İstanbul’un AKB Ajansı Neden Zorlanıyor?

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti (AKB) projesi, kültür ve sanat alanlarının turizm ve eğlence sektörünün bir alt başlığı haline getirilmesi harekatında önemli bir proje. İkinci boyutu da kentsel dönüşüm hamlesi.

AKB müessesesi başlangıçta Avrupa kültürünü parlatıp satma konusunda eldeki vitrinlerin düzenlenmesi üzerine inşa edilmiş. Yani başlangıçta kültürel bir mirası bulunan Avrupa kentleri, AKB ilan edilip gündemde yer tutuyormuş. Ancak konuyla ilgili kişilerin ortaya koyduğuna göre son 20 yıldır kültürel gelişim potansiyeli bulunan ve kentsel dönüşüm olanaklarına sahip kentler öne çıkmaya başlamış. Bunu Avrupa'da AKB'lerin sosyalist sistemin çözülüşü öncesi ve sonrasında değişen işlevleri şeklinde de okuyabiliriz.

AKB "AB vatandaşlarını yakınlaştırmanın bir aracı" olarak formüle ediliyor ve AKB olan kent, kendi tarih-kültür vb. değerlerini sergileyerek kenti ziyaret eden AB vatandaşları ile birlikte bu kültürel etkileşimi yaşıyor. Ne oluyor? AB vatandaşları yakınlaşıyor, AB kültürü konsolide oluyor. Bir yönü gerçekten bu. Sistemin yeniden üretim mekanizmaları içinde bu "kültürün" bir payı var. Bunu basitleştirilmiş haliyle bir çeşit "kültür turizmi" olarak da değerlendirebiliriz ve hata yapmış olmayız. AKB'lerin en fazla önemsenen niteliklerinden biri de turizm alanında yaptıkları "atılımlar"...

Ama gerçekte daha önemlisi, kapitalist sistemin kent standartlarına uygun bir dönüşümün, kimi önemli kentlerde bu vesileyle gerçekleştiriliyor olması. Bu da ekseni ve yönelimi belli olmakla birlikte her kentte farklı gerekçelendirmelerle sürdürülüyor. AKB ise, bu gerekçelendirme sorununa paket çözüm sunan bir proje.

* * *

İstanbul'a dönecek olursak, özellikle dev bütçe sorunu önem taşıyor. İstanbul 2010'un olası/tahmin edilen bütçesinin 2 milyar TL'yi geçeceği söyleniyor. 1995-2004 yılları arasında AKB olmuş 21 kentin kültür programlarının toplam bütçesinin 737 milyon avro -1,6 milyar TL- olduğunu düşünürseniz tabloya daha yakından bakma ihtiyacı ortaya çıkacaktır. (Bu arada, AKB'lerin altyapı projeleri olarak nitelenen projeleri genelde merkezi programlara bağlı olarak yürütülüyor ve ilgili AKB organizasyonunun bu konuda sorumluluk üstlendiği örnekler çok az. Bu çerçevede, İstanbul'un AKB Ajansının bu projelerin de sorumluluğunu üstlendiği için bütçesinin böylesine büyük olduğu düşünülebilir, ama ona ilişkin olarak da yukarıda belirtilen dönemdeki 21 AKB'nin toplam altyapı projelerinin maddi karşılığının 1,4 milyar avro -3 milyar TL- olduğunu söyleyebiliriz. Yanlış anlaşılmasın, 21 kentin toplamından bahsediyoruz...)

İstanbul'la ilgili bir başka "farklı"lık, projenin başlangıçta "sivil girişim" olarak yola çıkma iddialarına karşın (bu işi 'sivillerin yapması'nı önemsediğim için değil, tablonun garabetini tarif etmek için yazıyorum), gelinen noktada ne sivil mekanizmaların ne de devlet/kamu işleyişinin hukukuna dahil olmayan bir yasal çerçeveye sahip olması. Şöyle tarif edebiliriz, arkasına devlet desteğini ve otoritesini almış, kendinden menkul bir AKB eyaleti. Tabii bu eyalette yönetim biçiminin "demokrasi" olduğunu düşünmek için de bir neden bulunmuyor.

Özetle devlet ve stk mekanizmalarının ancak "para yeme" gibi bir düzenek içinde oluşturabileceği çok özgün bir içiçe geçmiş işleyişten bahsediyoruz. Baştaki saptama burada bir kez daha önem kazanıyor. "Dev bütçe sorunu"...

* * *

Aslında bunlara dikkat çekerek, İstanbul 2010'un kültür turizmi harekatı ve kentsel dönüşüm hamlesi konusunda misyonlarını yerine getirmekten aciz olduğuna da işaret etmiş oluyoruz. Harekatın misyonerleri elbette var ve onlar bu "bilinçle" çabalarını sürdürüyorlar. Ancak bu harekat için ayrılan fonlar, harekatın kendisini tehlikeye sokacak derecede cezbedici ve kendi mekanizmalarını yaratma potansiyeli barındırıyor.

Birileri, İstanbul 2010'un bu misyonlarını yerine getirme konusundaki başarısızlığı üzerinden AKB ajansını tartışıyor. AKB Ajansı yoğun eleştiriler alıyor. Ancak, burada tartışmanın sınırları yolsuzluk-kötü yönetim-çıkar ağı vs. dedikodularına gelip dayanıyor. AKB'nin misyonu ve buna dönük bir eleştirelliğin geliştirilmesi ise "daha başka bir aşama" olarak görülüyor. Oysa, çok basit olarak AKB'nin Türkiye'de, bu kapitalizmle, bu işleyişle başka türlü yönetilmesinin olanaksız olduğunu görmek gerekiyor.

Kültür turizmi harekatı ve kentsel dönüşüm hamleleri ise gerçekten daha başka bir tartışma.

Bu konuda şimdilik yalnızca, misyonerlerin büyük ihtirasının ajans için son hazırlanan afişlere yansıdığını söylemekle yetinelim.