiçbirini tek başına öne çıkarmayacak kadar dağılmış durumdadır. Öyleyse, bu düzene, sağa, faşistlere, karşı devrimcilere, her neyse, her kimlerse onlara karşı zaten toplum içindeki destekçi ve yandaş sayısı çok olmayan solu etkisiz bir konumda bırakmamak için, her ne kadar gönül rahatlığıyla "sol" demek kolay olmasa da, şu mavi gömlekli, işçi-köylü kasketli Ecevit'i ve onun chp'sini desteklemek en iyisidir şimdilik de olsa, en akıllıcasıdır.

Başkalarını bir yana bırakalım, en çok cin ifrit olduğumuz yaklaşım ve onun ürünü öneri buydu. Üstelik, bizim sol cenahta, emperyalizmdi, oligarşiydi, şuydu buydu diye bir yığın doğru ya da doğruya yakın söz söyleyip seçim dönemlerinde dağlara taşlara "Umudumuz Ecevit" yazan akımların ve insanların sayısı da şaşılacak kadar çoktu. Artık herkes, siyasetin içinde, hele hele sosyalist mücadelenin içinde olan herkes biliyor: Şimdilik, bu seferlik, başka çare olmadığından, en geniş birlikteliği yahut cepheyi kurmak için, oylar bölünmesin diye ya da bunlara benzer makul, gerçekçiliğin dayattığı, uluslararası sorumlulukların emrettiği, vb gerekçelerle chp'yi desteklemek, sol için bugünün sorunu değildir otuz yıl falan değil çok daha uzun bir geçmişten gelmektedir.

Öyledir de bu illetten kurtulduğumuz sanılmamalıdır en çok ortaya çıktığı seçim dönemlerinden bir başkası yaklaşıyor, orada yeniden görürüz. Şimdi, yazıya devam edelim.

Başlıkta dile getirilen inatçı söylemin bugün de geçerli olabileceğini ileri sürüyorum.

Evet, sol bölünmemiştir. Bunu söyleyebiliriz.

Sol derken emperyalizme karşı olmayı, ülkemizin kurtuluşunun emperyalizmden kesinlikle bağımsızlaşmadıkça mümkün olmayacağını emekçilerin ezilip sürünmelerinin onun dayatması olan piyasacılıkla, serbest, hür, özgür, bilmemne piyasa ile, bütün bunların en özlü anlatımı olan kapitalizmle bağlantılı olduğunu başta kadınlarımız olmak üzere bütün emekçilere tasallut eden gericiliğin emperyalizmin desteği olmadan ayakta duramayacağını açıklıkla kavrayan ve mücadelesinin hedefine bunların bileşkesini koyan anlayışları, akımları, çizgileri, örgütleri anlatmak istiyorum. Bunlara karşı çıkıp mücadele edenler, sadece onlar sol'dur ancak onlara solcu diyebiliriz.

Ötekilerin solla bir ilgileri yoktur kimileri için varsa da geçmişte kalmıştır. Bugün, örnek olsun, özgürlük, demokrasi, insan hakları diye söylenip duranların, onunla da kalmayıp sokağa falan çıkanların solla ilgisi yoktur. Onların içinde bu talep ve şikayetlerini içtenlikle dile getiren, ama yukarıda değindiğimiz karşıtlıklarda ortaya çıkan zihin açıklığına sahip olmayanların da solla henüz ilgileri yoktur sola kazanılmaları solun mücadeleciliğine bağlıdır, tamam ama, o kadar.

Bunlarda anlaşan sol bölünmemiştir henüz güçsüzdür, etkisizdir, ama bölünmemiştir. Bölünmüşlüğü görüntüdedir görüntünün değiştirilmesi ise çok zor değildir.

Bir tek koşulla, şunu kavganın başucuna yazmak koşuluyla: Siyaset, aynı anlama gelmek üzere, sınıf mücadelesi iktidar için yapılır.