Ekim Olmasaydı

Nedense aklıma takılıverdi önce o olayı anlatayım da sonra başlığa gelirim.

Ben de hatırlıyorum, Satılmış adını taşıyan bir müstahdem vardı ODTÜ'de, bundan otuzbeş kırk yıl önce. Anlatayım dediğim, o emekçiyle ilgili ilk kez yazıya döken ve daha sonra birçok kez yineleyen ise Yalçın Küçük.

O zamanlarda bir gün, biz öğrenciler, gösteri yapıyoruz Satılmış da üniversitenin merkez kafeteryasındaki öğretim üyeleri bölümünde, ya da her neyse öyle bir yerde, hizmet veriyor. Biz dışarıdaki gösteri sırasında "satılmış rektör" diye bağırıyoruz Satılmış da içeride, bir yandan hocalara yemek şu bu getirip götürürken, bir yandan da "etmeyin çocuklar, ben yapamam, rektörlük kim, ben kim" diye söylenip duruyor. Hoş bir hikayedir. Satılmış'ı tanırım da olayın tanığı değilim demem o ki, ben üstadın yalancısıyım.

Şu sıralarda yaşı yirmi beş otuz civarında olup da Ekim adını taşıyan gençlerin sayısı az değildir. Onların çocuk yaşlarında böyle bir başlık atsak ve onlar da bu başlığı zar zor heceleyerek sökselerdi, herhalde, annelerine ya da babalarına gösterip "bak, beni yazmış" derlerdi. Biraz da burukluk yaşarlardı çocukça bir burukluk ve hüzün işte, ben olmasaydım onlar, annesiyle babası, ne yaparlardı diye pek de kavrayamadıkları tuhaf düşüncelere dalarlardı.

Öyledir, çocuklarımıza ad olarak koymuşuzdur sevdiğimiz insanların adlarını koyar gibi, Sinan, Hüseyin, Ulaş, Deniz der gibi...

Bu işin bir yanı, sevgi ile ilgili olan yanı. Bana sorulursa, herhangi bir yanı da değil, birinci yanı. Hadi öyle demeyelim de, bilimden bilimsellikten ne kadar çok söz ettiğimizi hatırlayarak, birincil yanlarından biri diye yumuşatalım.

Tartışılmaz bir kesinlikle dile getireceğimiz gerçeklik ise şudur: Bugün yeryüzünde yaşayan emekçilerin tümü için, beyazı siyahı sarısı, dinlisi dinsizi, sürüneni dikileni, hepsi için, Ekim Devrimi bir milattır.

Bu Arapça sözcük doğuş, doğma, doğum anlamındaki "veladet" sözcüğünden geliyor ve doğum günü anlamını taşıyor. Dolayısıyla, burada, Ekim Devrimi'nin yeryüzündeki her renkten, her soydan ve her anlayıştan emekçi için doğum günü anlamına geldiğini söylemiş oluyoruz. Burada anlatmak istediğimiz, tek tek ya da topluca emekçiler değil, mücadele halindeki emekçilerdir, daha da doğrusu, emekçilerin iktidar mücadelesidir. O yüzden, ileride, takvimlerin düzenlenişinde de bu tarihin başlangıç noktası olarak kabul edilmesi üzerinde durulabilecektir devrimlerin bu tür konuları gündemlerine aldıklarını biliyoruz.

Böyle derken, çok mu abartılı bir yargıyı dillendirmiş oluyoruz? Öyle ya, emekten, emekçiden yana olduğunu ileri süren, bunu ileri sürerken içtenliğine güvenilmesini sağlayacak yeterince kanıt gösterebilen, onların kanıt göstermeleri bir yana, kendilerinin ve bizlerin her türlü sempati ve antipatilerinden bağımsız bir nesnellikle öyle olduklarını kabul edebileceğimiz pek çok kişi, topluluk ya da eğilim Ekim Devrimi'nin "olumlu ve olumsuz yanları"ndan söz etmiyor mu? Bir dirhem olumlu yan koyup öbür kefeye de bir dirhem olumsuz yan yerleştirmiyor mu? O halde, Ekim nasıl olur da milat kabul edilebilir?

Bu soruya yanıt olarak, hiç uzatmadan, şu kadarını yazmamız yetecektir.

Ekim dediğimizde ilk aklımıza gelen, işçi sınıfının ve onun öncülüğündeki emekçilerin, siyasal iktidarı, yeni bir toplum kurmaya girişebilecek kesinlik ve sağlamlıkta ele geçirmeleridir. Daha önce, bu özelliği taşıyan bir iktidarı alma örneği olmamıştır. Dolayısıyla, insanlığın yüzlerce yıllık bilgi birikiminde olağanüstü önemli bir yer tutan sosyalizmin, bilimsel sosyalizmin, Marksizmin, nasıl derseniz deyin, kitap kurtlarının değil yoksul ve sıradan insanların, yığınlarla emekçinin eline geçmesi, onların elinde bir açıklayıcı ve yol gösterici durumuna gelmesi, Ekim Devrimi ile mümkün olmuştur.

Sosyalizm düşüncesi, eşitlik ve özgürlüğün, ilki ikincisinin temeli ve önkoşulu olmak üzere, insanlığın kurtuluş özlemi olduğunu söylüyor ve bunun gerçekçiliğini vurgulayarak gerçekleştirilme koşullarını ortaya koymaya çalışıyordu. Aslında yüzlerce yıldır çeşitli biçimlerde dile getirilen bu özlemin ulaşılabilir olduğu, ilk kez, bu devrim ile insanlığın belleğine kazınmıştır.

Ekim olmasaydı, emekçi insanlığın belleğinde, sömürüden, baskıdan, zorbalıktan, kargaşadan, savaştan, yıkımdan başka ne kalırdı? Bütün bunları yok etme umudu, Ekim ile birlikte ete kemiğe bürünmüştür.

Bir süredir azalmış görünen o umudun ayakta kalışını sağlayan etkenlerden biri, Ekim'in yaşanabilmiş olmasıdır. "Azalmış görünen" diyerek abartılmasına karşı çıktığımız umut sarsıntısı da Ekim Devrimi'nin müzeye kaldırılmak istenmesi ile ilgili değil miydi zaten?

Bizim Ekim adını taşıyan çocuklarımız şimdi büyüyüp koca koca insanlar oldular. Onların bir bölümü, biraz akılları ermeye başlarken, ana babalarına kendilerine niye öyle bir adın konulduğunu sorduklarında, "oğlum -ya da kızım- biz babanla -ya da annenle- bir Ekim gününde tanışmıştık" yahut "sonbahar Ekim aylarında çok güzeldi eskiden, ama bu küresel ısınma sonbahar mı bıraktı, hemen kış geliveriyor" türünden yanıtlar almışlardır, eminim. Ama adlarının nereden geldiğini çok iyi bilen ve "ismiyle müsemma" Ekim'lerin sayısı onlardan az değil, bundan da eminim.