Devrimin demokratik olanı

Olur mu?

Aslında, olmaz.

Olmasına olur da, o çok eskidendi. Artık olmuyor.

Peki, devrimin burjuvası olur mu? Burjuvası derken, o sınıfın eli ya da öncülüğü ile ve o sınıfın çıkarlarını, çıkarlar dediysek, tarihsel ve güncel olanlarını birlikte anlatmak istiyoruz, öylesi çıkarlarını gözeten, onları ön plana almakla birlikte bir bütün olarak toplumun çıkarlarını da sorun edinen bir devrim olur mu?

Bir önceki soruyla birleştirirsek, demek istediğimiz, artık bu anlamda demokratik devrim ve onu gerçekleştirecek sınıfın eline bakan burjuva devrimi olmuyor. Olmaz. Olamaz.

Nedenini, pek çok etkeni, onların birbiriyle etkileşimini, tümünün birden gerçekleştiği birkaç yüzyıl ile anlatılabilecek zaman boyutunu bir arada ve bir çırpıda aktarmaya kalkışan bir özet olarak şöyle anlatmak mümkün: Burjuvazi dediğimiz, halk ağzındaki günlük kullanıma uyarak patronlar sınıfı da diyebildiğimiz bu sınıf, çok uzun süredir iktidardadır; bu süreyi, birkaç yüzyıl kadar önceden başlatabiliriz. Ayrıca, değişen müttefikleriyle birlikte, yeryüzünün hemen hemen tümünde bu iktidarda olma durumu geçerlidir. Ek olarak, bu çok uzun süre boyunca, kendisiyle birlikte tarih sahnesine çıkmış ve kimileyin yeterli kimileyin yetersiz biçimlerde, kimileyin unutmuş izlenimi verecek kadar aralıklarla kimileyin aklında başka şey yokmuşçasına kararlılıkla peşine düşerek iktidara göz koyan bir başka sınıf daha olmuştur. Hatta, kendinden önce iktidarda olanın “mezar kazıcısı” olduğu saptaması yapılan bu sınıf, dünyanın önemli bir parçasında basbayağı iktidarı da almış, orada patronlar sınıfı ile müttefiklerini de kaldırıp atmış, hatta ve hatta, bu egemenliğini yeryüzünün başka yörelerine de şu ya da bu biçimde yaygınlaştırmayı becerebilmiştir.

Öte yandan, bu iktidar olma ve iktidarını genişletme dönemi, hele kapitalistler sınıfının iktidarı ile karşılaştırıldığında, hiç de uzun sürmemiş, ama bir uyarıyı yeterince güçlü bir biçimde gerçekleştirmiştir. Buna, iktidarın sonlu olduğu ve bu sonun hiç de dikkate alınmayacak bir uzaklıkta bulunmadığı uyarısı, demek mümkündür.

Bu uyarının alınması, üstelik kuramsal düzeyde, yazılarda, kitaplarda, sözlerde değil, gerçek hayatta, gözle görülerek, elle tutularak alınması, burjuvazi dediğimiz sınıfta ne rahat, ne huzur, ne demokrasi bırakmıştır. İster burada, ister buraların çok çok uzaklarında, ister yeryüzünün bir ucunda, ister öbür ucunda…

Rahatı kaçan burjuvazi, çok erken tüketmiştir ilerici denebilecek yanını. Çok erken derken, karşısındakilerin görebildiği zamanlara göre çok erken, demek istediğimiz yeterince açık olmalıdır.

Karşı taraftakiler, burjuvazinin eksik bıraktıklarını da biz yaparız, ama kendi asıl işimizi yaparken, onun yanı sıra, bir yan ürün olarak yapar, yapıveririz, demişlerdir. Demelerinin üzerinden aşağı yukarı 100 yıl geçmiştir. Aşağı yukarı, diyorum; çünkü, bunun burada yazdığımız biçem ve açıklık içinde yazılıp söylenmesinin üzerinden tam 100 yıl değil, 4 yıl daha eksik bir süre geçmiştir. Burjuva demokratik reformlar da,  esasen, bizim sosyalist devrimimizin yan ürünleri olarak gerçekleşebilir; biz onları da o arada, geçerken, çözüveririz, demişlerdir.

Lakin, bunları dediklerini ya unutanların ya da önemini yeterince kavrayamamış görünenlerin çokluğundan olmalı, belki de ikisinden birden, burjuvazi denilen sınıfın tümünden değilse bile, onun bazı bölmelerinden medet ummaya devam etmişlerdir.

