Nereye Doğru?

Bazı dönemlerde, hatta "dönem" nitelemesinin fazla geleceği, haftalarla, aylarla anlatılabilecek zaman parçalarında toplumsal alanda, burada doğa olaylarının dışında demiş oluyoruz, olup bitenlere ilişkin çözümleme yapmak, özel bir güçlük ve risk taşır. Hemen, "Güçlük tamam da, risk ne oluyor?" sorusu akla gelebilir ona bir cevap yetiştirmeden geçmeyelim. Eğer çözümleme bir ya da birden çok öngörüyü, kestirimi, tahmini de içeriyorsa yanılma, yanlış çıkma riski hemen her zaman vardır zaman zaman da bu riskin ayrıksı bir artış gösterdiği olur.

Şimdilerde bu ikinci tür bir zaman diliminde yaşadığımız söylenebilir bugün pek güçlenmiş görünen bir olasılık birkaç gün sonra iyice zayıflayabilmekte ya da bugün çok zorlanarak akla getirebildiğimiz bir olasılık üçbeş gün içinde şaşırtıcı bir ağırlık kazanabilmektedir. Şu anda tam bu derecede olmasa bile, önceki cümlenin gerçek tablonun abartısız bir yansıtılışı olacağı günler uzak değildir. Dolayısıyla, yapılacak her çözümlemenin, bazıları özü ya da temel öğeleri bakımından daha üstün bir dayanıklılık taşısa bile, ayrıntıları bakımından pek kısa ömürlü olması doğaldır.

Bunları hatırlayıp hatırlatarak yakın ya da çok yakın gelecekteki olasılıklara ilişkin bir çözümlemeye girişebiliriz. Soru şu: Hangi durumlarla karşılaşma olasılığı var görünmektedir? Birbirinden farklı üç durumun ortaya çıkabileceğinden, ortaya çıkmasının beklenebilir olduğundan söz edebiliriz.

Birincisi, bir süredir yaşanan gerilimin, ana çizgileriyle değişmeden kalması, bu haliyle süreğenleşmesidir. Süreğen sözcüğünün müzmin, kronik sözcüklerinin karşılığı olduğu bilindiğine göre, bunu değiştirip göreli bir süreklilik ya da kalıcılık durumundan söz ettiğimizi belirtmek daha doğru olabilir. Nedenini şöyle anlatabiliriz: Burada varlığını çok uzun süre ve aşağı yukarı aynı nitelikleri koruyarak sürdürecek bir durumdan söz etmiyoruz. Böyle bir durumun ortaya çıkma olasılığı, sıfıra yakındır. Bir de örnekle anlatalım dersek ve hekimlerin bağışlamasına sığınırsak, örnek olsun, bir "kronik bronşit" benzetmesi yapmak doğru olmaz kronikliği çok tartışmaya açık bir durumun saptanabildiğini ve daha ağır bir hastalığa doğru hızla dönüştüğünü söylemek gerekecektir.

İkincisi, gerilimin birden, birden demenin çok da kolay olmadığı bir olaylar zincirinin ya da az çok mantık yakıştırılabilecek türden bir zincir oluşturmayan bir kakofoninin ardından ortaya çıkmış olsa bile, yine de kimsenin "birdenbire oldu" demekten kendini alamayacağı biçimde boşalıvermesidir. Böyle bir boşalmanın sonucu, görece büyük çalkantılar, hatta bir süredir olup bitenlerle karşılaştırıldığında rahatça kullanılabilecek deyişle, altüst oluşlardır. Öyle olması beklenir. Anlatımı biraz daha somutlaştırmaya çalışırsak, bugünlerde herkesin dile getirdiği, ama tuhaftır, bir değil birden epeyce fazla anlam verilen "operasyon" kodlamasını kullanıma sokabiliriz. Ama bu başlamış, sürmekte olan ve ne zaman biteceği belirsiz bir operasyon, daha doğrusu, savaş anlamına gelmektedir. Bunun ilk, hem insani acıları artırma hem siyasal sıkıntıları dayanılmaz noktalara taşıma anlamında ilk sonucu ise cenaze törenlerinin daha da yaygınlaşması, belki de, kanıksanması olacaktır eğer şimdiden böyle bir ortam oluşmak üzere değilse...

