Skandal haberin neresinde?

Herhalde bir çok soL okuru izlemiştir: Başbakanın Bulgar Başbakanı ile ortak basın toplantısında yaşanan “muhabirin yanlış sorusu” videosunu kastediyorum. Konuyla ilgili gelişmeler devam ediyor. Medya Mahallesi’nde Ayşenur Arslan’ın meseleyi ele alması, Oda TV’nin TRT muhabiri İlhan Atasoy ile ilgili haberleri, Emin Çölaşan ve Melih Aşık’ın konuyu köşelerine taşımaları ve bilumum internet medyasında konunun ele alınması vs.

Atasoy’un bir anda gazeteciler arasında dedikodu kahramanı olmasına neden olan olay, özetle şöyle: Erdoğan ve Bulgar meslektaşı basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayacaklar. Anlaşıldığı kadarıyla böyle durumlarda sık rastlanan bir teamül gereği, Erdoğan kendisine sorulmasını istediği bir soruyu “iletiyor”: Doğalgaz zammını sorsunlar…

Yetkili, görevli vs. kişiler soruyu TRT muhabirine iletiyorlar ve parodi başlıyor. Yanlış bir şeyler oluyor ve muhabir soruyu Bulgar başbakana sormayı uygun görüyor: “Sayın konuk başbakana sormak istiyorum, efendim ülkenizden Türkiye’ye gelen doğalgaza zam yapılacağı yönünde haberler var, doğru mudur, bu konudaki son gelişmeler nedir efendim…” Adamcağız şaşırıyor: “Anlamadım… Anlayamadım, sorunuzu tekrar sorar mısınız…” “Efendim ülkenizden geçip [burada muhabir tuhaf el hareketleri yapıyor, çünkü konuk başbakanın ülkesinden o şekilde geçen bir doğalgaz hattı yok, ama olması gerekiyor, el hareketleriyle geçiriyor] ülkemize, Türkiye’ye gelen doğalgaza zam yapılacağı yönünde basında haberler yer aldı. [haberler basında yer alıyor, nasılsa bir yerlerde böyle bir hata yapılmıştır] Bu konudaki son durum nedir efendim, böyle bir zam var mı?”

Ingh! Tayyip Erdoğan daha fazla kendini tutamıyor: “Herhalde burada bir yanlış anlaşılma varhş”… Dişlerinin arasından hışırdıyor. Bir rezalet var, ne yapmalı…! Her durumda sırıtmalı…

Recep Tayyip’in öfkesi hakkında belli ki daha önceden “bilgili” muhabirimiz hafif telaşlı: “Öyle mi efendim… özür dilerim. Ben… o zaman yanlış hatırlıyorum efendim”… Birden yanlış “hatırladığını” idrak ediyor.

Lakin başbakan kendisini tutamıyor. Neyi yanlış hatırladığını boş verip, “yokhş, ya… siz bizdeki zamları mı konuşuyorsunuz?”… Belki de, toparlama ümidi var, diye devam ediyor… Çeviri yapılıyor bu arada. Keh, keh, küh… gülüyor.

Ingh! Artık toparlanacak fazla bir şey yok. Takke düşüyor, kel görünüyor. Bunun üzerine, videolarda yer almayan bir biçimde Tayyip hedefe doğru ilerleyip Şubat ayında beklenen doğalgaz zamlarıyla ilgili yapmak istediği açıklamayı yapıyor. Ne gam! Kuvvetle muhtemel, durumu “kurtardığını” ve amacına ulaştığını düşünüyor.

***

Olacak şey değil! deniyor medyada. Ama neye? Çok tartışmalı. Oda TV, haberi, “gazetecilik etiği” açısından ele alıyor. Oysa ki, benzer başka örnekler gibi Türkiye’de de, gazeteciler arasındaki “iliştirilmiş” görevliler böyle çalışıyor. Burada bir sorun yok. Sorun başka bir yerde. Haber başka bir yerde!

Lakin medyamız sorunun gerçek adresine bir türlü ulaşamıyor. İliştirilmiş gazetecilerin görevlerini yerine getirirken yaşanan bu skandal, bir türlü gerçek niteliğiyle tartışılamıyor.

Skandalın gerçek niteliği nedir? Gazetecinin eline tutuşturulan soruyu sormasında mı, pardon soramamasında mı? Hayır. Esas skandal, Başbakanın bir kez daha köylülüğünü ele vermesindedir. Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye gibi ülkede, medya-istihbarat-devlet mekanizmalarının çok sıradan işleyişinde köylülüğü nedeniyle feci rezil olmuştur. TRT muhabirinde cisimleşen “idiot gazetecilik” sıradan bir durumdur. Kime, neyi, neden soracağını bilememek ayrı bir sorun, Bulgaristan’ın Türkiye’ye doğalgaz satmadığını bilmeme cehaleti ayrı bir sorundur. Ama daha önemlisi, Tayyip Erdoğan’ın kendisini tutamayarak gazetecinin beceriksizliğini “göz ardı etmek” [hatta belki daha sonra hesabını sormak üzere bunu yapmak] yerine danışıklı dövüşü açığa vuracak bir biçimde gevezeliği sürdürmesi, hatta daha ileri gidip, sorulamayan sorunun cevabını verme ihtirasıdır.

Uzatmadan… Tayyip Erdoğan’ın son günlerde zaten fazla sık bir biçimde teşhir olan “köylülüğü” bir kez daha sahne almıştır. Köylülük, hele ki, sonradan görmelikle birleşince tahammül edilemez biçimlerde kendini göstermektedir. AKP’nin taşeronluğuna soyunan liberal-liberal sol kesimlerin bu köylülüğü nasıl “hazmettikleri” yanıtı merak uyandıran bir sorudur. Kafadan verilecek bir yanıt, Türkiye’de liberallerin de aynı gelenekten geldikleri şeklinde olabilir. Köylülük söz konusu olduğunda, “ceberrut devlet”le uğraşmak varken, cehalet ve görgüsüzlükle uğraşmaya ne hacet?

Neden medyada gerçek skandal üzerinde durulmadı peki? Bu sorunun yanıtı ise, hem çok kestirme hem de çok derin yaklaşımlar içermek durumunda. Şimdilik, teslimiyet ve işbirlikçilik medyanın aklını esir almış durumda, notuyla geçelim…