O kadar da değil. Daha kötüsünü yapmışlar ve hele bir burjuvazinin eksik bıraktıkları tamamlansın, onların hâlâ ilerici olanlarıyla birlikte tamamlayalım, ondan sonra bizim de sıramız gelecek, demişlerdir.

Sonuç olarak, devrimcilikle ilgisi kalmamış, var idiyse de pek kısa sürmüş bir sınıfın devrimini tamamlaması biçiminde anlatılabilecek bir beklenti, bir umut, bir dua, bir olmayacak duaya amin,  hepsi bir araya geldiğinde, saçma sözcüğünün uygun düştüğü bir durum ortaya çıkmıştır.

Örnek olsun, yakın zamanlarda, ve yine örnek olsun, bizim ülkemizde olup bitenleri göz önünde bulundurarak sürdürebiliriz.

Bunlar, bu olup bitenler, burjuva devrimlerinin tamamlanması konusunun nasıl bir bitip tükenmez öykü mü, masal mı, efsane mi olduğunun kanıtlarıyla doludur. Şöyle de söylenebilir: O denilen devrimlerin, aslında, tamamlandığı hiç görülmemiştir ve görülen de yaşanan da durmadan eksilen, gerileyen, ardından birkaç ileri adım atılan, sonra yeniden ve daha büyük ölçülerde eksilip gerileyen bir haklar ile özgürlükler toplamıdır. Bu gitgellerin az çok saptanabilen dönemeçlerinde ya da dönüm noktalarında ise, geriye dönülüp bir muhasebe yapıldığında, en iyimser olasılıkla “Az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik.” sözleri dökülebilir dudaklardan. Elbette, o tekerlemenin geri kalanıyla birlikte: “Bir de dönüp baktık ki, bir arpa boyu yol gitmişiz.”

Burjuva devrimleriyle gelen ilerlemeler, tam da böyledir.

Daha öncekileri bir yana bırakalım, bırakılamaz ya, işi sadeleştirip kolaylaştırmak için öyle yapalım, şu son 15 yılda Türk, ya da isteyen Türkiye desin, demokrasisinde sağlanan gelişmeler son derece çarpıcıdır. Burada kinaye yapmıyoruz, laf sokuşturmaydı, alaydı, şuydu buydu, bu tür niyetlerimiz yok kesinlikle. Bu satırların yazılış amacı çok ciddidir; ama şunu unutmadan: Sağlanan olağanüstü demokratik gelişmeler, belli bir sınıf için söz konusudur. Biraz daha inceltilerek yinelenirse, en büyük ölçüde patronlar sınıfı için, hemen ardından da onların en yakınında bulunan toplumsal sınıf ve kesimler için gerçekleştirilen ekonomik-demokratik ilerlemeler “akıl almaz” deyişiyle anlatılması kesinlikle abartılı olmayacak düzeylerdedir.

Öyleyse, şu soruyu nereye koyacağız yahut, aynı anlama gelmek üzere, nasıl yanıtlayacağız: Yaşamak için emeklerinden başka güçleri olmayan insanlar, emekçiler, onların oluşturdukları toplumsal sınıflar için hayat, bu dünya, demokrasi, her neyse, bütün bunlar, bir eşeğini kaybedip yeniden bulma, üstelik de her defasında bir kulağı, bir gözü, bir ayağı eksilmiş olarak bulma oyunu mudur?  

Baştaki soruya dönebiliriz şimdi: Demek, devrimin demokratik olanı yok artık. Olmayacak. Devrim olursa, ki elbette olacak, olduğunda, yapıldığında, önüne sosyalist sıfatı konularak anılacak. Nedeni besbelli: İktidarı alacak sınıf, işçiler ve emekçiler olacak, hâlâ bu iki sözcüğü birlikte kullanmaya devam ediyoruz, belki bir süre sonra tekleştirmenin çaresini  buluruz, işte o toplumsal sınıfın çağdaş kölelikten kurtulma,  var olma ya da olmama, yaşamını sürdürme ya da sürdürememe sorununu çözmenin yolu, bugünkünden çok farklı bir dünya, en kısa anlatımıyla, insanın insanı sömürmediği, baskı altına alıp ezmediği bir dünya kurmaktan geçtiği için böyle olacak.