Aldanmazsak varız

Bu haberi okuyup da yazmaya oturmak ne mümkün!

İlk kez okuyor değiliz elbet bunları. İlk tanıklığımız olmuyor. Son da olmayacak. Tamam da, olup bitenlerin neredeyse en kötüleri arasında yer almıyor mu bu?

Olsun.

Hem, pek de öyle sayılmaz. Hiçbir yeniliği yok, çok sıradan. O kadar sıradan ki, olmadığında şaşırıyoruz. Hepsi doğru.

Ama alışmaktan beteri olabilir mi? Alışacak mıyız? Alışıp da hiçbir şey olmamış gibi her gün, her saat, önceden belirlenmiş her aralıkta yaptıklarımızı yapmaya akıl almaz bir serinkanlılıkla devam mı edeceğiz? Kimi zaman da içimizden kabarıp gelen, işi gücü öylece bırakıverme haykırışına kulak vermeye hakkımız yok mu?  

Gencecik bir çocuk. Daha 22 yaşında imiş. Öyle yazılmış haberde. Tıp okuyormuş Van’da. Dördüncü sınıfa kadar da ulaşmış yazıldığına göre. Yarıyıl tatili için kalkıp İstanbul’a gelmiş. Niyeti yeğeniyle birlikte çalışmak. Koyabilirse, biriktirebilirse, üç kuruş koyup cebine dönüp gidecek, okumasına devam edecek.

Nerede çalışacak peki? En çok iş nerede var? Sadece çalıştırdıklarını değil, çalıştırmadıklarını da, çalıştırmayı hiç düşünmediklerini de, orada çalışmayı hiç düşünmeyenleri de, bütün ülkeyle birlikte hepimizi de ezim ezim ezen inşaat sektöründe.

Anlaşılan, böylece başlamış çalışmaya. Ne kadar olmuş başlayalı? Kaç gün? Kaç saat? O kadarı yazılı değil haberde.

Şunlar yazılı:

“Edinilen bilgiye göre, Van’da öğrenim gören 22 yaşındaki Yüzüncü Yıl Üniversitesi Tıp Fakültesi 4’üncü sınıf öğrencisi Remzi Ersu sömestr tatilini geçirmek için İstanbul’a geldi.

İnşaatta çalışması sırasında vinç tarafından kaldırılan beton blok vincin halatının kopmasıyla birlikte üniversite öğrencisi Ersu ve yeğeni Sefer Deli’nin üzerine düştü.

Diğer çalışanların ihbarı üzerine olay yerine sağlık ekipleri sevk edildi.

Ağır yaralanan Ersu ve Deli sağlık ekipleri tarafından yapılan ilk müdahalenin ardından çevrede bulunan en yakın hastaneye kaldırılarak tedavi altına alındı.

Talihsiz öğrenci Ersu yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti.

Sefer Deli’nin tedavisine devam edildiği öğrenildi.”

Ne kadar bildik bir olay, değil mi! İstatistiklere falan başvurmanın gereği kalmadı artık. Ülkeyi batıran ve ülkenin başına çöreklenmiş olanları ayakta tutan bu sektörün iş cinayetlerindeki öncülüğü bugünkü iktidarla falan sınırlı değil, çok daha eskilere gidiyor.

Bunları okudum ve hatırladım; okuyup hatırladıkça, ne yazılabilir dedim hâlâ. Ne yazılıp da ne anlatılabilir, şöyle akıllı uslu, sövüp saymadan yahut esip savurarak? Bırak eksik kalsın, eğer eksiklik sayılacaksa… Habire yazıp duruyoruz da neye yarıyor! Ne kadar tepkisel, ne kadar saçma görünse de büsbütün haksız mıdır böylesi bir umarsız isyan?

Ama haberdeki bir ayrıntıyı atlamışım meğer. Cinayetin meydana geldiği yerin adresi de veriliyormuş:

“ (…) iş cinayeti, Esenyurt Nazım Hikmet Bulvarındaki bir inşaatta meydana geldi.”

İşe bak sen, oralarda bir caddeye Nazım Hikmet Bulvarı adı verilmiş demek!

O tıbbiyeli çocuk farkında mıydı öyle bir adresteki “iş” yeri sanılan cinayet mahallinde çalışmaya başladığının? O adın kimin adı olduğunu ve nasıl bir anlam taşıdığını biliyor muydu?

Bunları sorarak şiirleri karıştırmaya başladım. Çok değil, yarım saat kadar karıştırdıktan sonra, Nâzım’ın 1951’de yazdığı, pek az bilinen bir şiirini buldum. Belli ki, savaşa karşı yazılmış o zaman; ama buradaki de bir tür savaş,öyle ya,  öldürenler ve öldürülenler var. 

“En Mühim Mesele” diyerek başlıyor şair ve devam ediyor:

“Toprak doyurası gözleri doymuyor
çok çok para kazanmak istiyorlar;
öldürmemiz, ölmemiz lazım geliyor
çok çok para kazanmaları için.

Elbet de aşikâre söylemiyorlar bunu:
renk renk fener asmışlar kuru dallara,
yalanları salmışlar yollara,
hepsinin de kuyruğu telli pullu.

Davullar dövülüyor pazar yerinde
çadırlarda kaplan adam, deniz kızı, kesik baş,
pembe donlu cambazlar tellerin üzerinde
hepsinin de yüzü gözü boyalı.

Aldanıp aldanmamak,
                                 İşte mesele.

Aldanmazsak: varız!
Aldanırsak: yok!”

İşte böyle Remzi çocuk: Tıbbiyeli de olsanız mülkiyeli de, ilk mektep terk yahut okumaz yazmaz, fark etmez.

Boşuna söylememiş şair: Aldanırsanız, aldanmaya devam ederseniz, yoksunuz.

O sözlere aldanmayacaksınız; ne alınyazısı, ne kör talih, ne birkaç ihmalkâr, ne fıtrat…

Ama, durun bakalım, şu aldatmak için söylenenlerin sonuncusunu atlamayalım, doğru anlar ve anlatırsak, işe yarar: Böyle ölümler şu kahrolası düzenin fıtratında var.