Küstah sıçrama

Bu bir devam yazısı olacak. Geçen haftaki yazının özünü oluşturan iki sözcüğün açık ve örtük biçimde dile getirdiği anlamsal içeriğin biraz geliştirilerek yinelenmesini amaçlıyor.

O iki sözcük başlıkta yer almış durumda. İkisinin birlikte kullanımıyla oluşan tamlama, bir yola ve onun belirgin özelliğine işaret ediyor.

Küstahlık için “sıra, saygı dinlemeden konuşup davranma” demiştik. Değişik ölçütlere bağlı olarak ve genellikle bir toplumsallık yahut ortaklaşma içinde önceden belirlenmiş bir söz söyleme ve eyleme geçme sırasını beklemeden, bu çerçevede ortaya çıkmış bir saygı anlayışına aldırmadan konuşmak, görüş bildirmek, itiraz etmek, bunlar doğrultusunda davranıp eylemde bulunmak, biçiminde genişletilebilir.

İnsanlar, daha doğrusu, insan bireyleri arasındaki ilişkilerde küstahlık, bozucu, hırpalayıcı, hatta kimileyin yıkıcı etkilere yol açar. Özellikle de sınıfsal kökenleri ve bağlılıkları aynı olan,  düşünsel ve duygusal yaşantıları ortaklık gösteren bireyler söz konusu olduğunda, bu yıkıcılık ağır basar; dolayısıyla, küstahlık sözcüğü de kötücül bir anlam taşır. Bunun doğal bir sonucu olarak da, bu sözcükle nitelendirilebilecek söz ve eylemler, ahlaklı davranış kurallarının dışına düşmek sayılır ve onlardan uzak durulması beklenir.

Buna karşılık, tarihsel ve güncel çıkarları karşıtlık içinde bulunan toplumsal sınıflar arasındaki ilişkilerde, başka bir anlatımla, çeşitli biçimlerde ve değişik sertlik dozlarında sürüp giden sınıf mücadelelerinde, ezilen/sömürülen/yönetilen sınıflar açısından, küstahlık, bu sözcüklerin herhangi biri kullanılarak anlatılabilecek verili ve kabul edilemez durumu değiştirmenin önkoşullarından biridir. O zaman, küstahlık, sadece egemen sınıflar açısından kötücül bir anlam kazanır. Ötekiler açısındansa, boyun eğmemenin, hayır, daha oraya varmadan, koyun sürülerinden ayırt edilebilmenin ilk, yeterli olmaktan uzak, ama vazgeçilmez adımıdır.

Üzerinde durmaya çalıştığımız, her kapıyı açan bir maymuncuk, her soruyu yanıtlamamızı sağlayan bir şablon değil elbette; ama, bir “altın tamlama” olarak adlandırabiliriz pekâlâ.  Onun ikinci sözcüğüne gelince, denebilirse, kurtuluş sürecinin karakteristik eylemini betimliyor. Sıçrama sözcüğüdür bu; gerçekliği daha eksiksiz yansıtabilmek için çoğul olarak kullanmamız gerekir.

Sürece bir an için, şöyle yeterince dışına çıkıp bütününü görebilecek bir konumdan, sözgelimi, kuşbakışı bakabilme, üstelik bu işi yaşanmış ve yaşanmakta olan zaman dilimlerini kendi yaşamakta olduğumuz anda bir araya getirerek yapabilme şansımız olsaydı, ya da hünerli birileri bizim için sürecin aslına sadık bir resmini, grafiğini çizebilseydi, şuna benzer bir görüntü ile karşılaşırdık: Artıp azalan, yer yer belirginleşip kimileyin fark edilmez olan bir eğimle yükselmekle birlikte, asıl, düzensiz aralıklarla ortaya çıkmış sıçramalarla gerçekleştiği görülen bir gelişim ya da böyle betimlenebilecek bir gelişim çizgisi…

Bu çizginin üç önemli özelliğini ayırt etmek gerekir: Birincisi, yer yer fark edilmez hale gelen   bir yükselme eğilimi; ikincisi, açıkça görülen sıçramalar; üçüncüsü, hem sıçramaların yüksekliğinde hem gerçekleşme aralıklarında, yine açıkça fark edilebilen, düzensizlik ya da eşitsizlik…

