Takvimdeki ABD

ABD ara seçimlerinde yeni bir şey yok.

Türkiye ile ilişkileri nasıl etkileyeceğine dair öncesinde yapılan spekülasyonlardan fazla bir sonuç çıkarmanın anlamı yok.

Üzerinde durulması gereken başka kritik noktalar var…

ABD emperyalizmi, saldırganlığını ileri hamleler ve sıkışmalarla sürekli kılıyor. Obama dönemi için bir “geçici dönem” tanımı yapılmıştı, Bush’un “ileri hamlesi”nin yarattığı sıkıntıları bertaraf etmek için bir soluklanma dönemi. Ancak, İran merkezli sıkıntılar bu soluklanma döneminde aşılamadı, sıkışma yoğunlaşıyor. Irak’ta yakında yıldönümünü kutlayacak “kurulamayan hükümet” basit bir saçmalık olmanın çok ötesinde anlamlar içeriyor. Detay ve kanıtlarla uğraşmayı bir kenara bırakabiliriz.

Obama gündemini farklı şekilde inşa etti ve Bush’un genişlettiği alanda, Füze Kalkanı meyvalarını toplamakla, Afganistan ve Irak’taki yerleşimlerini konsolide etmekle (artık burada yenilgi-zafer aramanın fazla anlamı bulunmuyor, emperyalizm bu coğrafyalarda “üslenmiş” durumda) ve söz konusu alan genişletme faaliyetlerinin maliyetini hafifletmekle uğraşacağı mesajını verdi. Bunları yaptı da… Şimdi o geçiş dönemindeyiz. ABD emperyalizminin yeni bir saldırı programının işaretleri henüz ortada yok. Ama kesin olan İran konusunda yeni bir sıkışmanın eşiğinde olunduğu.

2006’da da benzer bir sıkışma yaşanmıştı. Ve kimi yanlış anlama olasılıklarına rağmen diyebiliriz ki, bu sıkışmanın çaresi, İsrail-Lübnan savaşında arandı. ABD emperyalizminin merkezi bir tercihinden değil, ama başka bir çıkış üretemediği bir kavşakta göz yumduğu bir “gelişme”den bahsediyoruz. Yakın zamanda bu konuda bir kehanet ortaya atan Robert Fisk’in değerlendirmesi esasen bu açıdan bir değer taşıyor: Yine benzer bir sıkışma yaşanıyor.

Fisk, gelecek yıl diyor kehanetinde, gelecek yıl, 2011. ABD’de önemli hale gelmesi beklenen seçimlerin ön yılı. Yeni bir saldırı programının işareti yok, diyoruz. Ama kartların yeniden karılmasına ihtiyaç olduğu da açık. İsrail’in bir kez daha yenileceği bir Lübnan savaşından saldırı programı çıkar. İsrail’in zafer kazanacağı bir savaştan da başka dengeler…

Buradan bizi ilgilendiren kısma geçebiliriz.

Türkiye’nin “bir dakika”lık şovlarının son dönem maliyetleri ortada. “Füze Kalkanı NATO altında olursa olur, napalım”lardan oluşan bir saçma-diplomasisi, kaldıramayacağı kadar çelişkiyi çoktan biriktirdi. AKP dışişleri ise, gerçekten mucizeler peşinde koşmaya devam ediyor. Tarihte benzeri görülmemiş bir diplomasi trafiği –buna hiperaktif diplomasi denmesi lazım- sürüyor ve gerçekten ortada muhataplarına saç-baş yolduracak beyanlar dışında elle tutulur bir “tavır” bulunmuyor. Ancak, uluslararası diplomasi hali hazırda tümüyle saçmaya indirgenemediği için bu beyanlar bir yerlere yerleştirilmeye, tutarlı kılınmaya vs. çalışılıyor. Olmuyor.

Savaş hali ise, diplomasiyi hizaya sokar. AKP dışişleri netleşmek zorunda kalır. İşte o zaman ise, mucizelerin para etmeyeceği bir tablo ile karşı karşıya kalınacak, söz konusu senaryo “ılımlı İslamcı-Osmanlıcı” projenin felaketi olacak.

2011, 2012 için takvim hesapları yapanların, bu kurguları ve tarihleri de hesaba katmalarında yarar var. Şimdiden B planı mı? O planları ABD emperyalizmi hazırlayacak.