İktidar ve İttifak

İlk sözcüğün ne anlattığı üzerinde durmaya gerek yok. Herkesçe bilindiğini varsayabiliriz. Bununla birlikte, hâlâ büyülü bir sözcük olduğunu görebildiğimiz "devrim" ile çok yakın düştüğünü hatırlatmak, içinden geldiğimiz ve beslenmeye devam ettiğimiz damarın karşı konulmaz bir zorlamasıdır. Şu farkla ki, kız ya da erkek, çocuklarımıza Devrim adını koymakla birlikte, öbür sözcüğü henüz böyle bir mertebeye yükseltmiş değiliz.

İkincisi de aslında çokça kullandığımız, ama anlamı konusunda yeterince titizlenmediğimiz bir sözcüktür. Oysa, sözlük kullanma konusundaki yaygın eksiklik olmasaydı, bu tür yakınmalarımız da olmazdı. Sözlüklere bakar ve görürdük: İttifak, bir, uyuşma, söz birliği etme, birlikte davranmak üzere sözleşme, iki, rastgeliş anlamlarını taşıyor. Bunları, özellikle sonuncusunu, akılda tutmalı biraz sonra işimize yarayacak. Dilimizdeki bu sözcüğün anlamsal içeriği bir kolaylık sağlıyor ve bu kolaylıktan yararlanmaya çalışıyoruz. Yoksa, üzerinde durduğumuz konunun bizim topraklarımızla sınırlı bir geçerliliğinin olduğunu düşünüyor değiliz. Bu sorun, ittifak, yeryüzünün tümünde hemen hemen aynı ölçüde önem taşır, demekte bir sakınca bulunmuyor.

İtiffak yapmak her zaman, her işte gerekebilir. Kişiler, gruplar, kurumlar, kısaca, farklı niteliklerdeki özneler arasında küçük ya da büyük amaçları gözeten "birlikte davranmak üzere sözleşmeler", "rastgelişler" ortaya çıkabilir. Hatta, bunlar olmaksızın irili ufaklı amaçların gerçekleştirilmesi mümkün olmaz ya da pek seyrek olur, demek yerindedir. Siyaset ya da sınıf mücadelesi söz konusu olduğunda ise, her zaman ve her durumda aynı görünürlükte ortada olmasa da, asıl kaygı iktidardır çünkü, iktidarı almadan siyasetin/sınıf mücadelesinin "yeni bir dünya kurmak" biçiminde özlüce anlatılabilecek ana yönelişine uymak mümkün değildir. Bununla birlikte, siyaseti bir ittifak sanatı olarak tanımlamakta, hiçbir tanımın abartmadan ve eksiklikten tümüyle arınmış olamayacağı kaydıyla, sakınca yoktur. Burada yazıp durduğumuz olur'ların, olmaz'ların, mümkün'lerin, imkânsızlar'ın, hep, yazının hemen başında değinilen damardan gelenler açısından ileri sürüldüğünü de ekleyelim ki, muradımız ve bağlı olmaya özen gösterdiğimiz köklerimiz daha iyi anlaşılsın. Böylece, umursamadığımız birtakım ölçütlerle eleştirilmemizin yaratabileceği kaynak savurganlığını da önlemiş oluruz belki.

Geçen yüzyılın ilk çeyreğinde, işçi sınıfının iktidar mücadelesinin gelmiş geçmiş en kararlı atılımını yaşadığı ve başarılı olduğu dönemde, bu ittifak sorunu birçok ayrıntısıyla birlikte gündeme gelmiş ve çıkmamacasına yerleşmiştir. O zaman, işçi sınıfının o kararlılığı gösterip iktidarı aldığı coğrafyada, ayrıntılarını bir kenara bırakarak söylersek, bu sınıfın köylülük ile ittifakı merkeze yerleşen bir sorun olmuş, hatta sözünü ettiğimiz coğrafyanın egemen dilinde yeni bir sözcüğün uydurulmasına da yol açmıştır.