Bu özelliklerin son ikisinden devam edersek şunları ekleyebiliriz:

Saptanıp gözlemlenebileceğini varsaydığımız tablodaki sıçramaların yüksekliği, hemen her zaman, birbirinden oldukça farklı olarak gerçekleşir. Böyle olması da beklenmez değildir; çünkü, varlığını bildiğimiz ya da tahmin edebildiğimiz farklı etkenlere bağımlı olarak ortaya çıkmaktadır: Örnek olsun, bir önceki ile arasına giren sürenin uzunluğu ve, bununla ilintili olarak, o sürede ortaya çıkan hem engelleyici hem destekleyici etkenlerin sayısı, gücü, kalıcılığı; sıçrama eylemi öncesinde bir gerilmenin ve hızlanmanın gerekliliği düşünüldüğünde, sıçrayanların gerilme gücü ile bunu belirleyen hazırlığın yeterliliği ve benzerleri…

Öte yandan, aşağı yukarı aynı ya da benzer nedenlerle, iki sıçrama arasındaki aralıkların da eşit olmayışı, sürecin belli bir kesinlikle öngörülebilir bir nitelik taşımadığının göstergesidir.

Demek, birçok bakımdan, önceden kestirilebilir, dolayısıyla somut, tanımlanmış önlemler almak yoluyla planlanabilir bir süreçle karşı karşıya değiliz. Bununla birlikte, az önce, bir an için dışına, uzağına ve tümünü izleyebilir bir konuma çekilerek bakmaya çalıştığımız sürecin yeniden içine girerek, bu anlamda, gerçekte olduğumuz yere dönerek sürdürdüğümüzde, birtakım sonuçları yazıya dökmemiz mümkün görünüyor:

İlkin, önceden kestirimlerde bulunup yolumuzun üzerindeki engelleri saptayabilecek ve, bırakalım onları ortadan kaldırmayı, ürkütücü olmaktan çıkartacak ölçüde etkisizleştirmeyi sağlayacak durumda bile değiliz.

İkincisi, bu durum, umarsızlık demek çok abartılı olsa da, önceden önlem alma konusundaki yetersizliğimiz, basbayağı can sıkıcıdır. Can sıkıcı demek, biraz hafif kalıyor; moral bozucu, umut kırıcı sözleriyle de vurguyu artırabiliriz. Öyledir; çünkü, kapitalizmin bir ölçüde daha önceki  toplumlardan almakla birlikte kendisinin pekiştirip yarattığı ve anarşi, belirsizlik, geleceğe dönük güvensizlik benzeri kavramlarla uyumluluk içindeki dünyasında yaşayan insanlar açısından düzen ve öngörülebilirlik arayışının, nasıl anlatmalı, hava ve su kadar doğal bir ihtiyaç olduğu söylenebilir.

Ama, ne çare, yapabileceklerimiz pek o kadar çok ve çeşitli de sayılmaz.

Buna karşılık, emekçi insanlığın yüzyıllardır çabalayıp çok ileri bir düzeye ulaştırdığı bilgi ve yaşantı birikimi ile mücadele inadı, ayrıca bizim onlara ekleyebileceklerimiz de kesinlikle az sayılamaz, dolayısıyla hiçbir biçimde küçümsenemez.

Yeter ki, onlardan gereğince yararlanma ustalığını edinelim, bir; onları geliştirip zenginleştirecek yaratıcılıkla üretkenliği gösterebilelim, iki.

Ortaya çıkmış olmalı; ama bir de “sözün özü” diyerek tekrarlamakta sakınca yok: Devrime doğru ilerleyiş küstahça sıçramalarla olur; öyle gerçekleşir. Önceden birtakım planlar ve programlar yapma çabası, kendini böyle gösteren bir düzenlilik ile güvenlik arayışı ve beklentisi ise, hem kaçınılmaz hem de yararlı olmakla birlikte, bu sürecin ayırt edici özelliği olamaz; olduğuna rastlanmamıştır.