Şimdi değilse ne zaman!

Bugün Türkiye’nin çeşitli bölgelerinden TEKEL işçileri, kader ortaklarıyla beraber Ankara’ya doğru yola çıkıyor. Ve cumartesi günü Ankara’da büyük bir buluşma planlanıyor.

20 Şubat günü, yalnızca TEKEL işçilerinin direnişi açısından değil, ülkemizdeki “direniş” açısından da çok kritik bir gün olacak. Ülkemizdeki “direniş” derken, sınıf mücadelesinin güç dengelerinde özneliği fazla hissedilemeyen sola ve pozisyonuna gönderme yapıyorum.

TEKEL direnişi, biraz da sınıf hareketinin “yenile yenile” geldiği konumu sembolize eder bir “direnme” biçimine sahip. TEKEL işçisi üretimden gelen gücünü kullanabilir durumda değil, şaltere uzanamıyor elleri. Ama her nasılsa, işçi sınıfı eylemi sihrini koruyor ve Ankara’nın göbeğinde etkili bir direnç odağı olarak sahne alıyor.

TEKEL işçileri ülkenin başkentinde, başka yerler “münasip” olmadığından kendi konfederasyonları TÜRK-İŞ binasının çevresinde 65 gündür “yanıt bekleme eylemi” yapıyor. İstedikleri cevabı almadan da geri dönmeyeceklerini söylüyorlar. İstedikleri herhangi bir cevap değil tabii. Haklı taleplerinin karşılanması.

Bu odak tüm toplumsal öfke, bunalma, yakınma, direnç gibi kaynakların hızlıca çevresinde buluştuğu bir odak haline geldi. “TEKEL kazanırsa, hepimiz kazanırız” sahte bir dayanışma sloganı değil. Hepimiz TEKEL direnişine mecburuz.

On yıllardır mücadele konusu olan ama artık tutulacak yeri kalmamış “özelleştirme” süreçlerinin, aynı şekilde işten çıkartma, taşeronlaştırma, sendikasızlaştırma süreçlerinin, tüm bunları kesen “esnek çalışma” pratiklerinin oluşturduğu birikimin, belki de ulaştığı sınırın bugünkü aşamasında patlak verdi TEKEL direnişi. “Geç oldu aslında” diyoruz ya, biraz geç oldu. Öyle olunca biçimi ve gücü de ona göre oldu. Ama tekrar altını çizelim, sınıf eyleminin büyüsünü yitirmedi. Bu özelliği sayesinde doğru yolu buldu, rotasını doğru çizdi.

Belki bu biraz da, AKP’nin saldırganlığının da sınırına denk gelinmiş olmasından kaynaklandı. Öyle ya da böyle. TEKEL direnişi biriktire biriktire geldi ve gerçek bir dönemecin sorumluluğunu üstlendi.

20 şubat da biraz TEKEL direnişinin kendi dönemeci olacak. Ondan sonraki haftaya başı dik ve mücadeleye kararlı çıkması gerek TEKEL direnişinin. 20 şubat tarihli buluşma bunu sağlayacak, başka bir şey değil. Güçlü olursa, TEKELciler güçlü olacak, başbakanın eli kolu bağlanacak. Fazlaca basit görünebilir. Ama gerçekte de öyle. Uzatmaya hiç gerek yok.

Demek ki…

Kölelik düzenine doğru güçlü bir adımın atılmasını engellemek için 20 şubatta Ankara’da olmak gerek. Sonra pişman olmayın.