E.O., Ş.K. ve C.K. ve diğerleri…

Klavyenin üzerinde dolaşan parmaklar fazla bir şey hissetmiyor gibi gelebilir, ama zorlanıyorlar. Bu tuşların aracılığıyla anlatmaya çalışacağım hikâyenin zorluğundan kaynaklanıyor. Derin bir nefes alarak devam edelim.

Dün akşam ajansa düşen haberlerden biri şöyleydi:

“Uşak'ın Eşme ilçesinde, 23 Mart sabahı kaybolan Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO) öğrencisi 10 yaşındaki Umut Balık'ın cesedi bulundu.
Alınan bilgiye göre okul bahçesinin arka tarafında okul ve pansiyon binasına yaklaşık 100 metre mesafedeki foseptik çukurunun suyunu boşaltan belediye ekipleri ve polis, çukurun içindeki mil tabakasında Umut Balık'ın cesedini buldu.
Umut Balık'ın yakınları okul çevresinde toplanmaya başladı.
31.03.2010 21:27:18 – AA”

Çukuru boşaltan belediye ekipleri ve polis tesadüfen orada değiller, zaten 23 Mart’tan bu yana Umut Balık muhtelif köşelerde aranıyordu ve bir süredir de okulun kanalizasyonuna gözler çevrilmiş durumdaydı. Bir haftadan fazla süredir Eşme’de korku filmlerini aratmayan bir atmosferin hâkim olduğu ve dehşet senaryolarının sıradanlaştığı anlaşılıyor.

Birkaç saat sonra gelen Eşme mahreçli bir başka haberle birlikte “Umut Balık’ın vücudunda herhangi bir darp izine rastlanmadığını” öğreniyoruz. Polis açıklaması: Darp yok! Umut’un cesedi otopsi için İzmir Adli Tıp Kurumu’na gönderiliyor.

Eşme Cumhuriyet Savcısı olay yerinde üç saat süren inceleme yapıyor ve Emniyet Müdürü de “olayın çok yönlü olarak soruşturulduğunu” söylüyor.

Olayın duyulmasının ardından okul çevresinde toplanan 150 kişilik topluluğun hikâyesini haberlerden anlamak mümkün olamıyor: “Balık'ın okul önünde bekleyen yakınları, bir süre sonra polisin uyarısının ardından dağıldı.” Öncesinde grubun çok tepkili olduğu, bir kadının okulu taşladığını biliyoruz. Umut’un annesi Hanım Balık’ın fenalık geçirdiği için tedavi altına alındığını da... Polisin nasıl bir “uyarı” yaptığını ve insanların nasıl dağıldığını ise bilmiyoruz.

Eşme Yatılı İlköğretim Bölge Okulu (YİBO) üçüncü sınıf öğrencisi olan Umut Balık, annesi Hanım Balık tarafından 22 Mart Pazartesi günü sabah 8:30’da okula bırakılmış, akşam saatlerinde okul bahçesinde top oynadığı bir arkadaşıyla tartışmıştı. Tartışma sonrası görevli öğretmenler tarafından dövüldüğü söylenen Umut’un kaybolduğu sonrasında yapılan yoklamada anlaşılmış.

Uşak Valiliği’nde kriz merkezi oluşturularak 9 gündür aranan Umut Balık ile ilgili daha önce bir bilgiye ulaşılamıyordu. Polis ve jandarma ekipleri arama ve soruşturmaları sürdürürken il merkezinden gelen takviye ile aramalar yoğunlaştırılmıştı. Olay meclise taşınmış ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül “devreye girmişti”. Nihayet 30 Mart günü Umut’un kaybolduğu gün okulda nöbetçi olan 3 öğretmen görevden uzaklaştırılmıştı.

“Milli Eğitim Bakanlığı tarafından sürdürülen idari soruşturmayı yöneten 4 bakanlık müfettişi sabah saatlerinde Eşme'ye geldi. Okulda inceleme yapan müfettişler Kaymakam Selami Kaya ve emniyet yetkilileri ile görüştü. Umut Balık'ın kaybolduğu gün okulda nöbetçi olan öğretmenler E.O., Ş.K. ve C.K.'nın soruşturma süresince görevden uzaklaştırıldığı bildirildi.”

E.O., Ş.K. ve C.K… Bunlar, ya da bunlardan biri ya da ikisi Umut’un katili mi? Umut’a ne oldu? Tahmin yürütmek zor değil aslında ama… Bir yatılı ilköğretim okulunun böylesi bir dehşete mekânlık etmesi nasıl açıklanabilir?

***

İki gün önce, bir dostumun tanıdığı ile “Eşme’deki olayla ilgili olarak” konuşmuştuk. Bir hatırlatma yapıyordu ve telaş içindeydi: “Birkaç ay önce bir cinsel istismar haberi vardı Eşme ile ilgili… Bu aynı okul!” diyordu. Bana o haberleri göndermesini istemiştim. O haberlerle birlikte Umut’un cesedinin bulunduğu haberleri geldi.

Evet, yine aynı okul ve yine bir dehşet senaryosu. Ocak ayında yaşanan olayda iki kız öğrenciye cinsel istismarda bulunan bir öğretmen ve bir temizlik görevlisi “tutuklanıyor”. YİBO’da görevli öğretmen İ.K. ve okulun temizlik görevlisi F.G. Ayrıca, YİBO’nun müdürü Y.Z. ve okulda idareci olarak çalışan H.B. ve Z.Ç. de açığa alınıyor. Aynı okul ve yine tutuklanmalar, “açığa alınma”lar… Nasıl, nasıl, nasıl?

Bir yatılı ilköğretim okuluna bu kadarı fazla değil mi? Metrekareye ya da ilköğretim okulu başına düşen X.X. sayılarındaki bu artış ve süreklilikle nasıl baş edilecek?

Meclis soruşturmasıyla mı?

Valilikte kriz merkeziyle mi?

Emniyetin çok yönlü soruşturmasıyla mı?

Milli Eğitim Bakanlığı’nın “nihayetinde” devreye girmesiyle mi?

Umut’un cesedi okulun kanalizasyonunda bulununca sorun “bitmiş” mi olacak?

Aklınıza örgütlenmekten başka bir çare geliyor mu? Hesap sormak için...