Böyle yazmanın çok fazla, acımasızlık ölçüsünde aşırı bir serinkanlılık olduğu haklı olarak ileri sürülebilir. Ne yapalım ki, gerçekliği yansıtabilmek kimileyin bu tür anlatımları gerektiriyor. Sadece böyle duygusuzluktan taş kesilmiş anlatımların geçmişten bir örneği olarak anacağım: Yetmişlerin son ayları ile seksenlerin ilk aylarında, iki yüzyılda yaşamış olmanın nesiyle diyelim, çalımıyla, cakasıyla, geçen yüzyılın son çeyreğinden dört beş yıl almışken de diyebilirdik, Sosyalist İktidar dergisinde uydurup sıkça kullandığımız bir deyiş vardı. "Günlük ortalama ölü sayısı" diye yazardık herhangi bir duygusallığı ya da, aynı anlama gelmek üzere, insaniliği olmayan, soğuk yüzlü bir terim işte tıpkı "kişi başına ulusal gelir" ya da "ihracatın ithalatı karşılama oranı" yahut "cari işlemler açığı" gibi... Her gün sokaklarda öldürülen insanların sayısındaki artış nerdeyse doğrusal bir eğilim gösteriyordu ve, örneğin, Ecevit hükümeti istifa edip yerine Demirel azınlık hükümeti geçerken, bu istatistikte önemli bir gerileme sağlamadıkça yeni hükümetin uzun ömürlü olamayacağından falan söz ediyorduk.

Olasılıklar arasında yer verdiğimiz ikinci durumun, böyle bir istatistik göstergeyi ötekiler içinde ilk sıraya yükseltmesi kesin görünüyor.

Olasıdır denebilecek üçüncü duruma gelince... Buradaki tabloyu çizerken ilk vurgulanması gereken, ayırt edici ya da belirleyici etmen, Şubat 1999 senaryosunun yeni koşullarda bir benzerinin yazılıp uygulanmasıdır. ABD'nin Apo'yu teslime benzer bir ara çözümle gerilimi yumuşatması, tahammül edilebilir hale getirmesi ve elbette, bu arada ya da bundan önce, Türkiye'den karşılığını alması, bu olasılığın özünü oluşturmaktadır. Alınacak karşılığın içinde, git gide kaçınılmazlaşan bir İran operasyonuna ilişkin iş ve güç birliği ile iş bölümü de herhalde bulunacaktır. Ayrıca, Amerikan askerlerinin Irak'tan çekilmeye başlamasıyla ilgili güvencelerin de o arada düşünülmesi gündemin büsbütün dışında olmayabilir. Ayrıntılar üzerinde spekülasyon yapmak yerine bu tablonun biraz daha ilerideki görünümüne ilişkin bir önemli noktayı tahmin etmeye çalışmakta yarar var o da PKK'nin konumuna ilişkin. Öyle bir durumda, birincisi, parçalandığı, en azından birden çok eğilime ve yönetime bölündüğü yolunda epeydir söz üretilen bu örgütteki bölünme çıplak gözle görülür hale gelecek ikincisi, bugüne göre çok daha küçülmüş, ama ABD karşıtı konuma yerleşmiş bir tedhiş örgütü varlığını sürdürecektir.

Sonunda, herhalde, bu olasılıkların hangisinin daha güçlü göründüğüne ilişkin bir değinmeyi de bekler duruma getirdik okurları. Bana kalırsa, şimdilik, üçüncü olasılığın gerçekleşmesine ilişkin veriler ve sezgilerin ötekilere göre biraz daha ağır bastığı ileri sürülebilir. Hepsi o kadar.

Bununla birlikte, gereksiz de olsa, öznel bir değerlendirme kırıntısı daha eklenebilir: Yukarıdakilerin tümünün ve benzerlerinin bize sundukları tercih edilebilirlik, sadece, "kırk katır mı, kırk satır mı" sorusundaki kadardır.