Herkes için bir Amerikan rüyası

“Başkan Bush, İran’ın balistik füze programının önemli bir tehdit oluşturduğu konusunda haklıydı. Ve ben de bu yüzden 21. yüzyılın tehditlerine uygun güçlü füze savunma sistemleri konuşlandırmayı üstleniyorum.” Bu ifadeler, ABD’nin “değişim”ci Başkanı Barack Obama’nın 17 Eylül tarihli açıklamasından. Kendisi şu sıralar Afganistan savaşını gerekçelendirirken “Afganistan’da Bin Ladin’i yakalama hedefine sıkı sıkıya kilitlenmiş birliklerden” bahsediyor.

Sonra “Kimse ülkemin çıkarını koruduğum için benden özür beklemesin” diyor, Amerikan karşıtlığını engellemek için elinden geleni yapacağını da söylüyor.

Sonra BM konuşmasında yeni bir çok taraflı işbirliği projesinden bahsediyor. Barış vs. de diyor.

“Yıldız Savaşları” eski bir Amerikan rüyası. Reagan döneminde başlıyor. Soğuk Savaş ortamında çok farklı hesapların göbeğinde yer almakla birlikte, silah tekellerini ihya etme dinamiği sabit. Bush 2001 yılını -11 Eylül’e dek- aynı rüyayı canlandırmaya çalışmakla geçirmişti. Dünyanın “yeni” düzeninde, Yugoslavya savaşı ile belli şeylere ikna edilen AB, Rusya kuşatması konusunda tam ikna edilememiş durumdaydı ve Bush Füze Savunma Sistemi planını (Yıldız Savaşları rüyasını) rafa kaldırarak başka bir parantez açtı. Malum parantez...

Şimdi tekrar aynı noktadayız.

AB biraz daha ikna edilmiş bir durumda.

Barack Obama, “21. yüzyılın tehditlerine uygun güçlü füze savunma sistemleri konuşlandırmayı üstleniyor.” (*)

***

Geçen hafta bir karışıklık oldu. NATO’nun kritik bir toplantısı ve ABD-Rusya START görüşmelerinin hemen öncesinde, ABD’nin, Polonya ve Çek cumhuriyetine yerleştirmeyi düşündüğü Füze Savunma Sistemi konusunda değişiklik yapmayı planladığı açıklandı. Değişiklik yine ABD’li yetkililerin ifade ettiği gibi aslında planın “inceltilmesi ve daha yaygınlaştırılması” üzerine kuruluydu. Ama pratik olarak Polonya ve Çek cumhuriyeti ile yürütülen ikili anlaşmalardan vazgeçildiği beyan edildi. Bekleneceği üzere bunun başka pratik sonuçları oldu. Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski, ülkesinin ABD’nin “stratejik değil, sadece bölgesel ortağı” olduğunu anladıklarını söyledi. Trajik değil mi, bir dışişleri bakanı ABD’ye posta koymaya çalışıyor ama en fazla “sitem” edebiliyor: “Bu karar ve alınış biçimi, herkesin, ABD’nin Polonya’nın bölgesel ortaktan başka bir şey olmadığını anlamasına olanak sağladı.” Aman dikkat et, bölgesel ortaklığı muhafaza et!

Öte yandan Polonyalı Bakan meseleyi kavramış olduğunu da “sadece AB’nin bir bütün halinde ABD’nin stratejik ortağı olabileceğini” söyleyerek gösterdi. Hatta, “Başka bir biçimde düşünen siyaset adamlarının bundan ders almasını umarım” diye konuştu.

Bu yazı için ancak bir parantez olabilecek olan bir başka pratik sonuç ise, Polonya medyasında Füze Kalkanı sisteminin Türkiye ve İsrail’e kaydırılmasının düşünüldüğü yönünde Washington kaynaklı haberler oldu.(**)

Polonyalı bakanın anladığını, elbette başka “anlayanlar” da var. ABD Başkanı ve askeri yetkililerin Füze Savunma Sistemi ile ilgili açıklamalarını yaptığı gün konuşan NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen, ABD planlarının füze savunma sistemini NATO üzerinden kurmak şeklinde olacağı konusunda açık bir “izlenim edindiğini” söylüyor. Rasmussen bunu “takdir ediyor”. Bunun ittifak içi “dayanışma” ve Avrupa güvenliğinin bölünmezliği ilkelerine uygunluğundan bahsediyor. Avrupa artık 2001’de değil. Bush parantezi, ölümü gösterdi, Obama sıtmaya razı edebiliyor. Artık herkes anlamış olmalı...

Çek ve Polonyalı işbirlikçiler, ABD’nin tamamen kendilerinden vazgeçmemesi için yoğun bir diplomasi hamlesine girişecekler. Açıklamadan sonra Polonya dışişleri ve savunma yetkililerinin 10 gün içinde “ne olduğunu öğrenmek için” Washington'a gidecekleri hemen duyuruldu.

ABD’li askeri yetkililer “bu iki ülkeye yeni düzenlemede dışlanmayacakları” mesajını veriyorlar. Hatta öyle ki, ABD öncelikle denizde konuşlandıracağı füze sistemlerinden ve 2015’ten sonra kara ayağının oluşturulacağından bahsediyor. Dolayısıyla “iyi olan kazansın” şeklinde bir olanak tanınıyor işbirlikçilere.

Türkiye ve İsrail meselesi mi? O konuda bir sorun görünmüyor. Ama yeni bir rekabet dönemi ve daha ağır teslimiyet süreçleri ABD’nin hesaplarında vardır elbette.

Bu ayrıca değerlendirilmeyi bekleyen bir konu...

(*) Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün raporuna göre, 2008 boyunca silahlanma harcamaları 1,5 trilyon dolara yakın düzeyde gerçekleşmiş. Sıralamada en üstte 607 milyar dolar ile ABD gelirken Çin 85 milyar dolar ile ikinci, Fransa 66 milyar dolarla üçüncü, İngiltere 65 milyon dolarla dördüncü ve Rusya 59 milyar dolarla beşinci olmuş.

(**) Bununla birlikte medyaya yansıyan başka haberler biraraya gelince Türkiye’de de “hassas” konular gündeme gelmiş oldu. Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, bir açıklama yaparak Türkiye'nin tedarik etmeyi planladığı Uzun Menzilli Bölge Hava ve Füze Savunma Sistemi Projesi'nin, ABD'nin Polonya ve Çek Cumhuriyetine yerleştirmeyi düşündüğü Füze Kalkanı Projesi ile hiçbir ilgisi olmadığını söyledi. Teknik olarak bunu kanıtlayabilir de. Füzeler çeşit çeşit, füzesavarlar da öyle. Teknoloji sürekli gelişiyor ve ciddi farklılıklar gündeme geliyor. (zaten ABD’nin Polonya ve Çek cumhuriyetine başta yerleştirmeyi planladığı sistemle, son dönemde tasarlanan arasında bile farklılık var)