Küçük bir değinme

Çok eski bir arkadaşımdı. Çok eski olmakla birlikte, karşı karşıya gelmeyeli en az on yıl olmuştur. Ayrıca arkadaş dediysem, öyle insani anlamda da arkadaş, yakın bir dost değil; daha çok, siyasal arkadaşlık demek doğru olur. Aynı çevrenin insanları olmamızın ötesinde, kendisine siyasal olarak yakınlık duymamın ve bu yakınlığı uzun süre korumamın birkaç nedeninden biri, ta 1970’lerin ortalarında, o zamanki deyişle bir “demokratik kitle örgütü” kongresinde söylediği sözdü: Kürsüden yaptığı konuşmada “Ben önce sosyalistim, sonra Kürt.” demişti ve büyük alkış almıştı.

İşte o Kürt arkadaşla, sözünü ettiğim kongreden aşağı yukarı yirmi yıl sonra, bir yerde oturmuş sohbet ederken söz nasıl olduysa Castro ile Öcalan’a, onların yapıp ettiklerinin karşılaştırılmasına gelmişti. Gelebilir mi? Biraz zor görünüyor. Nasıl olduğunu hatırlamıyorum, ama gelmişti işte. Bunu sohbet dediğim görüşmenin ne kadar başı sonu belli olmayan, pek öyle tutarlılık kaygısı taşımayan, eski deyişle, insicamsız bir konuşma olduğunu belirtmek için ekliyorum.

Bir ayrıntı daha verebilecek durumdayım: O sıralar Öcalan daha Bekaa’da idi ve adının önüne “sayın” sözcüğü getirilmeden de kendisinden söz edilebiliyordu. Hatta, resmi olmayan konuşmalarda kişilerden soyadlarıyla söz etme alışkanlığı da pek gelişmemişti. Bir “hatta” daha: Öcalan’dan o sıralar, ondan önce de uzun süredir olduğu gibi, daha çok “Apo” diye söz ediliyordu.

Her neyse… O tam anlamıyla havadan sudan sürüp giden konuşmanın bu bölümünde eski arkadaşım, Apo’nun yanında Castro’nun lafının olmayacağını söyleyivermişti. Geçmiş gün değil, iyice geçmiş gün, sözcükleri hatırlamam mümkün değil de, bu anlama gelen bir yargı idi işte…

Sonunu merak edenler için eklenebilir: Böyle bir yargının dillendirilişi, sohbetin daha fazla uzamasını önleyerek hayırlı bir sonuca yol açmıştı.

Bu çok geride kalmış, kendimin bile eksiksiz aktaramayacak kadar unuttuğum olayı hatırlamak da nereden çıktı, sorusu yerindedir. Oraya geliyorum.

Bu benim sosyalist bir Kürtten, en azından bir zamanlar öyle olduğuna kendimin de tanıklık edebileceğim bir Kürtten işittiğim, sosyalizm mücadelesi ile bu mücadelenin  bütün devrimci Kürtler tarafından da hep saygıyla anılmış isimlerine ve sosyalist düşüncenin kendisine yönelik ilk atıp tutmadır. Atıp tutma derken, eleştiriyi kast etmiyorum; önemsizleştirmeden, küçümsemeden, hatta aşağılamadan söz ediyorum. Sonraki zamanlarda, benzer küçümsemeleri, kimileyin geçmişte kalmış birtakım düşünürleri ve düşünceleri “aşma” gereğinin bir parçası olarak dillendirilmiş biçimde, çok okumuş ve dinlemişizdir.

Bunların belleğimde canlanışı, dün burada okuduğum bir yazının etkisiyle oldu. İlker Belek, Demokratik Toplum Kongresi’nin Şubat ayı başlarında yaptığı ve “demokratik özerklik modeli”nin ekonomik boyutlarına değinen açıklamalarla ilgili eleştirilerini özetliyordu. İlker, kapitalizmin özüne dokunmadan, kapitalizmi dönüştürmeyi ve tekelleşmeyi önlemeyi öngörmenin temelsizliğine, gerçeklikten kopukluğuna ilişkin birtakım argümanları sıralarken, yaygın ve haklı alışkanlıklarımıza uygun olarak, Marx, Engels, Lenin gibi isimlerin çözümlemelerine göndermede bulunuyordu.

Bulunuyor ve yazdıklarına kulak verebileceklerin sayısını büsbütün azaltıyordu. Nedeni belliydi, dayanak gösterdiklerine, artık aşılmış olanlar ya da aşılması gerekenler kategorisinde yer veriliyordu.

Bununla birlikte, kendisi de, yazının sonunda, o saptama ve açıklamaları yapan kuruluşa sosyalistliğin gereği olarak katılan ya da destek verenlere “yazık” olduğunu söylemişti. Böylece, yazdıklarına kulak verebileceklerin sayısına ilişkin herhangi bir gerçek dışı iyimserlik taşımadığını belirtmiş oluyordu.

Yine de, daha eskileri bir yana bırakalım, onyıllardır sosyalizm mücadelesi ile düşünürlerinin eksiğini gediğini, eksik gedikten çok daha fazlasını ve neredeyse tümden geçersizliğini keşfetmeye çabalayanlar bu kadar çok ve çeşitli iken, bir zamanlar sosyalizme bulaşmış Kürt siyasetçilerin ve onların “kardeş halklardan” destekçilerinin neyi eksik!

Onlar da bu kafileye katılalı epey oldu zaten.

Karşı karşıya kaldıklarımız, bu katılımın ürünleridir. Bundan sonra karşılaşacaklarımız da cabası…

 


Not: Sağlık sorunları nedeniyle bu yazıların düzenliliğinde ortaya çıkmış ve çıkabilecek aksaklıklar için okur dostlardan özür diliyorum.