Büyük Koalisyondan İkili İktidara

AkP diye yazıyorum bir süredir büyük koalisyonun öteki ortağını da AsP diye...

Rasgele ya da bir tashih hatası sonucu böyle değil elbette. Bir kasıt olduğu kuşkusuz ima yolu tercih edilerek bir anlatılmak istenen var.

Ama, bunda herhangi bir küçümseme niyeti aranmamalı. Ne tüzel kişiliklere ne de onları oluşturmuş gerçek kişilere yönelik ne ilkini kurmuş bir kısım vatandaşımız, ne de ikincisini resmen kurmamakla birlikte en azından geçen yılın Nisan ayından bu yana, bir yılı aşkın bir süredir yıkılmaktan beter eden öteki bir grup vatandaşımız için öyle bir eğilim içindeyiz. Tersine, yapmaya çalıştığımız, seyretmekte ve yaşamakta olduğumuz sahnenin baş oyuncuları, içerideki görünür baş oyuncuları konumundaki bu toplumsal/siyasal figürlerin göreli önemlerini teslim ederek, söylediklerinin ve söyleyemediklerinin, yaptıklarının ve yapamadıklarının yardımıyla bazı sonuçlara ulaşmak.

Bu tür bir kısaltılmış/simgeleştirilmiş yazımın, iki olgu arasındaki benzerliği, ilk görüşte, hiçbir açıklamaya gerek kalmaksızın ortaya koymayı, ortaya koyma deyişi fazla iddialı görünecekse, ima etmeyi amaçladığı yeterince açıktır herhalde. Ayrıca, siyaset sahnemizde çelişkili varlığını sergilemeye devam eden koalisyonun, görünüşte bile olsa, birincil konumdaki öğesi olma özelliğini hâlâ koruyan tüzel kişiliği kurmuş vatandaşlarda "akparti" yerine "akp" diye kısaltanların yol açtığı ruh incinmesine de katkıda bulunmamış oluruz böylece.

Şimdi, bir türlü kurulamayışının ta 28 yıl önce, birdenbire ve bağıra çağıra geliveren düzeni kurtarıcı darbenin başlıca gerekçeleri arasında gösterilmiş "büyük koalisyon"un bugün epeydir kurulu olduğunu demeye getirdikten sonra, bir adım daha atmak zorundayız. Zorundayız çünkü, bu dediğimiz, yanlış olmamakla birlikte, biraz eskimiş görünüyor.

Büyük koalisyon kuruludur lakin, enikonu yıpranmıştır. Hatta, yıpranmanın, bir ikili iktidara ya da, Kemal Okuyan'ın iki hafta önceki hak verilmesi doğru olacak ihtiyatlı yazımıyla, bir "örtülü" ikili iktidara yol açtığını söylemek içinse küçümsenmeyecek kadar veri birikmiştir. Örtünün büsbütün kaldırılıp atılma zamanını kestirmeye çalışmak yerine, çok fazla beklemek gerekmeyecektir, demekle yetinmek en doğrusudur en doğrusu olmasa bile, en güvenilir kestirimdir.

Zaten, her koalisyonun, büyük ya da küçük, iddialı ya da mütevazı, gönüllü ya da zorlama, nasıl ortaya çıkmış olursa olsun, bir ikili yahut, hiç değilse mantıksal olarak, kimileyin de çoklu iktidar barındırması doğaldır eskiden öte bayatlamış ve çok da yanıltıcı, ama dilimize yapıştırılmış olduğu için kendini dayatan deyişle "eşyanın tabiatı gereği"dir. İktidarın kaynağı ve, dolayısıyla, kendisi tekli olabilecek kadar güçlüyse, koalisyon olmaz. Açık ve örtülü, ilan edilmiş ve edilmemiş koalisyonlar sık sık ortaya çıkıyorsa, bunun nedenini şurada burada aramadan önce, öyle görünmekle birlikte kendileri artık öyle hissedemez olmuş iktidarların güçsüzlüğüne bakmak gerekir. Emekçi insanlık için tarihin, aynı anlama gelmek üzere, hayatın ya da yaşanmaya değer olarak bilinen hayatın sonu ilan edildikten sonra, o son hiç gelmemiş ve kendilerini cennetlerinin sadece bir adım ötesinde sananlar, eh burada biraz abartmanın yeridir, cehennemin çok da uzağında olmadıklarını düşünmeye başlamışlardır.

Genellemeyi ve hoşyazımı dozunda bırakıp kendi ülkemizde olup bitenlere dönecek olursak, örtüsü tümden kaldırılıp atılmasa bile altta gizleneni daha görünür kılacak kadar aralanmış bir ikili iktidar durumunun süresine ilişkin kestirimler, güvenilirlik açısından iyice eksikli olmaya mahkum görünüyor. Hele hele, kestirimlerin konusu süreden olası sonuçlara doğru yöneldiğinde, kendi söyler kendi bile inanmaz, konumuna düşmemiz işten değildir. Oysa, onca lafı etmenin de azçok bir amacı olmalıdır söyleyene bile pek inanılmaz görünen sözlerin söylenip yazılmasının ne gereği olabilir!

Ancak, şu kadarını açıkça yazabiliriz: Örtünün, her türlü belden aşağı vuruş da dahil olmak üzere karşılıklı salvoları örtemez hale geldiği besbellidir. Bunun arkası, ya geçici bir ateşkes olabilir ya da tarafların korkularını da toz duman edecek ve "belden aşağı vuruş" deyiminin pek sportif kaçacağı gümbürtülü bir kapışma...

Peki, bu kadar mı? Bir hissesi olmayacak mıdır bu kıssanın?

Yok, hayır! Didaktizmin de bir sınırı var. Tamam, Ahmet Mithat Efendi soyundan olduğumuzu söylemişizdir hâlâ da söyleriz. Ama o kadar değil!

Hisseyi çıkaran çıkarır.