Oysa, uzun bir süredir, nesnel olarak, sadece en eski kapitalist ülkelerde değl kapitalistleşme yoluna daha sonra girmiş ülkelerde de köylülüğün git gide önemsizleşen bir toplumsal-ekonomik kategoriye dönüştüğü biliniyor. Ancak, bu durum, ne ittifaklar konusunu önemsizleştirmekte, ne de işçi sınıfının siyasal mücadeledeki hareket noktası ya da başlıca sorununa ilişkin bir kuşkuya yol açmaktadır.

Siyasal mücadelenin ağırlık merkezi konusunda şunu vurgulamamız gerekir: Yirminci yüzyılda hem teorik hem pratik anlamda Marksizm'e en büyük katkı, Lenin'in adına yazılıdır ve kuşkusuz kolektif bir özellik de taşır. Oradaki en önemli sorunun köylülükle ittifak sorunu değil, işçi sınıfının iktidarı alması ve onu koruyarak güçlendirmesi olduğunu, her türlü ittifak sorununun bu bağlamda önem kazandığını biliyoruz.

Yeni yüzyılda, yüzyıllar birçok bakımdan sadece kâğıt üstünde dönüm noktası olabildiklerine göre, daha doğru bir anlatımla, sosyalizmin çözülüşünü izleyen dönemde, ittifaklar sorunu önemini korumakla birlikte, işçi sınıfının iktidarı alma ve sosyalizmi kurma mücadelesindeki müttefikleri konusunda yeni yaklaşımların gerekeceği, belli bir açıklıkla ortaya çıkmış durumdadır. Bu yeniliği sadece ittifak yapılacak sınıf ve katmanlar değil, ittifakın anlamı ve biçimleri açısından da düşünmekte yarar vardır. Böyle dediğimizde, yukarıda değinilen, "rastgeliş" anlamı akla geliyor. İktidar mücadelesindeki işçi sınıfının yolunda kalıcılığı farklı rastlaşmalar, kesişmeler olacak ve sınıf siyasal öncüsünün yönlendiriciliğinde o karşılaşmalarda yanına alacağı müttefikleri ile iktidar yürüyüşünü sürdürecektir. Bu müttefiklerle ortak yürüyüşün nasıl ve ne kadar süreceğini, o arada hangi dönüştürme süreçlerinin gerçekleşeceğini ise hem ihtiyaçlar hem de öncünün gücü, aynı anlama gelmek üzere, önderlik yetenekleri belirleyecektir.

Bunlara "tekrardan ibaret" yaftasıyla burun kıvırmak, bağışlanabilir bir yanılgıdır en fazla, burada söz edilenlerin tekrarın ötesinde olduğunun anlaşılamadığını gösterir. "Tedavülden kalktı" damgasıyla karşı çıkmaksa bağışlanmaz bir yanılgıdır başka bir safa geçildiğini anlatır.

* * *

"(...) Nobel ne ki, biz, eğer sol bir iktidar denersek, bunlar bizi vuracak herkese her şeyi verirler.

Üzülmeyiz.

Başarılı olduğumuzu, halkçı bir iktidar yolunda, doğru yolda yürüdüğümüzü düşünürüz.

Şeytan, yani emeğin halkçı iktidarı gerçekten de ayrıntıda gizlidir.

Konuşalım. Ne olur, ayrıntılı konuşalım..."

Yurdakul Er'in iki hafta önceki "Şeytan ve İktidar Ayrıntıda Gizlidir" başlıklı yazısı bu çağrı ile bitiyordu. Bu yazıyı o çağrının fazla gecikmemek kaygısıyla aceleye getirilip kısa tutulmuş bir yanıtı yahut yankısı saymak uygundur. Hiç değilse, bu yazının, ayrıntıları konuşmak ve oradan iktidar imkânları üzerine bir akıl yürütme çabasına girişmek biçiminde anlaşılabilecek o çağrıya verilmesi mümkün yanıtlardan biri, belki de bir giriş olduğu kabul edilebilir.

İleride elbet yeniden düşünüp uzun uzadıya konuşma fırsatını da buluruz.