N’oldu van minüt?

Yaklaşık 10 yıldır, ABD’li “uzmanlar” İran’ın “kullanılabilir bir nükleer silah üretmesi” için bir yıla mı, yoksa 3-5 yıla mı ihtiyacı olduğu konusunda tartışıyorlar. Geçen yıllar, bu bir ya da 3-5 yıl konusunda hiçbir düzeltme ihtiyacı açığa çıkarmamış görünüyor. Bir de “görünür vadede İran’ın bunu yapamayacağını” savunanlar var ama onların görüşü zamana dayanıklı olsa da fazla rağbet görmeyen kategoride kalıyor.

İran’ın nükleer silah üretme süresi konusunda bir bilgim ya da tercihim yok. ABD’li “uzmanların” söylediklerinin ise, tümüyle başka bir ihtiyaca denk düştüğünü artık biliyoruz: İran’ı hedef tahtasında tutma ihtiyacı. İran’a dersini verme, bu ülkenin burnunu sürtme gibi ihtiyaçlar maliyeti nedeniyle erteleniyor ancak hedef tahtasında tutma ihtiyacı güncel ve birileri sürekli bunun için felaket senaryoları üretmeye devam edecek.

İran hedef olmasa, kazara bir tehdit olmaktan çıksa, ABD’nin füze “savunma” sistemi ve küresel üslenme programı nasıl bir gereklilik haline gelecek? Evet, çok bildik bir emperyalist taktik gibi görünüyor değil mi? Emperyalizm bu konuda fazla yaratıcı olma ihtiyacı duymuyor maalesef. Şimdilik…

Özetle, Obama’nın “çok taraflılığı” dışında pratikte fazla yeni bir şey yok. Reagan’ın “Yıldız Savaşları”, Bush’un “Füze Kalkanı” ve şimdi bayrak Obama’ya devrolmuş durumda. Tabii seleflerinin tarihsel katkıları sayesinde Obama bu süreci “çok taraflı” bir diplomasi ile yürütebiliyor. ABD’nin yapmak istediklerini “paylaşmak” üzere dünyanın neredeyse bütün ülkeleri Nükleer Güvenlik Zirvesi başlıklı toplantıya katılıyor. Durumu anlamaya ve uyum sağlamaya çalışıyor.

Aslında ne oluyor? Silahsızlanma söylemleri altında, nükleer silahların nasıl güvenli saklanacağı üzerinde tartışılıyor. Gerçekte de, ABD kendi üslerini konsolide ediyor, yeniden yerleştiriyor.

***

Bizi asıl ilgilendiren meseleye dönelim.

Ermeni sorunu konusunda ABD ile AKP arasında kopan onca gürültüden sonra, usta manevralarla sorunun kıyısından dolaşarak Washington’a kanat açan Erdoğan’ın “artist diplomasi” tarzı zarar görmesin diye şişirilen balonlara ne oldu? Asıl sorumuz bu. Recep Tayyip Erdoğan, Washington’a doğru yola çıkarken, yeni bir “van minüt” gösterisinin olacağı yönünde haberler yayıldı. Erdoğan’ın İsrail’in nükleer silahlarına laf edeceği, esip kükreyeceği vs. fantezileri üretildi. Hatta bu yüzden, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Washington’a gitmekten vazgeçtiği, yerine yardımcısı Dan Meridor’u gönderdiği söylendi.

Netanyahu gerçekten zirveye katılmadı. Çünkü yüzsüzlüğün bu kadarını henüz Obama’nın emperyalist diplomasisi bile kaldırmıyor. Hatta İsrail gerçekten zirveden daha ağır “tepkilerin” çıkmasına da hazırlanmıştı. Öyle ki, Nükleer Güvenlik Zirvesi’nin bitiminde İsrail medyasını “Bize pusu kurulmadı” haberleri kapladı.

Türkiye ve Mısır’ın İsrail’in nükleer silahlarını kınayacağı yönündeki söylentilerin gerçekleşmemesi İsrail tarafından büyük bir sevinçle karşılanırken, gözlemciler bu iki ülkenin İsrail’in ismini bile anmamasına dikkat çektiler.

Ne oldu van minüt?

Ne olacak, Erdoğan’ın artist diplomasisi, ABD’nin çizdiği sınırlar içinde icra edilir diyorduk. Bu defa sınır başka bir yerden çizilmişti. ABD, İran’ı hedef tahtasına yerleştirmek istediği bir toplantıda, İsrail’i o kadar hırpalamayı istemezdi. Siyaset yasaları gereği… Öte yandan, İsrail’in katılımı konusuysa denklemin diğer ucu. İsrail’in de tepki çekecek bir şekilde kendi teziyle bu toplantıda bulunması yanlış olurdu. Yapay kriz bile değil, yapay kriz potansiyeli yaratılarak bu meseleler halledilmiş oldu.

Bu durumda bize de “ne oldu van minüt” sorusunu sormak kaldı.

Hatta “Ne oldu İsrail’in nükleer silahları meselesi?” diye de sorabiliriz.

Obama, İsrail’i Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) içinde görmek istediklerini yinelerken, İsrail’in sahip olduğu nükleer silahlar konusuna girmemeyi tercih etti. Yine tüm dünyayla alay edildi. Bizim “Dünyayı kurtarması beklenen adam” ise, bir türlü sahne alamadı.

Ermenistan ve İran gibi konularda “direktifler” aldı.

Erdoğan, “Türkiye'nin uluslararası plandaki ağırlığına paralel olarak nükleer konulardaki görüşlerini paylaşmaya devam edeceğini” söyledi… "Bu çerçevede taraf olduğumuz uluslararası anlaşma ve sözleşmelerle üstlendiğimiz sorumlulukları da hakkıyla yerine getirmeyi sürdüreceğiz" dedi.

Sorumluluklarını yerine getireceğini söyledi.

Belki yeni bir van minüt, yeni bir sorumluluk projesi olarak gelir. O zaman seyrederiz.